Mehmet Şandır

Mehmet Şandır

Korkuyu korkutmak mecburiyetindeyiz

“Korkulara teslim olmak” veya “korkuyu korkutmak” psikolojisi bu seçimlerde bir meydan savaşı verecek; bu seçimler korkaklarla cesur yüreklilerin demokratik yarışı olacak.

14 Mayıs seçimleri için adaylar açıklandı, birkaç güne kadar da kesinleşecek. Artık seçim sürecinin o bildik detaylarında boğulacağız. Resmin büyüğünü unutarak kendi doğrularımızın peşinde hırslarımızı yarıştıracağız.

Partilerin ve adayların gürültülü, görüntülü, renkli propagandaları altında sağduyumuzu koruyarak aklıselim ve sorumluluk hassasiyetiyle irade oluşturmayı, sandığa gitmeyi ve geleceğimiz açısından en doğru kararı vermeyi başarmalıyız, geleceğimize sahip çıkmalıyız!

Başarmayı “güvercin tedirginliğinde” ummaktan, dilemekten öte istemeliyiz, başarının önüne çıkarılacak engelleri aşmak kararlılığını ve cesaretini göstermeliyiz,

Havada çok ağır bir tedirginlik bulutu dolaşıyor.

“Tarihin yol ayırımında” yapılacağı iddia edilen seçimlerin öncesinde sürüklendiğimiz korku tünelinin ucunda görünen ışık, üzerimize gelen kara trenin farlarından mı kaynaklanıyor ya da tünelin çıkışının aydınlığı mı, bilmiyoruz; yaşayacağız, göreceğiz.

Korkunun ve öfkenin köpürtüleceği, ümidin baskılanacağı bir sürece giriyoruz. Yılların biriktirdiği gerginlik, oluşan ayrışma ve kamplaşma inşallah bu süreçte bir çatışmaya dönüşmez.

Dönüşmesine de fırsat vermemeliyiz, özellikle provakosyonlara karşı dikkatli olmalıyız.

Operasyonlara açık haldeyiz, muhtemeli öngörmekte zorlanıyoruz.

Muhalefet partilerinin binalarına isabet eden serseri kurşunlar neyin işaretçisidir? Anamuhalefet partisi liderine suikast yapılacağı dedikoduları neden yoğunlaştı? Seçim sonuçlarını içine sindiremeyeceklerin seçim sonrasında iç savaş çıkartacağını yazan Mehmet Barlas neyi işaret etmektedir? Sayın Cumurbaşkanı “kindar ve dindar nesil” yetiştirmekle neden yeniden övündü? Bu cevapsız sorular toplumsal psikolojiyi olumsuz etkilemektedir.

İnsanları “domuz bağı” gibi korkunç işkencelerle öldürmesini unutmadığımız Hizbullah adlı selefi ve etnik bölücü terör örgütünün siyasi partisi HÜDA PAR’ın cumhurbaşkanlığı seçiminde Sayın Erdoğan’a destek vermesi karşılığında AKP listelerinde yer bulması ve dört milletvekili ile Meclis’e taşınması kararının arkasındaki niyet ve gerekçe herkesi tedirgin etmektedir.

Buna karşılık muhalefet ittifakının PKK’nın siyasi uzantısı HDP ile işbirliği yapması ve HDP’nin cumhurbaşkanlığı seçiminde Sayın Kılıçdaroğlu’na destek vermesi seçim sürecini germekte ve seçmeni bıçak sırtı bir tedirgenliğe sürüklemektedir.

"Biz Hizbullahçıyız, cihada hazırız, onların kafalarını keseriz" diye muhalefet partililere gözdağı veren HÜDA PAR’lı vatandaş, 14 Mayıs sonrasında seçim sonucuna göre bir değerlendirme yapacağız diyerek tek taraflı ateşkes ilan eden PKK ve SADAT diye iktidar yanlısı bir silahlı özel güvenlik kuruluşunun esrengiz gölgesi toplumu seçim öncesinde bir korku tüneline sürüklemektedir.

Seçim güvenliği konusunda oluşturulan bu korkular, seçmen kararını istikrardan yana etkileyen ve değişime karşı tedirginliği besleyen bir propaganda tekniği olarak bugüne kadar iktidar partisi tarafından başarı ile uygulanagelmiştir. Sonuç da almıştır. Her seçim öncesinde bir kriz veya bir felaket ile korkuları depreştirerek istikrar için destek istenmesi AKP’nin bildiğimiz seçim stratejisidir. AKP, bu seçim öncesinde de 6 Şubat büyük deprem felaketinin şuuraltında oluşturduğu korku ve çaresizliği de kullanarak yeniden bir korku iklimi oluşturmakta ve “Yalnız biz çözeriz” diyerek toplumu çaresizliğe sürüklemekte ve kendine mahkum etmek istemektedir.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın AKP Genel başkanı olarak muhalefete söylediği “Daha bunlar iyi gününüz”, ”beni kendinle uğraştırma” gibi tehdit içerikli sözlerin “mahallenin delileri” üzerinde nasıl bir etki yapacağını veya kindar ve dindar nesile nasıl bir talimat olarak yansıyacağını bilmiyoruz, birlikte göreceğiz.

Tedirgin ve gergin havanın hakim olacağı bu süreçte olacakları öngörebilmek ve aklımızı “korkudan koruyabilmek” mümkün olacak mı?

Yaşanan hayat pahalılığı ile oluşan öfkeyi bastırmanın, umudu söndürmenin, değişim cesaretini/enerjisini bitirmenin ve gönülleri yılgınlığa düşürmenin sonunda iradeyi teslim almanın denenmiş en etkili yolu korkuyu depreştirmektir. “Daha kötü olur, bugünü ararsınız” korkutması seçmen tavrında çok etkili olacaktır; bunu birçok seçimde gördük.

Bunun tedbiri ve çaresi “korkuyu korkutmaktır.”

Ayrıca siyasetin üzerine düşen etnik ve mezhep temelli bölücü siyasetin gölgesi çok tedirgin edici provakasyonlara zemin hazırlımaktadır. Geçen hafta Sırrı Sakık’ın "100 yıllık cumhuriyeti değiştireceğiz" iddiası ile ortaya konulan demokratik talepler başlığı altında PKK’nın bilinen iddialarına sahiplenme cesareti ve cumuhrbaşkanı adayı Sayın Kılıçdaroğlu’na “kapalı kapılar arkasında konuşulanları açıkla” tehdidi midemizi bulandırdı, kafamızı karıştırdı.

BENCE

Korkuları besleyen bu yaklaşımların ve bölücü/selefi siyasetin Türk siyasi hayatına bir anlamda milli iradeye ipotek koymasının sebebi, 50+1 OY sistemidir.

Cumurbaşkanı seçilecek kişinin ve Meclis’te çoğunluğu sağlayacak ittifakın öncelikli meselesi bu sistemi değiştirmek yaniden yeniden demokrasiye dönmek gibi bir mecburiyeti vardır.

“korkuyu korkutmak” mecburiyetindeyiz.

“Tekrarı yok bunun…”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Şandır Arşivi