
Kaya Türkmen
Pire berber, deve tellâl, yargı bağımsız
Akape iktidarının “adalet bakanı” her lafa “Türkiye’de yargı bağımsızdır” sözüyle başlıyor. Bu sözü her Allah’ın günü tekrar etme ihtiyacını duyması sözün güvenilirliği hakkında bir fikir veriyor aslında.
İsveç Adalet Bakanı veya Almanya Adalet Bakanı, hatta Bulgaristan, Kosova gibi ülkelerin adalet bakanları durup durup “Ülkemizde yargı bağımsızdır” sözünü tekrar etmiyorlar. Böyle bir gereksinim duymuyorlar çünkü. Ama bizimki duyuyor işte. “Türkiye’de yargı bağımsızdır. Vallahi de bağımsızdır, billahi de bağımsızdır.”
Siz onu şapkama anlatın Sayın Bakan.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı verilen alaturka ucubenin en büyük marifeti ve tesis ettiği fiili kuvvetler birliği rejiminin ülkeye verdiği en büyük zarar, yargıyı tümüyle yürütmenin, yani tek bir kişinin kontrolüne emanet etmiş olması.
Bugün yaşadığımız olumsuzlukların ezici çoğunluğunun kaynağında yargının bağımsız olmaması yatıyor. Yargının bağımsız olmadığı bir sistemde hukuk devletinden de gerçek bir demokrasiden de söz edilemez.
Yargı bağımsızlığının iki ayağı var.
Birincisi mahkemelerin kurumsal bağımsızlığı, yani yasama ve yürütme organından emir ve talimat almamaları, yasama ve yürütmenin mahkemelerin verdiği kararların uygulanmasına engel olamamaları.
Türkiye’de durumun böyle olmadığını gösteren örnekler çok. Bizde Anayasa Mahkemesinin (AYM) kararlarını “takmamak” âdet haline geldi. Anayasamıza göre hukukumuzun bir parçası olan AİHM kararları da uygulanmıyor. Kavala, Demirtaş, Gezi davaları sadece birkaç örnek. Hatta durum o kadar vahim boyutlara ulaştı ki, AYM kararını yerel mahkeme de “takmayabiliyor” (Berberoğlu davası).
Daha da inanılmazı, Yargıtay, AYM’nin kararını “takmadığı” gibi, AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunabiliyor (Atalay davası).
Yargı bağımsızlığının ikinci ayağı olan ve bir hâkimin bağımsız ve tarafsız karar verebilmesi için görev süresi boyunca keyfî bir şekilde görevden alınamaması, baskıya maruz kalmaması ve meslekî güvencelerinin sağlanması anlamına gelen “hâkimlik teminatı” en az kurumsal bağımsızlık kadar önemli.
İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen dönemde demokratik rejimlerde gelişen eğilim, hâkimlerin özlük işlerinde belirleyici etkiye sahip, siyaseten tarafsız yüksek yargı konseylerinin kurulması ve bu konseylerin üyelerinin çoğunluğunun veya büyük bölümünün, kendi eşitleri tarafından seçilen hâkimlerden oluşması.
Bizde 1961 Anayasasıyla bu amaçla kurulan Yüksek Hâkimler Kurulu aradan geçen zaman içinde bazen hukuk devleti ilkesinin, bazen iktidarın siyasi ihtiyaçlarına göre değişimler geçirmiş, nihayet yargı bağımsızlığına son ve öldürücü darbeyi indiren 2017 şaibeli referandumuyla kabul edilen Anayasa değişikleriyle bugünkü şeklini almıştır.
2017 anayasa değişiklikleriyle kurulan bugünkü Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) 13 üyesi var. Başkanı, adalet bakanı. İlgili bakan yardımcısı da doğal üye. Kalan 11 üyenin dördü cumhurbaşkanınca, yedi üyesi TBMM’ce seçiliyor. Yani hiçbir üyesi hâkimler tarafından seçilmiş bir hâkim olmayan, aksine bütün üyeleri aynı zamanda bir siyasi partinin genel başkanı olan cumhurbaşkanı veya TBMM’de cumhurbaşkanının ağzının içine bakan çoğunluk tarafından seçilen bir kuruldan söz ediyoruz.
Zaten hâkimlerin birçoğu da Cumhurbaşkanının Allah’ın lütfu olarak gördüğü darbe teşebbüsünü takiben görevden alınan veya tutuklanan 4 bin hâkimin yerine getirilen Akape elemanları.
O zaman da ne oluyor?
Hükümete yakın olmayan veya verdiği kararlar siyasi iktidarın hoşuna gitmeyen hâkim ve savcılar tayin ediliyor, başka yerlere sürülüyor (Ahmak Davası).
Yürütmenin beğenmediği AYM kararını uygulayan hâkimler görevden alınabiliyor (MİT TIR’ları Davası).
Beraat kararı veren mahkeme heyeti dağıtılıyor ve davaya yeni atanan hâkimler, beraat kararlarını bozarak sanığı yeniden tutukluyor (Kavala / Gezi Davası, Çağdaş Hukukçular Derneği Davası).
Hâkimlerin siyasi baskılarla karar değiştirdikleri, görevden alındıkları veya mahkeme heyetlerinin değiştirildiğine dair daha nice örnekler sayılabilir.
Yargının kurumsal bağımsızlığı olmadığı gibi hâkim teminatının da olmadığı bir ülkede yargının bağımsızlığından söz etmek uyutma amaçlı masal anlatmakla eş değer.
Bir varmış, bir yokmuş, Türkiye’de yargı bağımsızmış…