
Eda Yılmayan
Müzehher Vâ-Nû Anlatıyor
Yazar Müzehher Vâ-Nû’nun 1987 yılında kaleme aldığı anıları Sanatkritik tarafından yeniden yayımlandı. Müzehher Vâ-Nû, Bir Dönemin Tanıklığı isimli kitabında yaşamında etkili olan, yakın çevresinde bulunan, dost sohbetleri yaptığı isimleri ya da aynı sofraya otursalar da yollarının ayrıldığı yazarları, şairleri anlatıyor.

Ayrıca 1940’ların Kalamış’ına gidiyoruz. Todori Meyhanesi, ağaçlar, denizin sesi ve semtin sessizliği… Kalamış semtinin eski fotoğraflarına bakarken bugün hâlâ aynı yerde bulunan Todori Meyhanesi’nin o dönem hemen önünde deniz olduğu görülüyor. Sahil hattı tamamen doldurma. Moda’dan Kalamış’a tekneyle gelenler ki o dönem ulaşım için pratik bir araç, muhtemelen Todori Meyhanesi’nin önüne demirliyor olabilirler.
Halide Edib, Yahya Kemal, Sabiha ve Zekeriya Sertel, Nazım Hikmet, Şevket Süreyya Aydemir, Ruhi Su, Kemal Tahir…
Sabiha ve Zekeriya Sertel’le Kalamış-Moda arasında gidip gelen dostlukları, Halide Edib ve Adnan Adıvar çiftinin Vâ-Nû’ların evlerini ziyareti ve Bursa Cezaevi’nde tutuklu bulunan Nazım Hikmet’e dair sohbetleri, Yahya Kemal’le yollarının nasıl ayrıldığı, Şevket Süreyya Aydemir’le yakın dostlukları, Niyazi Berkes, Ruhi Su, Hüseyin Cahit, Cem Yayınevi’nin sahibi Oğuz Akkan ve kitapta yer alan diğer isimlere dair anılar, mektuplar, gazete haberleri, Tan Matbaası baskınının ardından Sabiha ve Zekeriya Sertel’in mahkemedeki savunmaları ve daha pek çok ayrıntı… Vâ-Nû’nun kitabına adını verdiği gibi bir döneme ve o dönemin dostluklarına tanıklık ediyoruz.

SABİHA SERTEL’LE BALKON SOHBETLERİ
Anılar, biyografiler, otobiyografiler, mektuplar tarihsel belgeleri zenginleştiren, her ne kadar doğruluğu kontrole tabi olsa da araştırılan döneme farklı açılardan bakmamızı sağlayan, yeri geldiğinde boşluklar bırakan ya da boşlukları dolduran benlik anlatıları. İşte bu nedenle 1940’lı yılların Türkiye’sine ve entelektüel yaşamına tanıklık eden Vâ-Nû’nun anlattıkları o dönemi anlayabilmemize katkıda bulunuyor. Özellikle ilgili çeken kısım Serteller’e dair yazdıkları. Sabiha Sertel üzerine pek çok çalışma yapılsa da yakın çevresinde bulunan kadınlara dair ayrıntılara rastlamıyoruz. Örneğin Suat Derviş’le bir dönem aynı gazetede çalışsalar da aynı politik görüşü paylaşsalar da Sabiha Sertel’in yaşamını yazdığı Roman Gibi kitabında Suat Derviş’in adı sadece bir yerde geçer. O da dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın onları Pera Palas’a çağırması ve o günle ilgili ayrıntıyı Sabiha Sertel’in yazmasıyla gerçekleşir. Sabiha Sertel’e dair farklı anılara bir kitapta daha rastladım. O da Gündüz Vassaf’ın annesini anlattığı Annem Belkıs kitabında. Bu kitapla ilgili ayrıntılara şimdilik girmiyorum.

İki gazeteci Vâlâ Nureddin ile Zekeriya Sertel iki yakın dost ve meslektaştır. Sabiha Sertel de Müzehher Vâ-Nû ile çok iyi anlaşır. Vâ-Nûların Kalamış’taki evlerinin balkonlarındaki sohbetlerini Müzehher Vâ-Nû uzun uzun anlatıyor. Bu sohbetler bazen Moda’da Serteller’in evlerinin terasında yapılıyor. Müzehher Vâ-Nû, Sabiha Sertel’den yemek tarifleri, dünya politikasına dair şeyler öğrendiğini yazıyor ve onu şöyle tarif ediyor: Sabiha Sertel, tanıdığım en zeki, en akıllı, sözüne güvenilir, dürüst ve iyi yürekli insanlardan biriydi. Orta yaşlı, orta boylu, biraz etine dolgun, gözleri pırıl pırıl bir kadındı. Az konuşurdu. Yazılarında olduğu gibi kısa cümlelerle konuşurdu. Onlar sohbet ederken Zekeriya Sertel ve Vâlâ Nureddin’in Kalamış’ta uzun yürüyüşler yaptığını öğreniyoruz. İki ailenin dostlukları Vâ Nûların Salacak’a taşınmalarıyla da devam eder. Hatta o dönem onlara Sabiha Sertel’in ağabeyi Neşet Deriş de eşlik eder.
Müzehher Vâ-Nû, Sabiha Sertel’in eşi Zekeriya Sertel’in aksine hiç şakaya gelir tarafı olmadığını söylüyor: Genellikle ilgilenmediği konularda uyur gibi başını koltuğun arkasına yaslar, gözlerini yumardı. Sanırsın dinlemiyor, dalmış gitmiş. Ancak konu kendi alanına girdiğinde, birden koltukta doğrulur, özlü bir cümle ile dalardı konuşmanın ortasına…
“SABAHATTİN ALİ’NİN ÖLÜMÜ”
Müzehher Vâ-Nû anılarında Serteller’in ders niteliğindeki savunmalarına yer veriyor. Dostlukları Serteller 1950’de yurtdışına gittiklerinde de devam ediyor, mektuplaşıyorlar. Sabiha Sertel’in Bakü’deki sağlık durumunu Zekeriya Sertel’in Vâ-Nûlara yazdığı mektuplarda okumak mümkün.

Tan Matbaası’nın tahrip edilmesiyle “40 yıllık emeğin yok oldu” diyen Zekeriya Sertel’le baskının 30.yıldönümünde bir söyleşi yapılır. Vâ-nu söyleşinin tamamına kitabında da yer veriyor. Bu söyleşide Sertel “Tan gazetesi ve Tan olayı denilince bir tek ben akla gelmemeliyim. Eşim Sabiha Sertel’i de anmak istiyorum, çünkü o yıllarda onun da çok büyük yardımları olmuştu gazeteye, benden çok daha aktif bir militandı” diyor. Baskının gerçekleştiği her 4 Aralık gününü andıklarını yazan Müzehher Vâ-Nû, Serteller yurtdışına gittikten sonra da bu anmanın devam ettiğini belirtiyor. Bu bölüm için son olarak Sabahattin Ali’nin ölümüne dair de şunu eklemem gerekir. Sabiha Sertel, Sabahattin Ali’nin öldürüldüğünü öğrenince “İşte şimdi Halk Partisi ile aramıza kan girdi” der.
NAZIM HİKMET’LE DOSTLUKLARI VE YAHYA KEMAL’E KIZGINLIKLARI
Vâ-Nû çiftiyle Nazım Hikmet ile Münevver Andaç’ın dostluklarına dair kitapta ayrıntılar yok ancak Vâ-Nûlar Nazım’la çok yakın. Vâlâ Nureddin’in Bu Dünyadan Nazım Geçti kitabını anımsayanlar olacaktır. Nazım Bursa Cezaevi’nde açlık eylemine başladığında Vâ-Nûlar Nazım’ın özgür bırakılması için bir imza kampanyası başlatıyor. Bu kampanyayı Vâ-Nûlarla aynı sofrada oturan, dostlukları olan Yahya Kemal desteklemez, imza atmaz. Bu ayrıntıyı başka anılarda da okumuştum. Bilmeyenler için yeniden hatırlatalım. Yahya Kemal, Nazım Hikmet’in hocası ve annesi Celile Hanım’a aşık. Celile Hanım Galata Köprüsü’nde oğlu için pankart açıp imza toplamaya çalışırken Yahya Kemal yanından geçip gider. Vâlâ Nureddin, Yahya Kemal’le bir daha görüşmemek üzere yollarını ayırır ve şu notu ulaştırır kendisine: Ben ölürsem ne o benim cenazeme gelsin ne ben onun cenazesine gideceğim.

Müzehher Vâ-Nû’nun anılarında özellikle Yahya Kemal ve Kemal Tahir’i anlattığı bölümlerde kalemini keskin kullandığını söyleyebiliriz. Müzehher Vâ-Nû, Yahya Kemal’e ilişkin “Şimdi düşünüyorum da ben, Yahya Kemal’e çok acırdım. Şişman ve aciz olduğu için. Yemek yemesiyle irkiltici ve son derece bencil olduğu için. Bu şişman ve aciz adamcık yaşamı boyunca tek başına ortada kalmıştı. Gerçekten ne sevmiş ne sevilmişti. Üstelik de korkaktı. Vehimleriyle sarmaş dolaş bir ömür sürmüştü. Hep kendisine bilinmezden bir darbe inecek diye beklemişti. Gerçi indi de en hafifinden bir darbe…” diyor. Müzehher Vâ-Nû’nun darbe diye sözünü ettiği Vâlâ Nureddin’le Yahya Kemal’in dostluklarının bitişi.
Müzehher Vâ-Nû, Nazım Hikmet’in kimsenin arkasından konuşmadığını aktarıyor: Sen bir çıkış yaptın mı, sessiz dinler, yanıtlamazdı. Ayrıca cezaevindeki yaşamını da anlatmadığını belirtiyor. Bir başka ayrıntı daha:

Dört köşe masamızdaki yeri sokağa bakan cumbaya dönüktü. Bir öğün öğle yemeği sırasında, gözlerini kıstı pencereyi bir süre inceledi. Öylece kafasının içinde bir şeylere dalmış izlenimi veriyordu. Sonra Vâlâ’ya döndü:
- İyi ki şu demirleri enine yaptırmışsın. Yoksa bakarken bunalacaktım.
Müzehher Vâ-Nû, Nazım’ın hapisteyken ziyaretine gidecekleri günü dört gözle beklediğini anlatıyor. “Özlemi bir yana, bir de orada yazdığı şiirleri dostlara okumak için büyük bir istek duyardı. Son yazdıklarını okur gözlerimizin içine bakarak: Ha ne dersiniz? Diye eleştiri beklerdi. Dilimiz tutulurdu onu dinlerken… Nazım vaktiyle birlikte şiir yazdıkları için
Vâlâ’nın eleştirilerine ilk gençliğinden beri açık olmuştu. Kaldı ki, her zaman herkesin eleştirilerine açıktı. Her zaman çok terlerdi ama özellikle şiir okurken sarı, kıvırcık saçlarının arasından terler süzülür, yanaklarından çenesine damlardı. Atleti, gömleği sırılsıklam olurdu. Kim bilir belki de göğündeki daralmanın sıkıntısındandı. Heyecanlanınca daha daralıyordu göğsü.
Nazım Hikmet’le ilgili bölümde Müzehher Vâ-Nû, “Bazan düşünürüm de bir bakıma Sabahattin’in ölümü Nazım’ı kurtardı. Onun o acımasız öldürülüşü örnek olmasa, Nazım belki de canını dişine takarak Türkiye’den gitmezdi. O sıralar Zekeriya Sertel de Avrupa’dan bir süre için Türkiye’ye dönmüştü. Bizde kalıyordu. Sağlık kontrolünün ertesi günü Nazım’la Münevver’i ve çocukları da almış, Mühürdar Bahçesi’ne gitmiştik. Hepimiz matem içindeydik.” Vâ-Nû’nun burada anlattığı süreç Nazım’ın askere çağrıldığı, akıbetinin ne olacağının bilinmediği dönem. Serteller adında kapsamlı bir araştırma kitabı olan ve daha önce söyleşi yaptığımız Korhan Atay, Nazım’ın durumuyla ilgili Zekeriya Sertel’e gizli bir görev verildiğini anlatmıştı. Dünya Barış Konseyi Nazım Hikmet’e bir ödül veriyor ve bu ödülün yanı sıra bir para ödülü de var. Nazım bu paranın bir kısmının İsviçre’de bir bankaya yatırılmasını istiyor. Paranın bir kısmının da Türkiye’ye getirilmesi ve kaçışını sağlaması için kullanılması söz konusu. Bu görev de Zekeriya Sertel’e veriliyor. Müzehher Vâ-Nû anılarında Mühürdar Bahçesi’ndeki günü anlatıyor ancak Nazım’ın kaçışına dair bilgiye sahip değil.
Celile Hanım Galata Köprüsü'nde oğlu için pankart açıp imza toplamaya çalışırken
HALİDE EDİB, NAZIM HİKMET İÇİN PARA VERİR
Vâ-Nûların Halide Edib’le uzun süreli bir dostlukları olmaz fakat Müzehher Vâ-Nû eşi Vâlâ
Nureddin’in gençlik yıllarından Halide Edib’i tanıdığını yazıyor. Vâlâ Nureddin, Halide Edib’in Sultanahmet Meydanı’ndaki konuşmasını dinler ve o devrin Jan Dark’ı sayıp kendisine bağlanır. 1940 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde İngiliz Dili ve Edebiyat Kürsüsünü kurmak üzere görevlendirilen Halide Edib’in derslerini takip edenler arasında Müzehher Vâ-Nû da vardır.
Vâ-Nû, Halide Edib’in tüm eserlerini okur. Bir gün Adıvar çifti Vâ-Nûları Kalamış’taki evlerinde ziyaret eder. Müzehher Vâ-Nû’nun kütüphanesinde İngilizce, Fransızca polisiye kitaplar ağırlıktadır. Halide Edib, Vâ-Nûların kütüphanesine bakarken Müzehher Vâ-Nû biraz çekinir ama Halide Edib’in polisiye edebiyatla ilgilendiğini, kendisi gibi Agatha Christie okuduğunu o gün öğrenir.
Halide Edib ve Adnan Adıvar çiftinin Vâ-Nûları ziyaret amacı o dönem tutuklu olan Nazım Hikmet ve yurtdışına giden Serteller hakkında bilgi almaktır. Nazım’ın cezaevi durumunu, sağlığını, şiirlerini sorarlar. Son birkaç şiirini dinlemek isterler. Vâlâ Nureddin, Nazım’ın şiirleri okurken Adnan Adıvar not alır. Halide Edib ise Nazım’ın mali durumunu sorar. “O günlerde elli lira fena para değildi, bıraktı elli lira. Beyazıt’a giderken kendisine telefon edip evine uğramamı söyledi. Nezaketen arada bir bu tarzda yardımda bulunacağını belirtmek istiyordu. Nitekim bulundu da. Bu ilgiden haberi olunca Nazım, hemen bir resim yapmış, altında bir şiiriyle birlikte Halide Edib’e göndermişti. Halide Edib ve Adnan Bey’in solda olmadıklarını hatta tutucu sayılabileceklerini söylemek gereksizdir. Ama ikisi de dünya görmüş, gerçek aydın olduklarından, hakla haksızlık arasındaki o kıl payı dengede kefeyi haktan yana ağır bastırırlardı.
Kitapta Kemal Tahir’e, üslubuna, yarattığı karakterlere dair ayrıntılar, Müzehher Vâ-Nû’nun onunla ilgili izlenimleri ya da çok yakın dost oldukları, Vâlâ Nureddin’in ölümünün ardından da mektuplaşmaları, görüşmeleri devam eden Şevket Süreyya’ya ilişkin ayrıntılar anı kitaplarının zenginliğini ortaya koyuyor.