
Esin Sungur
İklim kanunu masada
Türkiye’nin ilk “İklim Kanunu” teklifi geçtiğimiz hafta Meclis’e geldi. İklim değişikliğiyle mücadelede genel ilkeleri belirlemeyi amaçlayan kanunla, ekonominin, şehirlerin, tarım ve gıda başta olmak üzere kritik sektörlerin iklim krizinden en az etkilenmesi için düzenlemeler yapılması, yerel ve ulusal eylem planlarının hazırlanması hedefleniyor. Bakanlığın açıklamasında “eşitlik, iklim adaleti, ihtiyatlılık, katılım, entegrasyon, sürdürülebilirlik, şeffaflık, adil geçiş ve ilerleme yaklaşımları esas alınacak” deniliyor, hepimizin de arzusu bu yönde.
Avrupa Birliği şu anda dünyada iklim değişikliği ile mücadelede bayrağı taşıyor. 2050 yılına kadar dünyanın ilk iklim-nötr kıtası haline gelme taahhüdü var. Sera gazı emisyonları açısından 1990 yılı baz alındığında; 2030’a gelindiğinde en az %55 azaltım, 2040’ta ise %90 oranında azaltım hedefini yakalamak istiyorlar. Bu hedeflerle doğru orantılı olarak da ticarete bazı kurallar getiriyorlar. “Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması - (SKDM)’’, bu yönde önemli bir adım oldu.
Özetle; ‘İthalatçı firmaların ürünlerinin karbon ayak izini içselleştirmelerini sağlayarak uluslararası ticaretin iklim dostu bir perspektifle yönetilmesi’’ diyebiliriz bu mekanizmaya.
SKDM’nin ilk evrelerinde karbon kaçağı riskinin yüksek olduğu çimento, elektrik, gübre, demir-çelik, alüminyum ve hidrojen sektörleri mercek altına alınıyor. 1 Ekim 2023 tarihinde başlayan geçiş süreci, 2025 sonunda bitecek ve karbon beyanında bulunma zorunluluğunun yanı sıra, yasal çerçeve ve cezalar, mali yükler devreye girecek.
“Şimdi eşitlik, katılım, sürdürülebilirlik derken nereden ihracata, ticarete geldin?” demeyin, zira AB en önemli ticaret ortaklarımızdan biri. Kanun teklifinde de buna yönelik maddeler var… “Avrupa Birliği’nin ticarete getirdiği yeni mekanizmalara uyumlanmak üzere Türkiye Yeşil Taksonomisi kurulacak, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması devreye alınacak” diye.
Elbette ki bunların bir bütün olarak ele alınması gerekiyor. İşin politikasının ve ticaretinin doğru kurgulanmadığı bir mekanizmanın günümüz dünyasında işe yaramadığı bir gerçek. Ancak yine de birçok iklim uzmanı ve sivil toplum örgütünün görüşü, kanun teklifinin ülkemizi de derinden etkileyen iklim sorunlarına kapsamlı çözümler sunan bir politika geliştirmekten ziyade, yönetsel ve finansal yönden genel bir çerçeve oluşturduğu yönünde.
Teklifte iklim değişikliğine dirençli ürün deseni ile gıda güvenliğinin sağlanması için doğal kaynakların, ekosistemlerin ve biyolojik çeşitliliğin dengesini gözetecek doğa temelli çözümlerin, iklim değişikliğine dirençli uygulamaların ve yine iklim değişikliğine bağlı afetlerin neden olduğu zararların azaltılması amacıyla risk değerlendirme, izleme, erken uyarı sistemleri geliştirileceği, su yönetimi, çocukların yeşil dönüşüm eğitimi gibi son derece önemli konulara yer veriliyor.
Özellikle gıda güvenliğine dair önlemlerin alınması elzem. Ancak, iklim adaleti, eşitlik, entegrasyon gibi kavramlara fazla bir atıf ve iyileştirmelere yönelik somut adımlar şimdilik görünmüyor, daha ziyade denetleme ve konunun nasıl yönetileceği ön plana çıkıyor. Zaten teklifte, tüm bu konulardaki eylem planlarının ilgili kurumlarca en geç 31 Aralık 2027 tarihine kadar yerine getirileceği de belirtilmiş. Neredeyse iki senelik bir süre; zaman geçiyor ve daha fazla vakit kaybetmememiz gerekiyor.
Son olarak Türkiye’nin 2053 yılı net sıfır emisyon hedefine dair - AB’nin yaptığı gibi- ara hedeflerin olmamasının da eleştiri konusu olduğunu hatırlatmak lazım. Zira, 30 yıl sonraki bir hedef için ara hedefler koymadığınızda, buna ulaşmanın tüm yükü, gelecek nesillerin sırtına yüklenmiş oluyor.
Kanun teklifi bugünlerde komisyonlarda görüşülmekte, gereken düzenlemelerin yapılmasını, eksiklerin giderilmesini ve bir an önce herkes için adil bir iklim düzeni oluşturma vizyonu ile kapsamlı uygulamaların başlamasını umalım, zira iklim kanunundan beklentiler yüksek ve konu da son derece hayati.
Mucize kare belki de arka bahçenizde
2020 yılından bu yana her sene farklı kategorilerde doğa fotoğraflarını ödüllendirme, insanlara doğayı ve doğal yaşamı farklı bir pencereden görme olanağı sağlama hedefiyle yola çıkan “Dünya Doğa Fotoğrafları Ödülleri” geçtiğimiz günlerde sahiplerini buldu. 2025 yılı kazananları Doğa, Hayvan Portreleri, Memelilerin Davranışları, Amfibi ve Sürüngenlerin Davranışları, Omurgasızların Davranışları, Kuşların Davranışları, İnsan ve Doğa, Bitki ve Mantarlar, Sualtı, Gezegenimiz Dünyada Manzara ve Çevre, Siyah Beyaz, Kendi Ortamında Hayvanlar, Kentte Yaban Hayat gibi 14 kategoride yarıştı. 48 ülkeden başvuruların değerlendirildiği yarışmada birbirinden harika doğa fotoğraflarına rastlayabilirsiniz.
Yarışmanın organizasyon kurulu, iklim sorunlarıyla boğuşurken bir yandan da aşırı turizmin zedeleyici etkilerine maruz kalan dünyaya, parçası olduğumuz çevreye daha yakından bakmamızı istiyor. Belki de doğaya dair göreceğimiz en mucizevi karelerin bir Instagram paylaşımında veya bir dizide görüp de gitmek istediğimiz dünyanın bir ucundaki plajda, ormanda değil, kendi evimizin kapısının önünde olabileceğini göstermesi açısından bu perspektifi önemli görüyorum. Doğaya bitkilerden hayvanlara, yer altından su altına; tüm boyutlarıyla daha yakından baktıkça ne kadar büyük bir uyumun parçası olduğumuzu daha iyi anlayacağız.
Ramazan alışverişinin adresleri
- Pastırma deyince bence Kastamonu pastırması… Kastamonu’da Tabakoğlu’ndan incecik, ağızda dağılan, etin tüm tadını alabileceğiniz pastırma alınır. İstanbul’da iseniz Kastamonu Pastırmacısı’nın çeşitli şubelerine de başvurabilirsiniz.
- Sucuk için Afyonkarahisar çarşıdaki Kasap Celal’e gidebilirim. Koçkan Ailesi bu bölgede sucuk işinde adı bilinen bir aile, farklı işletmeler halinde çalışmaya devam ediyorlar. Hemen Uzun Çarşı girişindeki küçücük dükkanda ürünlerini satan Celal Koçkan benim favorim. Klasik sucukta dana etinin tüm nefasetini alıyor, içine aşırı yağ doldurulmamış, tazece bir sucuğun tadını çıkarıyorsunuz. İkbal de her zaman tercih edilebilecek güvenilir bir diğer marka.
- Normal ekmeğe göre fiyatı oldukça yüksek olsa da İstanbul’da Siyez Evi’nin cevizli siyez ekmeği ile kavılca, kavılca ezmesi ve üzüm ekşisi karışımı, ay çekirdeği taneleri ile Anatolia Fırın’ın Kavılca ekmeği Ramazan sofralarına yakışacak, sadece tereyağıyla zevkle yenebilecek kaliteli ekmekler.
- Tarihi Yeni Uğur, Adana’da helva ve tahin, pekmez almak için aklımda olan bir dükkan. Ramazan’ın kış dönemine denk geldiği düşünülürse, sofraların tatlısı olmaya aday bu lezzetler. Özellikle güçlü tahin tadını sevenler memnun kalacaktır.
- Mısır Çarşısı’nda Cankurtaran Gıda, Kadıköy Çarşısı’nda ise Ecevitler ve Gözde de şarküteri alışverişinde her şeyi bulacağınız güvenilir dükkanlar.