Bahattin Yücel

Bahattin Yücel

Her şey 12 Eylül’de tasarlandığı gibi

Günümüzden 43 yıl önce, 12 Eylül 1980’de yapılan darbenin arka planını göz ardı ederek gelişmeleri anlamamız mümkün olmuyor. Son seçimlerin ardından Türkiye’nin gündemini izleyen -özellikle- yabancılar bir yana, bizlerin de olan biteni sağlıklı değerlendirmemiz kolay değil. 

Cumhur İttifakı’nın, Cumhurbaşkanlığının ardından, etkinliği geçmişiyle kıyaslanamayacak ölçüde azalan TBMM seçimlerini de farklı kazanması muhalefeti şaşkına döndürmüşe benziyor. Özellikle geçtiğimiz günlerde 100. yaşını kutlayan en büyük muhalefet partisi CHP, ne yakın geçmişte izlediği siyaset ne de geleceğe ilişkin tasarımlarıyla kamuoyunda etkili olabiliyor. Ülkenin sorunları yerine, kurultay öncesi delege mücadelesine yoğunlaşarak içine kapanması, genel seçmen kitlesini bir yana bırakın bu partinin tabanında bile umulan heyecanı yaratamadı.

Siyasal ideolojisi “Türk-İslam Sentezi” olarak adlandırılacak “Cumhur İttifakı”, uzun iktidar döneminde dış ilişkilerden ekonomiye uzanan hemen her alanda başarısızlığa uğruyor. Toplumda muhalefetin henüz tam olarak farkına varmadığı- ya da varmak istemediği- yılgınlık dalgası yayılıyor. Büyük kentlerde sayıları hızla artan “kentli yoksulların”, onlara eklenen çocuk açlığının ve 14 milyon emeklinin sorunlarının çözümüne ilişkin gerçekçi yaklaşımlar üretilemiyor. 

Geleceklerini yurtdışında aramaya koşullandırılan, eğitimli ve yaş ortalamaları genç insanlara umut vermekten uzak, parti içi mücadelenin sürmesi, salt CHP’ni değil muhalefeti tümüyle gündemden düşürüyor.

AKP bu boşluğu zamanında fark etmiş olmalı ki aynı ittifak içinde yer aldıkları ortaklarının ekonomideki olumsuzlukları eleştirmelerine karşı çıkmıyor.

Tartışmaların yönünü 12 Eylül’de temelleri atılan, yürürlükteki anayasaya çevirmeye çalışıyor. Özellikle değiştirilemez 4 temel anayasa maddesini tartışmaya açarak muhalefeti önce bölmeyi ardından etkisiz kılmayı amaçlıyor.

CHP yönetiminin; seçimleri kazanacakları beklentisiyle kendi seçmenlerinin oyları ile parlamentoya taşıdığı milletvekillerinin, anayasa değişikliğinde AKP ile aynı doğrultuda oy kullanmaları olasılığı çok güçlü.

CHP; seçim sonrasında hatalarını irdeleyen, kapsamlı bir özeleştiri mekanizmasını hayata geçiremedi. Kazanmak uğruna sürekli eleştirdikleri; yönetimin AKP’yi çağrıştıran muhafazakarlaşma çabalarının, partiye verdiği zararın farkına varıldığı izlenimi de uyanmıyor.

AKP muhalefetteki gelişmeleri değerlendirerek, iç politikada üstlendiği “milliyetçi-muhafazakâr” görünümlü, “yerli ve millîliği” Batı ile sürdürdüğü dış ilişkilerde ustalıkla gizliyor. Mısır dahil Anglo-Sakson çizgideki Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri ile ilişkilerini güçlendiriyor. 

Örtülü IMF anlaşmalarını andıran pazarlıklarla sürekli reddedilen, Batının isteklerine uygun yörüngeye giriliyor. Son gelişmelerin en belirgin örneği ise Ayasofya’da “çok-uzun sürecek bir restorasyon programının başlatılması... 

Diyanet İşleri Başkanı’nın benzemeye çalıştığı Osmanlı’da, hiçbir Şeyhülislam’da rastlanmayan davranışla, elde kılıç minbere çıkarak, dualar okuduğu mabet, yeniden müzeye dönüşüyor.

Muhalefet diyelim ki iç işleriyle ilgili. Ama hiç olmazsa yeniden camiye dönüştürüldüğü güne dualarla katılan İBB Başkanı’nın bir şeyler söylemesi gerekmez mi?  

Olmuyor…

Her şey 12 Eylül 1980’de ABD’nin “bizim çocukları (= our Boys)nın”- yaptıkları askeri darbe ile planlandığı gibi gelişiyor. 

Ve muhalefet izliyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bahattin Yücel Arşivi