Minber dokunulmazlığı

Bundan tam iki yıl önce, Diyanet İşleri Başkanı (DİB) Ali Erbaş bir cuma hutbesinde, İslam’ın eşcinselliği lanetlediğini söylemiş, bu sözleri LGBTİ+ bireyleri hedef gösterdiği gerekçesiyle tepki çekmiş ve bazı sivil toplum kuruluşları Erbaş hakkında suç duyurusunda bulunmuştu.

Erbaş'ın milli günlere rastlayan hutbelerde Atatürk’ü anmaktan itinayla kaçındığı da hepimizin malumu.

Hutbelerin bu nedenlerle kamuoyunda tartışma konusu haline gelmesi üzerine, Diyanet mensupları tarafından kurulduğu anlaşılan bir sendikanın başkanı, DİB’in yaptıklarında bir yanlış olmadığını ve Erbaş’ın Kuran'ın hükümlerini anlattığını söyleyerek cuma hutbeleri için dokunulmazlık talep ettiklerini dile getirdi.

Sendikanın internet sitesinde de “Din görevlilerimizin okudukları cuma hutbelerinin yargının konusu olmaması için, her önüne gelenin suç duyurusunda bulunamaması için hutbelerimize dokunulmazlık talebinde bulunuyoruz” deniliyor.

Nasıl ki milletvekilleri kürsü dokunulmazlığına sahip ve TBMM kürsüsünde söyledikleri hakkında cezai işlem uygulanmıyor, din adamlarının da minber dokunulmazlığı olsun istiyorlar.

Yani diyorlar ki “Din adamı minberde ‘yaradana sığınıp’ ağzına geleni söyleyebilmeli ve bu söylediklerinden dolayı herhangi bir takibata konu olmamalı”. Yani suç işleme özgürlüğü istiyorlar resmen.

Baklayı ağızlarından çıkarmıyorlar ama, arzu ettikleri dokunulmazlığın Atatürk’e sövmeyi de kapsamasını akıllarından geçirdikleri açık.

Her önüne gelen suç duyurusunda bulunamamalıymış.

Bak sen!

Ortada bir suç varsa, “her önüne gelenin” suç duyurusunda bulunma hakkı vardır hukuk devletinde.

Aynı sendika “Diyanet'in RTÜK'te temsil edilmesini ve RTÜK bünyesinde "Ahlak Denetim Kurulu" oluşturulmasını şiddetle savunuyoruz” diyor. Bu da İran’da, Suudi Arabistan’da örneklerini gördüğümüz ahlak polisliği özlemi herhalde!

Ahlaktan ne kastedildiği çok açık değil ama, RTÜK’ün Erzurum’daki Diyanet’e bağlı Kuran kursunda çocuklara tecavüz davasını haberleştiren üç televizyon kanalına para cezası vermesi üzerine sendika başkanının “Halk TV, KRT ve TELE 1'e para cezası veren RTÜK'ü tebrik ederiz. Dini değerlerimizi aşağılayan, aziz milletimizin kutsallarına saygı göstermeyen, Diyanet ve din görevlilerimize itibar suikastı yapan medya kuruluşlarına müsaade edilmemeli” yolundaki açıklaması bir fikir veriyor.

Kuran kursunda parmak kadar çocukların cinsel istismara maruz kalmasının haberini yapmak dini değerlerimizi aşağılamak ve aziz milletimizin kutsallarına saygısızlıkmış!

RTÜK de diyor ki “Biz cezayı yayın yasağını ihlal ettikleri için verdik”.

Şapkama anlat. Sen çocukları koruyacak yerde tecavüzcüleri kollamayı tercih ettin.

· · ·

İslamcı Akape iktidarının, laikliği nasıl ince ince, alıştıra alıştıra ortadan kaldırdığını görmeyen, anlamayan kalmamıştır herhalde.

Eğitimin nasıl dinselleştirildiğine, dinin kamusal alana nasıl yayıldığına her gün tanık oluyoruz. Bakanlıkların nasıl tarikat ve cemaatlerin kontrolüne teslim edildiği, 657 sayılı kanuna tabi bir devlet memuru olan Diyanet İşleri Başkanı’na Yargıtay’ın açılışında Kuran okutturmak gibi her gün yeni yeni görevler verildiği ve protokolde genelkurmay başkanının önüne geçirilerek kendisini şeyhülislam sanmasına neden oldukları ortada.

Hazret de şımarıp “İnanç insan ile Allah arasında olsun, siyasetine, ticaretine yansımasın diye ortalığı ayağa kaldırıyorlar” diyerek laikliğe düşmanlığını fütursuzca sergileyebiliyor.

Cumhurbaşkanı’nın “İslam bize göre değil, biz İslam’a göre hareket edeceğiz. Nefsimize ağır gelse de hayatımızın merkezine dönemin koşullarını değil, dinimizin hükümlerini yerleştireceğiz” sözleri açıklama gerektirmiyor.

“Kitabını yazdık” dedikleri ekonomiyi bile ‘nass’a göre idare etmiyorlar mı zaten?

· · ·

Tecavüz haberlerinden “incindiği” gerekçesiyle yayın yasağı aldıran Diyanet’in bugüne kadar birçok fetva ve açıklaması kamuoyunda tartışma konusu oldu.

Babanın öz kızına şehvet duymasının haram olmadığını, telefon, faks, SMS ve internet yoluyla eşimizden boşanabileceğimizi, Müslüman olmayanla evlenilmeyeceğini, Milli Piyango’nun haram, feminizmin ahlaksızlık olduğunu Diyanet’ten öğrendik hep.

Nişanlıların flört etmekten, dost hayatı yaşamaktan, dedikoduya mahal verecek şekilde baş başa kalmaktan, öpüşmekten, el ele tutuşmaktan ve İslam’ın onaylamadığı benzeri davranışlardan uzak durmaları gerektiğini Diyanet tembihledi bize.

Bulûğ çağına girmiş olanların dinen nikâhlanabileceğini bize anlatan Diyanet, bulûğ yaşının kızlarda 9, erkeklerde 12 olduğunu söyledi. Kız çocuklarının 9 yaşında gebe kalabileceklerini, erkeklerin de 12 yaşına girdiklerinde baba olabileceklerini anlattı.

Aydınlandık!

Ey Diyanet! Türkiye şeriatla değil, çağdaş kanunlarla yönetilen laik bir ülkedir.

Bunu kafana sok!

Din izin veriyor diye 9 yaşındaki kızlarımızın evlenmesi Türkiye Cumhuriyeti’nde mümkün değildir.

Hiçbir zaman da olmayacaktır.

Eğer Diyanet bu topluma yararlı olmak istiyorsa, kafasını uçkur seviyesinden daha yükseğe kaldırsın ve kim, kime helal; kim, kime şehvet duyar, zina mina gibi konuları bıraksın da hırsızlıkla, yolsuzlukla, yani topluma karşı işlenen suçlarla, topluma karşı yapılan ahlaksızlıklarla mücadele etsin…

Diyanet kimin, kiminle yatabileceği meselesine yoğunlaşacağına, rüşvetin, komisyonun, kul hakkı yemenin, vergi kaçırmanın, milletin parasını çalmanın dinen de göz yumulamayacak işler olduğunu söylesin.

Laik cumhuriyetin bir kurumu olan Diyanet öncelikle laiklik düşmanlığından vazgeçsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi