Cengiz Erdil
“İnsan yediğidir”
Bu söz Alman Felsefesinin önemli filozoflarından Ludwig Feuerbach’a ait… Karl Marx’ın eleştirisini yaparak düşüncelerinden yararlandığı Feuerbach materyalistti ve bu sözü aslında “İnsan neyse odur” anlamına geliyordu.
Şimdinin bilim insanları Feuerbach’ın ünlü sözünden yola çıkarak şu sonuca varmışlar; “Beslenme; kültürün de insanlığın da temelidir.”
Bizim felsefe tarihimizde önemli bir yeri olduğuna inandığım Dücane Cündioğlu şöyle diyor; “Tarhana çorbası içiyor adam, yani her tarafı Heidegger olsa ne olacak? Dürüm yiyor adam, Hegel anlatsa ne olacak?”… Cündioğlu, muhafazakarların sandığı gibi insanlarımızı küçümsemiyor, ülkemizde felsefenin sefaletini anlatıyor.
Neyse; felsefenin içine girerseniz; filozofların aforizmaları(özdeyişleri) arasında kaybolur gidersiniz. Genç okurlara tavsiyem; okuma yolunda karşınıza mutlaka filozoflar çıkacaktır. ‘Saygılar abi’ deyip yolunuza devam etmenizi öneririm!
İnsan aç kalamaz. Ancak açlık ile yemek kültürü arasında dağlar kadar fark var. Biri çizginin başladığı yer, diğeri herhalde dünya yemek kültürleri açısından bakarsan; ucu bucağı yok.
Bir zamanlar kendi kendine yeten ülkeler arasında yer alan Türkiye; artık her türlü gıdayı ithal eder hale geldi. Kültürel açıdan da dünya mutfaklarının istilası altındayız. Şöyle bir örnek vereyim; gençleri bir esnaf lokantasından çok hamburger kuyruklarında beklerken görebilirsiniz.
MUTFAK VE BIÇAK
Master şef diye bir yarışma programı var; beyin yakan, saçma sapan dizilerin yanında yıllardır sürüp gidiyor. Yarışmacıların çoğu profesyonel genç aşçılar, aralarına az sayıda başarılı amatörler de katılıyor. Meraklısını yemek ve sofra konusunda hayli bilgilendiren bir program. Bazı aşçıların çocuk yaşta başladıkları zorlu mutfak yolculuğu izleyenleri şaşırtıyor. Bu aşçılık denilen meslek, kan ter içinde geçen ve yıllara dayanan zorlu bir bıçak çalışmasıdır. Hız, sabır ve temizliğin ön planda olduğu, deneyimin acayip önem taşıdığı bir meslektir. Buna Antalya’da yıllar önce yapılan Dünya Dönerciler Kongresi’nin tanıtımını yaptığımda şahit oldum. Beş yıldızlı bir otelin mutfağında iki şef ve 70 kadar yardımcısının çalışmasını izlerken, sanki denizde dalgalara kapılmış bir tekne gibi başım dönmüştü. Masanıza gelen lezzetin, parmak ısırtan süslü, püslü bir tabağın arkasında bağırmalar, çok sert sözler, kan-ter ve gözyaşı vardır.
Evde de dışarıda da yemek yerken arkasındaki emeği, fırın önünde, mangal başında verilen savaşı unutmayın derim.