Kendine ait bir oda: Virginia Woolf

Odanın içi sessiz. Sonra yavaş bir piyano giriyor. Ardından Patti Smith’in pamuklu sesi. Virginia’nın intihar ettiği günü kutlamıyor, anıyor. Onu yıldızlara uzanıp tek tek koparan bir savaşçıya benzetiyor. Oda ısınıyor. Ölünün ardından konuşup, “Bizler savaşın felaketine katlandık, tanrı ve birbirimize sığındık” diye bik bik bik edenlerin sesi yutuluyor. Virginia Woolf bir dalga gibi gelip gidiyor, gelip gidiyor. Ve bizi yüz yıldır yıkıyor. Yıkıyor ve yeniden inşa ediyor.

Bu hafta Virginia Woolf’un şaheseri Mrs. Dalloway’i anlatırken Virginia’nın aile ağacını, arkadaşlarını, akranlarını, 20’ler ve 40’lar arasındaki edebi dünyayı resmetmeye çalıştım. Halihazırda Virginia’nın hayatı bende hala taze iken sizlerle de paylaşmak istedim. Pek çoğunuz onun külliyatını ve intiharını duymuştur. Kimileriniz Nicole Kidman’a Oscar kazandıran (benim de pek hazzetmediğim) The Hours filmini izlemiştir. Ama Virginia’nın annesi ve babası, kardeşleri ve mensubu olduğu Bloomsbury çevresi çok da işlenmemiştir. Velhasıl ben bugün sizlere biraz o kısmı anlatmaya çalışacağım.

virginia-woolf.png

Virginia’nın annesi Julia Prinsep Jackson İngiltere’den çıkmış olan Pre Raphaelite akımının ilham perisi ve yüzlerinden biriydi. Zamanın en ünlü ressamlarından Edward Burne-Johns gibilerinin uzun saçlı mitolojik güzelleri ve melaikeleri için poz veren Julia aynı zamanda teyzesi olan ve Victoria döneminin en iyi fotoğrafçılarından Julia Margaret Cameron’un da kamerasının önünde durmuştu. Bugün annesinin yüzü en az 50 tane Cameron fotoğrafından bize bakıyor.

İlk kocası öldükten sonra üç çocukla dul kalan Julia, kendisi gibi eşini kaybetmiş olan Leslie Stephen ile yakın arkadaş olmuştur. Leslie Stephen’ın da doğum sırasında kaybettiği eşi Minnie’den (ki kendisi de ünlü yazar William Makepeace Thackery’nin kızıdır) akli dengesini yitirmiş Laura adlı bir kızı ve oğulları vardır.

Baba Leslie Stephen Oxford ve Cambridge üniversitelerinde ders vermiş bir din adamıdır. 1865 yılında kendisini agnostik ve ateist ilan ederek kiliseden istifa ediyor ve gazetecilik, editörlük ve yazarlıkla uğraşmaya başlıyor.

ETİK HAREKETİ

1877’de akademisyen Felix Adler’ın kurduğu Etik Hareketinin bir parçası olur. Bu hümanist hareketin amacı ahlakın dinden bağımsız olarak çok önemli bir şey olduğu, insanın önce kendini geliştirip sosyal reform yapması, başkalarına yardım etmesi gerektiğini ve en büyük amacın gençlerin eğitiminin sağlanması olduğunu savunuyordu.

Ulusal Biyografi Sözlüğünün ilk editörlerinden babası Leslie’nin çevresi zamanın en önemli düşünürleri ve yazarlarından oluşuyordu.

Virginia’ya göre çok zengin değillerdi ama halleri yerindeydi. Londra’nın en iyi mahallesinde 7 uşaklı bir evde ikamet ediyor, yazları St. Ives adasında geçiriyorlardı. Julia ve Leslie birbirlerini çok seven bir çiftti. Önce Vanessa, ardından Thoby, Virginia ve Adrian adlı dört çocukları oldu. Çocukları özgür bırakıyor, büyük kütüphaneden hiçbir şeyi yasaklamadan istedikleri kitapları okumalarına izin veriyor, yazar çizer taifesiyle içli dışlı bir hayat sürüyorlardı. Çocuklar okuma yazmayı öğrenir öğrenmez yıllar boyunca kendi aile gazetelerini çıkarmış, annelerinin onlara anlattığı masalları da kitaplaştırmıştı.

HUZURLU HAYATI SARSILIYOR

Bu huzurlu hayat çocuklar 11-15 yaşları arasındayken anneleri Julia’nın hayatını kaybetmesiyle sarsılıyor. Babaları belki de hiçbir zaman bu kaybı atlatamıyor.

13 yaşındaki Virginia ilk sinir krizini bu sırada geçiriyor. O ana kadar sürekli yazan (hatta 8 yaşındayken yazılarını önemli dergi ve gazetelere gönderen) kız çocuğu içine kapanıyor. Aynı yıl Virginia biyografi yazarlarını çok meşgul edecek başka travmalar da ekleniyor. Virginia’dan bir yaş büyük üvey ağabeyi George Duckworth ve kardeşi Gerald’ın Virginia’yı cinsel olarak taciz etmeleri başlıyor.

Bu konu araştırmacıları birbirinden ayırır.

Virginia Woolf’la ilgili en güvenilir kaynak öz yeğeni, Vanessa’nın oğlu Quentin Bell’dir. Bell’e göre özellikle George hem Vanessa hem de Virginia’yı arzulamış olabilir ama tecavüz etmemiştir.

Virginia’nın yazdıklarına bakacak olursak George 14 yaşındayken odasına girip ışıkları kapatması gerektiğini ve bir “hayvan gibi” üzerine atladığını yazmıştır.

Aynı George daha sonraları kızları sosyete hayatıyla tanıştırmak için çabalamış, onları Paris ve Roma’ya götürmüştür, sonra da Virginia’nın ilk kitabını yayımlamıştır. Mektuplarında George’a hep sevgiyle hitap ettiğinden, Virginia’nın bu cinsel münasebeti daha sonraları abarttığını söyleyenler de var. Ama genellikle Virginia’nın erkeklere mesafeli olması, kendine güven duymaması, vücuduyla olan soğuk ilişkisi hep üvey abileriyle olan bu netameli konulara bağlanır.

KIZLARA HAKSIZLIK

Annesinin ölümünden sonra babası Leslie çocuklarıyla bizzat ilgilenmiştir. İki oğul okula gönderilir, kızlarsa evde eğitim alır. Virginia bunu da yıllar sonra Kendine Ait bir Oda adlı mühim makalesinde ele alıp çifte standardı sert bir şekilde eleştirir. Çoğu kıza göre kendisi çok şanslıdır aslında zira babasının kütüphanesindeki tüm kitapları özgürce okuyup entelektüel babasıyla her şeyi tartışabilir. Şayet Viktorya çağında okula gönderilmiş olsaydı pek çok yasakla karşılaşacaktı.

YAZAR OLACAK ÇOCUK

Keza babası özel hocalar tutup kızına antik Yunanca ve Latince dersi aldırır.

Virginia çocuk yaşta yazar olacağını bilen, onun için çalışan bir insan olduğundan babası bu sevgisinin önünü açar. Derken hayatındaki ikinci büyük kaybı yaşar. 22 yaşındayken babası hayatını kaybeder.

Virginia, babasının son iki ayında “Keşke ölse” diye yazmıştır çünkü babasının acı çekmesine dayanamaz. Ama babası öldükten hemen sonra kendisini camdan atar ve kurtulur.

Enstitülere girip çıkar. Doktorları tehlikenin bertaraf edildiğini düşününce Virginia eve döner. Artık eskisi kadar rahat yaşayamayacaklarını düşünerek Bloomsbury mahallesine taşınırlar.

GECEYARISI TOPLULUĞU

Bu arada abisi Thoby Cambridge Üniversitesi’nde okurken Vanessa ve Virginia okulunu ziyaret eder, kızlara açılan bazı derslere girer ve onun arkadaşlarıyla Midnight Society’yi (Geceyarısı Topluluğu) kurarlar. Aralarında Clive Bell, Leonard Woolf, Lyntton Strachey, Saxon Sydney Turner gibi sonraları önemli yazar ve sanatçı olacaklar vardır.

Daha sonra İngiltere’nin en bohem grubu olacak topluluğa meşhur yazar E.M. Forester, John Maynard Keyes, Roger Fry, David Garnett ve Desmond MacCarthy de katılacaktır.

Bu grup haftada bir ya da iki kez buluşup sanat konuşur (Cuma günleri), dans eder, beraber yaratır ve tartışırlar. Bazen de biyografi yazarlar. Sadece Virginia bu “oyunlarının” meyvesi olarak üç tane biyografi yazmıştır. Grubun ortak özelliği çoğu ya eşcinsel ya da biseksüeldir. Özgür yaşamı ve sanatı savunurlar. Ayrıca çok da eğlenirler.

CİDDİ, TUTUCU, SIKICI DEĞİL

Mesela 1910 yılında Virginia ve erkek arkadaşları yüzlerini siyaha boyayıp kostümler giyip Habeş kraliyet ailesinden bir kafile numarası yaparak Kraliyet donanmasına bağlı HMS Dreadnought’a çıkıp herkesi kandırmayı başarırlar. Ciddiye alınıp büyük bir saygıyla karşılanırlar. Daha sonra bunu gazetelere verip İngilizlerin medarı iftiharı olan donanmalarıyla dalgalarını geçmiş olunca skandal patlar. Anlayacağınız, Virginia “Hours” gibi roman ve filmlerde anlatıldığı gibi sürekli ciddi, sıkıcı, tutucu/tutuk bir kadın değildir. Konvansiyonların dışında duran, hep şaşırtan bir kişi olmuştur, hem kişisel hayatında hem de siyasi duruşuyla. Çoğu çağdaşı kadın hareketini eleştirirken o kadınlar için önce seçme sonra seçilme hakkını talep eden bir başka grup olan suffragette’lerle içli dışlıdır.

KARANLIK TÜNELDEN ÇIKIŞ

1906 yılında çok yakın olduğu abisi Thoby ve Vanessa ile Türkiye ve Yunanistan’a geldiklerinde Thoby tifo olup ölmüştür. Bu kayıp, anne ve babasından sonra Virginia’ya çok ağır gelmiştir. Yazıya sığınır. Yazı yazmak onun için en büyük kurtarıcı ve terapi olduğunu günlüklerine not düşer. 1912-13 yılında ilk romanı Voyage Out’ı yazar fakat bu yaratım süreci onu o denli yıpratmıştır ki ikinci kez intihara kalkışır. Gerçi kendisi bunu yanlışlıkla aşırı dozda veronal almak olarak açıklar.

Yine enstitülere girip çıkar. Ve yine dimdik bir şekilde bu karanlık tünelden çıkar.

İLK ROMAN

İlk romanı sonunda 1915’te yayımlanır. Ardından Night and Day (1919), Jacob’s Room (1922), Mrs. Dalloway (1925) gelir. Thoby’nin ölümünden iki gün sonra Vanessa, arkadaşları Clive Bell’in evlilik teklifini kabul eder. Virginia ve küçük kardeşi Adrian Bernard Shaw’un eski evine taşınırlar. Sonraları Duncan Grant ve Roger Fry da onlarla yaşamaya başlar. Tutucu Viktorya çağında genç ve bekar bir kadın olan Virginia’nın erkeklerle ev arkadaşlığı yapması bile onların zamanlarının ötesinde bir yaşam sürdüğünün bir göstergesidir.

virginia-leonard.jpeg

VE EVLİLİK

Sonunda bu arkadaş grubunun bir üyesi olan Leonard Woolf Virginia’ya 1912’de evlilik teklifinde bulunur. Virginia ilk Leonard’ı reddeder. Erkeklerle iyi arkadaştır ama onları fiziksel olarak çekici bulmaz. (Biyograflar bunu daha önce bahsettiğim “tacize” bağlar). Fakat birkaç ay sonra Leonard’ı sevdiğini ilan ettikten sonra evlenirler. 1941 yılında Virginia Woolf’un intiharına kadar birbirlerine müthiş bir sevgi ve saygıyla bağlı bu iki arkadaş Virginia ve arkadaşlarının tüm kitaplarını basacak olan Hogarth Press yayınevini kurarlar.

KADINLARLA İLİŞKİLERİ

Leonard Virginia’nın sadece kocası değil aynı zamanda eleştirmeni ve dayanağıdır. Virginia’nın ayrıca kadınlarla da ilişkisi vardır. Kimi platonik, kimi büyük ve tutkulu ilişkilerdir. Vita Sackville West adlı yazar ve sefire ile en az on yıl süren ilişkisi vardır mesela. Leonard bu ilişkilere göz yumar. Virginia, Vita’ya dünyada üç kişiyi sevdiğini iddia etmiştir. Leonard, ablası Vanessa ve kendisini. Ayrıca Virginia Woolf’un daha sonraları maalesef polemik konusuna dönecek dürüst intihar mektubundan kocasına olan sevgisini çok açık bir şekilde anlıyoruz.

CESARET AŞILIYOR

1915’ten 41’e kadar sürekli yazmış olan Virginia Woolf, James Joyce kadar sayılmasa da gayet deneysel, yenilikçi, yepyeni ve hala taze kalabilen romanlar kaleme almıştır. Ayrıca hayatını idame ettirmek için dersler vermiş ve makaleler yazmıştır. Modernizm akımının en önemli yazarlarından biri olduğunu yazı hayatının ilk 10 yılında görme ve anlama şerefine erişmiştir. Bugün İngiliz edebiyatında “bilinç akışı” deyince ilk akla gelen yazar olması boşuna değildir. Benim de en sevdiğim yazarlardan biri olan Virginia Woolf’u huşu ile anıyorum. Onun kağıda döktüğü kelamı onu ebedi kılmakla kalmıyor. Aynı zamanda bizlere yüz yıl sonra bile cesaret aşılıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Pelin Batu Arşivi