Ümit Sezgin
Herkes bu oyuna açmış meğer…
İlk defa Fenerbahçe net bir oyun planını başarıyla uyguladı. Başka bir gündü, başka bir Fenerbahçe vardı ve Sarı Lacivert tribünler bambaşka yaşadı. Gün mücadele, birlik, beraberlik ve destek günüydü.
Bu maç son derece önemliydi. Sadece bir maç, sadece bir galibiyet değildi. Sadece Avrupa kupalarına devam ya da tamam maçı değildi. Herkesin beklediği, ihtiyaç duyduğu umudun kazanılıp kazanılmayacağı maçtı.
Aslında Fenerbahçe’nin bugüne kadar oynadığı futbola bakıldığında bu maçtan umutlu olmak gerçekten zordu. Üstelik rakip Stuttgart da ürkülmeyecek takım değildi. Bundesliga’da üçüncü sırada yer alan, 7 maçta 5 galibiyet alan, son 4 maçta sahadan galibiyetle ayrılmış, “taş gibi” bir Alman takımıydı.
Ancak Fenerbahçe hocasıyla, oyuncusuyla ve de tribünleriyle başarıya aç olduklarını ortaya koydular.
Bu güçlü rakibin karşısına Ederson sürpriziyle çıktı Fenerbahçe. Orta sahayı Alverez, İsmail, Asensio üçlüsüne emanet etmişti Hoca. Görünen o ki bu üçlü önümüzdeki dönemde de sık sık Fenerbahçe orta sahasında yer alacak. Arkasında Alverez, İsmail ikilisi olunca Asensio daha rahat ileri doğru çıkabiliyor. Alverez de her maç çok daha etkili ve daha önemlisi futbol aklıyla oynuyor.
Tedesco, maçtan bir gün önce basın toplantısında “bazen topu rakibe bırakarak da galip gelebilirsiniz” derken oyun planıyla ilgili ipucunu da vermişti. Gerçekten topu rakibe bırakarak başladı Sarı Lacivertliler. Plan sol kanatta Kerem, sağ kanatta Nene’nin hızlı çıkışları ve Nesyri’ye gerilerden atılacak hızlı uzun toplarla rakip sahaya gidilecekti.
Bu planla başladı Fenerbahçe ve planı uygulamayı başardı da. İlk yarım saat Stuttgart sanki ev sahibi takımmış gibi rakip sahadaydı ama pozisyon bulan Fenerbahçe’ydi. Planlandığı gibi Nesyri özellikle kaleci Ederson’un attığı uzun paslarla rakip defansın içinde birkaç kere topla buluştu. Ancak indirdiği ve taşıdığı topları değerlendirecek ikilisi, partneri olmadığı için pozisyonlar değerlendirilemedi. Bu oyun planında sanki formunu yakaladığında Duran daha etkili olacak gibi.
Skriniar, kaptanlığı hakettiğini bir kez daha ortaya koyarken, Nene bu maçta hırsı, mücadelesi ve isteğiyle sahanın etkili oyuncularından biriydi. Kerem de maçın sonlarında oyundan çıkana kadar seyirci ile sıcak bir iletişim içinde takımı ileri taşıyan isimdi.
Değişiklikler de hayli geç geldi ama kimsenin de buna itirazı yoktu çünkü hiçbir oyuncu yorulmadı, hiç biri aksamadı. Maçın sonlarına doğru gelen değişiklikler de çıkanların eksikliğinden değildi.
Böyle bir maçı oynayabilen bir Fenerbahçe’nin bundan sonraki maçlarda benzer etkinliği sergilemesi gerekiyor. Tedesco oyun şablonlarından, planlarından, bunların ezberlenip otomatikleşmesinden bahsediyor. Şimdi sıra Tedesco’nun bu isteklerini gerçekleşmesinde.
Bu maçta üzerinde durulması gereken konulardan birisi de Danimarkalı hakem Jakob Kehlet’in yönetimiydi. Hani neredeyse Fenerbahçe lehine verdiği penaltı dışında verdiği doğru karar yoktu. Belki taraflı değil ama çok kötü bir hakemdi. Verdiği iki penaltının da VAR’dan dönmesi belki bunun kanıtı ama göstermediği iki kart var ki, inanılmaz. İlki 22. Dakikada El Khannous’un Alverez’e attığı tekmeye Avrupa’da sadece sarı kart gösterecek tek hakem Kehlet’tir. Diğer kart ise Nene’nin son adam olarak düşürüldüğü pozisyonda penaltı düdüğünü çalmasına rağmen, sadece sarı kart göstermesi inanılmazdı.
Son olarak tribünlerdeki Fenerbahçelilere şunu söylemek gerekiyor, “bu akşam oyunun içindeydiniz, çok etkiliydiniz ama bunu sadece takımın iyi olduğu maçlarda yapmamalısınız tam tersi takımın kötü gününde siz iyi olmalısınız”.