Bahattin Yücel

Bahattin Yücel

Ortadoğu ve Türkiye

Ortadoğu’nun sınırları 1.Dünya Savaşı sonunda çizildi. Sevres (Serv) Anltaşması’na kadar-10 Ağustos 1920- Osmanlı egemenliği altında oldukları kabul edilen topraklarda, özellikle vergi gelirlerinin toplanması ve askerlik yükümlülüğü gibi konularda, egemenlik hakkı zorunlu ya da işbirliği nedenleriyle paylaşılıyor ya da tümüyle elden çıkıyordu.

Anlaşmalarla belirlenmiş sınırlar içinde, özellikle yargı, yasama ve yürütme işlevlerini yerine getiren, günümüzdekine benzer modern devlet yönetimi kuşkusuz söz konusu değildi. İmparatorluk ölçeğinde bir siyasal yönetim sisteminden söz edilse de; Osmanlı Yönetimi egemenliği yerel topluluklar ve/veya inanç grupları ile paylaşıyordu. -Örneğin Kavalalı Sülalesinin iktidarı döneminde, Suriye’de vergi gelirlerinin Mısır’a terk edilmesi.- Günümüzdeki Lübnan’da varlıklarını sürdüren; Dürzi’lere tanınan haklar-

1.Dünya Savaşı sırasında; İTP – İttihat ve Terakki Partisi-iktidarında Cemal Paşa’nın yönettiği Filistin’in kaybının izleri, toplumsal belleğimizden hala silinemedi. Savaşın ardından, yaşanan dramın boyutlarını yansıtan halk türküleri günümüzde de dinleniyor.

Savaştan sonra İngiltere ile Suriye arasında paylaşılan Ortadoğu’da, sınırların Lozan’dan yıllar sonra yeniden Türkiye Cumhuriyeti lehine değiştirilmesi, özünde Kurtuluş Savaşına karşı olan “siyasal İslamcı” lar tarafından başarı olarak değerlendirilmiyor. Soyut bir İslamcı anlayıştan kaynaklanan bu yaklaşımın, Bölgedeki Araplara duyulan sempatiden çok Cumhuriyete karşı alınmış bir tavır olduğu kuşkusuz.

İngiltere’nin başlattığı, ellili yıllarda ABD’nin izlediği; Bölgede “Anglo-Sakson” etkisini arttırma projesi, aynı dönemde iktidarda bulunan DP tarafından da desteklendi.

Türkiye’de DP’nin ardılı sağ ve İslamcı partiler de aynı yolu izlediler. Araplarla din kardeşliğine dayalı yakınlığı savunmalarının, Atatürk ve İnönü yönetimindeki CHP’yi Ortadoğu’dan uzak durmakla eleştirmelerinin de gerçekçi olduğu söylenemez. Özellikle 1.Dünya Savaşında görev alan ve Kurtuluş Savaşını yöneten askeri kadro içinde, Yemen’den Suriye’ye kadar uzanan geniş cephede, çatışmaya girmemiş subay sayısı çok azdır. İhanetler kadar Bölgede Batının çıkarlarını gözeterek, yerel iktidarlarını sürdüren Arap aşiretlerinin, güçlü olmaları da Cumhuriyetin kurucu kadrosunun Ortadoğu’dan uzak durmasında, etkilidir.

İsrail’in 2.Dünya savaşı sonrasındaki siyasal ortamda kuruluşu ile Bölgede değişen dengelere uzun süre mesafeli duran Türkiye’nin, 1974 yılından başlayarak Arap ülkeleri ile yakınlaşmasında; Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası uygulanan Batı ambargosunun da payı vardır.

1967 Savaşının ardından Kudüs’ün işgali ile bir kez daha yurtlarından ayrılmak zorunda kalan Filistinlilerin, Türkiye’de özellikle 68 Kuşağının sempatisini kazandıkları da unutulmamalı. Süreç içinde gönüllü olarak Suriye ve Lübnan üzerinden Filistin saflarında savaşmak amacıyla Türkiye’den gidenlerin sayıları azımsanmayacak kadardır.

Bölgede Batılı Gizli Servislerin etkinliklerini geç fark eden Sovyetlerin, Yuri Andropov’un KGB Başkanlığı sırasında, Filistin Kurtuluş hareketi içinde fraksiyonlara ayrılma sürecinde örgütlendikleri de sır değildir.

Türkiye’de iç siyasal gelişmeleri de etkileyen, Orta Doğu ve İsrail ile ilişkiler AKP İktidarında başka bir aşamaya evrildi. Daha önce ezilen bir halkın baskıya karşı kendi haklarını savunması olarak nitelenen, Filistin direnişi aynı dönemde Hamas ile başka bir boyuta geçti.

Ortaya çıktığı dönemde FKÖ’ye karşı denge sağlamak amacıyla, İsrail Devleti tarafından örtülü olarak desteklenen, bu radikal İslamcı örgüt; sorunu Ulusal Kurtuluş çizgisinden Yahudi düşmanlığına dönüşen bir dini çatışma aşamasına getirdi.

Hamas’ın güçlenmesinde; İsrail’in Gazze’ye tam egemen olmak için Filistinlileri uzaklaştırmayı hedefleyen baskıcı yaklaşımları da etkili oldu. İsrail’e yeni gelmiş göçmen Yahudilerin ağırlıkta oldukları yerleşimciler ile yaşanan çatışmalar, Hamas’ın radikal İslamcı görüşlerinin baskın gelmesine katkı yaptı.

Netenyahu iktidarında bozulan ekonomik dengeler ve Yahudi toplumunda sarsılan iç barış aşamasında, Hamas’ın kutsal günlerinde -Yom Kippur- sivillere saldırısıyla bambaşka bir süreç başladı. Bölgede çatışmaların savaşa dönüşeceğini çağrıştıran gelişmelerin, Türkiye’yi de etkileme olasılığı artıyor.

Şiddetin karşı tarafın eline daha ağırını uygulama imkânı vereceğini unutmamak gerekiyor. Türkiye’de iktidar ile muhalefetin gelişmeleri itidalle izlemeleri ve özellikle Hamas’ın Filistin’i temsil ettiği yanılgısından uzak durmaları şart.

Gelişmelere bakınca; İsrail’in Gazze’yi Filistinlilerden arındırmayı hedefleyen bir askerî harekâtı başlatacağı anlaşılıyor. Geçmişte yakındıkları “exodus” benzeri bir girişimin, barışı Bölgeden uzaklaştıracağı gerçek. Ama İsrail’in istediklerini sağlaması da aynı ölçüde zor görünüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bahattin Yücel Arşivi