Haziranda şiirin sesi

Haziran yazı müjdelese de şiirin sesidir...

Bir mevsimin başlangıcı olmak sancılı, sızılı olsa da baharın içinden yüzünü yaza dönmek, güneşi kucaklamak özlenen güzelliktir.

İngiliz romantizminin temsilcilerinden biri olan şair Percy Bysshe Shelley, konu özgürlük olduğunda gök gürültüsüne dönüşür şiirlerinde: 

“Kalkın aslanlar gibi uykudan/Sel olup akın sokaklardan,/Silkinin, kırın zincirlerinizi korkunç/Çiyler gibi saran uykunuzda sizi/Siz hıncahınç – onlar bir avuç!”

Bu şiiri yazan kadın şiiri şöyle betimliyor:

“Şiir, dünyanın gizli güzelliğinin peçesini kaldırır; bildik nesneleri ayrıksı kılar.”  

 Haziran ayı şiirin sesidir… 

Yıllardır okuduğum bu tanım zihnimin kıvrımlarında saklıdır; “Şiir imgelerle düşünme sanatıdır.” Şiirsel yazarım bazı düz yazılarımı. Ülkemde bu kadar büyük şairler olmasa, belki de haddimi aşarak şiirler de yazmaya yeltenirdim. Neyse ki düz yazıyı eylem kıldım.   

Şair Hasan Hüseyin Korkmazgil, “Haziran’da ölmek zor,” şiirini Orhan Kemal’in güzel anısına diyerek yazmaya başlıyor:

“yıllar var ki ter içinde

taşıdım ben bu yükü

bıraktım acının alkışlarına

3 haziran ’63’ü sokaktayım/gece leylâk/ve tomurcuk kokuyor/yaralı bir şahin olmuş yüreğim/uy anam anam/haziranda ölmek zor!”

Nâzım Hikmet; İstanbul’dan şiiriyle ses veriyor. Sonra ülkenin hapishanelerinde kentleri gökyüzünde seyrediyor, sürgünlerde dünya kentleriyle buluşuyor.  Şiirler yazıyor, vatan hasreti ile sürgünde yaşama veda ediyor.

Nâzım, Aşk Mönüsü şiirinde yüreklere nasıl da dokunuyor:

“Sen sabahlar ve şafaklar kadar güzelsin/sen ülkemin yaz geceleri gibisin/saadetten haber getiren atlı kapını çaldığında/beni unutma/ah! Saklı gülüm/sen hem zor hem güzelsin/şiirlerimin ılıklığında açılmalısın/sana burada veriyorum hayata ayrılan buseyi/sen memleketim kadar güzelsin/ve güzel kal”

Diyarbakır’dan Ahmed Arif’in şiir sesi şairlerin sesine karışıyor.

Diyarbakır’dan sonra Ankara’da yaşamaya başlıyor…  

 “Bir akşamüstüdür şarabi”

Ahmed Arif’le Kızılay’dan çok geçtik…

Gündüz cıvıl cıvıl, gece ışıl ışıl Kızılay Meydanı halkın meydanı olmaktan çoktan çıktı. Kızılay Meydanı halkın nabzının attığı değil, sadece koşuşturduğu bir kavşak bugün. 

Dünyanın hangi kentine gitsem o kentin yazarının, şairinin sokaklarında dolaşmak; onunla o iklimi, o ruhu yaşamak, o mekânda oturup ortamı saatlerce gözlerime almak, geleni gideni izlemek, sanatçının isminin yazdığı tabelalarla fotoğraf çektirmek, çoğalarak yaşama akmak isterim. Bilirim ki şairlerin yazdıklarında yaşadığı coğrafyanın, kentin ruhu vardır.

“Terketmedi sevdan beni,/Aç kaldım, susuz kaldım, /Hayın, karanlıktı gece,/Can garip, can suskun,/Can paramparça/ Terketmedi sevdan beni…”

Ankara’yı dolaşırken Ahmed Arif’le anılarımızın geçtiği mekânları anımsadım. Anılarım tazeliğini korusa da gittiğimiz mekânlar artık yok olmuş… 

Kent kültürü olmayan belediye başkanı, anılarımızın mekânlarını, kentin simgelerini bir bir yok ederek kendisi de gitmiş. 

Ankara buluşmalarımızın onur konuğu Ahmed Arif.

Onu dinlemek, Dicle sakinliğinde akan sözleri, dizeleri, o naif esprileri ve insana takılmaları: 

“Yaşar Çankaya’da oturur ama kökü Altındağ’dadır.”

Ahmed Arif’in akşamlar sohbetlerine tanık siyaset adamı Hikmet Çetin; “Yaşar, yaz bu edebiyatın doyulmaz akşamlarını” diyor.

Şairle gezmek Karanfil Sokak’ta başlamak gibiydi…

“Karanfil sokağında bir camlı bahçe/Camlı bahçe içre bir çini saksı/Bir dal süzülür mavide/Al-al bir yangın şarkısı,/Bakmayın saksıda boy verdiğine/Kökü Altındağ’da, İncesu’dadır.” 

Ahmed Arif’in şiirlerindeki derelerin semt adı olarak kalışı içimi acıtıyor. Oysa bir su kanalının kente kattıklarını Avrupa kentlerinde görmek olası...

Ankara yeniden sanatın başkenti olmak için direnmeli!

Cahit Külebi Tokat’tan Ankara’ya göçüp şiiri ile ses duvarını aşıyor. 

Cahit Külebi ile aynı kentte yaşamanın, birlikte dinletilere katılmanın, dost söyleşilerinde bulunmanın, güzel anılar biriktirmenin, şiir kitaplarını armağan gibi saklamanın en son Ankara’da Esin Afşar konserinde buluşmanın unutulmazlığı… 

“İzin alır gelirsem,/Güleceksin sevincinden/Sabahları erken kalkacağız

Sobamızı yakacağız,/Saçların güzel olacak tütünümün renginden/

Ellerin çay kokacak/Gün doğacak sesinden.”

Yüreğimde titreşimler yaratan, beni başka dünyalara, iklimlere götüren, düş dünyamda tablolar yaratan şiiri yaşam görüyor, şiirsiz yaşayamıyorum. Yaşamımın büyük bir bölümünü şiirler arasında geçiriyorum. Yazılarıma şiirleri katarak, çoğalarak okyanuslara akışımı sürdürüyorum…   

Şairlerimizden Edip Cansever, Turgut Uyar, Necati Cumalı’nın Haziran şiirlerinin izi zihinlerde yaşıyor. Yazımı Hasan Hüseyin’in “Haziran’da ölmek zor” şiirinin dizeleri noktalasın.  

“gece leylâk

ve tomurcuk kokuyor

bir basın işçisiyim

elim yüzüm üstümbaşım gazete

geçsem de gölgesinden tankların tomsonların

şuramda bir çalıkuşu ötüyor

uy anam anam

haziranda ölmek zor!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yaşar Seyman Arşivi