OLDU MU ŞİMDİ?

Yine alacağı bir maçı kaybetti Fenerbahçe. İlk yarıda 3-4 fark atacağı maçı iki farklı verdi. Maç öncesi yaptığı plan ilk yarı tıkır tıkır işleyen Jesus, ikinci yarı seyirci kalınca Sarı Lacivertlilerin Avrupa kupalarındaki yenilmezlik serisi bozuldu. Oysa herkes 2008 maçının da etkisiyle çok umutluydu.

2008 yılında Fenerbahçe İspanya’da Sevilla karşısına çıktığında, bir grup gazeteci ile birlikte Kudüs’teydik. O gece çok sayıda İsrail vatandaşını şaşırttık. Önce otel resepsiyonundaki görevliler maçı yayınlayan kanalı ayarlamaları konusundaki ısrarımızı ciddiye almadılar. Tüm gazeteciler hep birlikte oteli terk etmekle tehdit edince çok şaşırdılar, ciddiyetimizi anladılar ve apar topar bir teknisyen getirtip kanalı ayarladılar.

Ve maç sonunda Volkan Demirel o penaltıyı kurtarıp, çılgın koşusuna başladığında biz de çoktan Kudüs sokaklarına fırlamıştık sevinç gözyaşlarıyla. İsrailliler bağıra çağıra sokakta yürüyen bu bir avuç tuhaf adama şaşkınlıkla bakıyor, anlam vermekte zorlanıyorlardı. Filistinliye benzer tipimiz yoktu. Bağırıp çağırıyorduk ama öfke bir yana sevinç kahkahaları atıyorduk. Neyse o gece Fenerli olmadığı halde bize katılan bir arkadaşımız, bu şuursuz kutlamadan çabuk uyandı, bize nerede olduğumuzu hatırlattı da meşhur İsrail polisinin eline düşmekten zor kurtulduk. Gerçi kurtulmasak da kutlamalarımızı karakolda sürdürürdük. Mutluluktan o kadar geçmiştik kendimizden.

Tabii tüm taraftarlar İspanya’ya giderken aynı sevinci yaşama umudunu taşıyordu. Avrupa kupalarında 6’sı deplasman son 10 maçı kaybetmeyen, son 8 maçta 2+ gol atan Fenerbahçe’nin bu seriyi devam ettirmek için yapması gereken basit görünüyordu; orta sahada ve ilerde sıkı baskı kurup, hücuma çıkarken top kaptırmamak…

Serdar, Samet ve Szalai ile üçlü gibi görünen ama sağda Ferdi, solda Lincoln’ün katılımıyla 5’liye dönen defansla çıktı Jesus sahaya. İçerde uygulamaktan vazgeçtiği bu plana son haftalarda Ferdi ve Lincoln’ün gösterdiği yüksek forma güvenerek dönmüş olsa gerek. Çünkü sahaya böyle çıkıldığında en büyük yük bu iki kanat bekine düşüyor. Uzun süredir oynamayan Serdar Aziz de bu üçlü planla ilk 11’e dönmüştü.

İlk yarı tam Jesus’un planladığı gibi gitti. Fenerbahçe kurduğu baskıyla orta sahaya hakim olup ilerde de rakibin hızlı çıkmasına izin vermedi. Kanatlar da iyi kullanılınca Fenerbahçe ilk yarıda neredeyse rakibe pozisyon vermeden 4-5 net pozisyona girdi.

Ferdi ve Valencia’nın kullanamadığı fırsatlar bir yana 27 ve 45’inci dakikalarda King’in birebirde kaçırdığı iki pozisyona ayıp demesek bile insaf diyebiliriz. Maç aslında yenilen iki golle değil atılamayan bu gollerle kaybedildi.

İlk yarıda defansta Samet ve Szalai, kanatlarda Ferdi ve Lincoln görevlerini eksiksiz yaptı. İrfan Can Kahveci yalnız ilk yarının değil tüm maçın en çok eleştirilen adamı oldu.

İkinci yarıya Sevilla, sağ kanatta açıklar veren Aleks Telles’i değiştirip orta sahaya Jordan’ı aldı. Bu değişiklikten sonra Sevilla orta sahaya hakim olup pozisyonlar üretmeye başladı. Ve meşhur Fenerbahçe şanssızlığı da devreye girmekte gecikmedi. Altay’ın uzandığı ve rahatça alacağı top, Arao’ya çarpınca ağlara gitti.

Jesus, gol yemeden yapması gereken değişiklikleri gecikmeli de olsa yapıp Crespo’nun yerine Rossi’yi ve King’in yerine Batshuayi’yi oyuna aldı. Maçın sonuna doğru da Osayi ve Pedro’yu, son dakikalarda da Kahveci’nin yerine Arda’yı aldı.

Zajc ve Emre Mor’u neden tercih etmedi, Arda’yı neden bu kadar geç aldı, herhalde Jesus’a en çok sorulacak sorulardır.

Değişiklikler ilerde istenen etkinliği sağlamaya yetmediği gibi Fenerbahçe konsantrasyonu kaybedip defansı ihmal ettiği için 85. dakikada da ikinci golü yedi. Maçın adamı Samet bile yetmedi golü önlemeye.

Ve ne yazık ki Fenerbahçe Fransız hakemin hatasız yönettiği maçı kaybetti. Bu şansızlıkla rövanştan çıkar mı Fenerbahçe haftaya göreceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ümit Sezgin Arşivi