Herkesin Enflasyonu Kendine

TÜİK salı günü eylül ayı enflasyon verisini açıkladı. Rakam merakla bekleniyordu. Zira  ağustos ayına ilişkin gelen veri şaşırtıcı olmuştu. TÜİK’in yüzde 6,65 olarak hesapladığı Ağustos enflasyonunun ENAG’ın hesapladığı yüzde 8,9’un üzerinde olmasının şaşkınlık yaratması aslında daha önceki verilerin şartlara göre açıklanması ile ilişkili. Çünkü veri akışının gerçek, sağlıklı ve doğru gelmesi olağan bir durum iken gerçek enflasyon rakamının gizlenerek çalışanlara verilecek ücret artışlarının bu enflasyon rakamına göre belirlenmesi için rakamlarda manipülasyon yapıldığı yönündeki inanç kuvvetli idi. Bu bağlamda rasyonel ekonomiye dönüş söylemleri rakamlarda da rasyonaliteye dönülüyor umudunu yeşertmişti.

Ancak açıklanan eylül ayı verisi bu düşünceyi yine bozdu. ENAG’a göre Tüketici Fiyat Endeksi (E-TÜFE) eylülde yüzde 6,24 arttı. 12 aylık enflasyon ise yüzde 130,13 olarak gerçekleşti. 2023 yılı, Ocak-Eylül dönemi enflasyon oranının ise yüzde 95,33 olduğu açıklandı.

İTO verilerine göre ise İstanbul'da perakende fiyatlar Eylül'de bir önceki aya göre yüzde 5,46 arttığı görüldü. Böylelikle aylık enflasyon serisi 51. ayına girdiği açıklandı. 1995 bazlı verilerine göre, İstanbul'da perakende fiyat hareketlerinin göstergesi olan İstanbul Ücretliler Geçinme Endeksi’nin, Eylül'de bir önceki aya göre yüzde 5,46, toptan fiyat hareketlerini yansıtan Toptan Eşya Fiyatları Endeksi’nin ise yüzde 3,94 artış kaydettiği belirtildi.

Elbette ki İTO’nun İstanbul Ücretliler Geçinme Endeksi’nde 242 ürünün yer aldığı bu hesaplamasından çıkan sonucun TÜİK’in Şubat 2023’te enflasyon sepetinde yer alan ürünleri ve ağırlıklarına ilişkin yaptığı güncelleme ile sepette 404 madde ve 895 madde çeşidini dikkate alarak Türkiye genelini kapsayan hesaplamasını karşılaştırmak doğru değil. Ancak eğilimi yansıtması bağlamında İTO verisi de göz ardı edilemez.

TÜİK’in eylül ayına ilişkin yaptığı hesaplamaya göre ise beklentilere paralel gelen   aylık enflasyonun yüzde 4,75 seviyesine gerilediği belirtilse de yıllık enflasyonun yüzde 60 eşiğini aştığı ve yılın en yüksek seviyesine çıktığı kaydedildi. Aylık bazda en yüksek artış yüzde 30,27 ile eğitimde oldu. Endekste kapsanan 143 temel başlıktan 128 temel başlığın endeksinde görülen artış vahameti ortaya koydu. Aylık bazdaki durulmanın nedeni hiç kuşku yok ki kurlardaki durulmanın temmuz ve ağustos ayındaki etkiyi sınırlandırması ile açıklanabilir. Ancak diğer rakamların daha sınırlı bir artış göstermesine rağmen alt kırılımlara bakıldığında hizmet enflasyonundaki katlılığın (ücret zamları, enerji zamları, yiyecek içecek maliyetlerine bağlı olarak) devam etmesi   talepteki güçlü artışın hizmet enflasyonuna yansıdığını gösteriyor.  Öte yandan Yurt İçi ÜFE’nin Eylül ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 47,44 artış göstererek   geçmişte yaşanılanın tam tersi TÜFE’nin 14 puan altına inmesi de döviz kurundaki istikrar ve fiyatlama davranışlarındaki bozulmaya bağlı olarak mal enflasyonu ve hizmet enflasyonu arasındaki büyük farkı göstermesi açısından oldukça önemli. Ayrıca çekirdek göstergenin de yüzde 68,93 ile yukarı yönlü seyrinin devam etmesi enflasyonu önlemedeki zorluğu ve ataletin ne denli güçlü olduğunu ortaya koydu. TCMB Başkanı Sayın Erkan’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yaptığı sunumda her ne kadar “Beklentileri yeniden çıpalayacak, ekonomideki güven ve öngörülebilirliği artıracak para politikasını sabırla uygulamaya yönelik kararlılığımızı attığımız adımlarla gösteriyoruz” yönündeki açıklamasının devamında “Büyüme enflasyon ödünleşimi ise ancak enflasyondaki aşırılık devre dışı bırakıldıktan sonra eşik değerde devreye girecektir”  şeklindeki değerlendirmesi oldukça önemli oldu. Zira aksi bir durum bu ataletin kırılmasını zorlaştırdığı gibi hem büyümeyi aşağı yönlü revize eden OVP ile hem de rasyonelleşme iddiası ile çelişen bir durum doğururdu. Üstelik kredibilitenin iyileştirilmesinin gerektiği ortamda yabancı sermayeyi ikna süreci içerisinde iken yapılacak bu yönlü bir açıklama ile MB yanlış bir sözlü yönlendirmede bulunmuş olurdu. Öte yandan enflasyonla ciddi bir mücadele içerisine girildiği yönünde iklim oluşturulmaya çalışılırken böyle bir söylem ve eylem çelişkisi MB’nin enflasyonla başarısını da olumsuz etkiler.

Sunumda ayrıca para politikasının birikimli etkilerinin 2024 yılında görülmesiyle dezenflasyon sürecinin başlayacağı belirtilmekle birlikte hiç şüphesiz para politikasının bireysel talebi sıkılaştırmasına yönelik (selektif kredi kısıtlamaları gibi) atılan ve atılacak adımlara ek olarak maliye tarafında da gelire ilişkin yapılan önlemler dışında harcama tarafına yönelik adımların atılmasını gerektiriyor. Ancak yakın zamanda yapılacak yerel seçimler siyasi bir kısıt olarak bu politikanın gerçekleşmesini zorlaştırıyor.

 Bu bağlamda bu  koşullar altında  herkesin kendi enflasyonunu yaşadığı mutsuz ekonominin  ortadan kalkması uzun bir  zaman dilimi gerektirecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serap Durusoy Arşivi