
Mehmet Şandır
SAĞDUYU DAVETİ
BENCE 21. Yüzyıl yeni başlıyor.
Bildiklerimizi unutalım; öngörülemez bir gelecek bizi bekliyor...
İnsanlığın artık, TRUMP diye bir sorunu bulunmaktadır!
20. yüzyıl, tüm değerleri, kuralları, yapıları ve idealleri ile geride kaldı.
Güçler ayrılığı, düşünce özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, demokrasi, insan hakları gibi değerler üzerine kurulu Batı felsefesine dayalı dünya düzeni, temellerinden sorgulanır hale geldi. Immanuel Kant’ın demokrasi ve uluslararası iş birliği ile kurulacağını savunduğu ”ebedi barış” hayali unutuldu...
Yeni bir dünya düzeni kuruluyor.
Bu yeni düzenin en yalın anlatımı Netanyahu’nun Filistinlilere uyguladığı ‘sürekli soykırım’ ve bu vahşetin karşısında Batı’nın tüm değerleri ile ‘suskun kalması’ halidir, durumudur.
Bu yeni anlayış, Trump ve ekibinin yöneteceği ABD’nin devleşen savaş gücü ile bir küresel yok oluşa zemin hazırlamaktadır. ‘Tarihin Sonu’ dedikleri şey bu olmalı....
Tarih yeniden yazılıyor ve de bizim coğrafyamızda yazılıyor.
İnsanlık, türbülansa giren bir yolcu uçağı gibi “kaptanın kontrolünden” çıktı...
“Bir büyük belirsizlik çağında yaşıyoruz. Mevcut uluslararası sistem bu belirsizlik ve istikrarsızlığı ortadan kaldırmıyor, derinleştiriyor” tespiti bir varsayım olmanın ötesinde zamanın karakterinin en kısa tanımıdır.
İnsanlık için artık “yolun sonu görünüyor!”
Bu dönemin Batılı feylesofları, “Tarihin Sonu geldi, Batı liberal düşüncesi insanlığın ulaşabileceği son aşamadır” artık savaşların ülkeler arası değil bundan böyle “Medeniyetler çatışması” yaşanacağını iddia etmişlerdi.
Günümüzün hegamonları, bu kehaneti gerçekleştirmeye çalışıyorlar.
Özellikle soğuk savaş döneminin bitişi ile dengelenemeyen bir küresel güce dönüşen ABD’nin, yeni seçilen yönetimi, büyük Amerika’yı yeniden kurmak adına insanlığın büyük bedeller ödeyerek oluşturduğu dünya düzenini “altüst” eden bir yaklaşımla tüm kuralları ve kurumları/yapıları yok sayarak insanlığa yeni bir doktrin dayatmaktadır. TRUMP Doktrini diye tanımlanan ideolojik ve inanç dayanakları da olan bu pratik, Donald Trump liderliğinde şimdi uygulanmaya başlanıyor.
Aslında, Trump bir sonuçtur; sonucun sebebi Batı’nın zihniyeti ve inanç değerleridir.
TRUMP, 2017 yılında; ilk başkanlık dönemine başlarken "tüm ulusların kendi çıkarlarını ön planda tutma hakkı olduğunu" vurgulayarak "Önce Amerika" demiş ve "medeni dünyayı radikal İslam terörizmine karşı birleştirmeyi" vadetmişti. Bu sözün gereğini Ortadoğu’da acımasızca yerine getirdiler. Şimdi “Amerika’yı yeniden büyük yapmak” (MAGA) (Make America Great Again) iddiası ile yola çıkıyor. Bunun için Kanada ve Grönland’ı topraklarına katarak 22 milyon kilometrekare büyüklüğe ulaşmayı hedefliyor.
Burada duracağını beklemeyelim...
Şimdi, Gazze ve Filistin topraklarına gözünü dikti; kuracağı ABD İmparatorluğu için Doğu Akdeniz kıyılarında yeni bir Riviera yaratmak hayali kuruyor.
Aslında Çin’e karşı mevzi hazırlıyor.
ABD’yi ekibi ve küresel sermaye ile birlikte “tek başına” yönetecek olan Trump, yeni dönemin çerçevesini basın açıklamaları ve çok sayıda çıkardığı başkanlık kararnameleri ile dünyaya duyuruyor. Bu konuda yol arkadaşı olacakları ülkesine çağırıyor ‘görevlerini’ tebliğ ediyor. Mesela Japonya başbakanına Çin’e karşı Pasifik’i savunma görevi verdi.
Trump’ın Çin’le başlatacağı ‘ticaret savaşının’ Pasifik’te değil Ortadoğu, Afrika’da ve Arktik’te olacağı görülmektedir.
Ortadoğu’yu savunmak görevini de Türkiye’ye vermesinden korkarım.
Pentagon’da düzenlediği basın toplantısında “Erdoğan benim arkadaşım. Sevdiğim, saygı duyduğum bir kişi. Sanırım O da bana saygı duyuyor. Erdoğan’dan Kürtler’in peşinden gitmemesini rica ettim ve O da bu ricayı yerine getirdi.” demişti. Daha önce Papaz olayında “akıllı ol, ekonomini mahvederim” diye tehdit etmişti, unutmayalım...
Öngörülemez bir belirsizlik sürecine giriyoruz.
Böyle bir sürecin başlangıcında dünden biriktirdiğimiz sorunların ötesinde zamanın getirdiği güç yetmez tehditler ve tehlikeler karşısında öncelikle “iç cepheyi” güçlü tutmak zorundayız. Bunun için bu aşamada her zamandan daha çok sağduyulu düşünceye ve sorumluluk ahlakının güvencesine ihtiyacımız bulunmaktadır.
Sayın Devlet Bahçeli’nin “Terörsüz Türkiye” için başlattığı seferberlik bu anlamda çok değerlidir ve stratejik bir adımdır.
(“Önce ülkem ve milletim sonra partim” diyerek ömrünü Türk milletinin mutluluğuna adamış olan Sayın Bahçeli’ye sağlıklı uzun ömür dilerim)
Sözün sonu; Ülkemizin çok derinden etkileneceği bu süreçte siyasetçilerin kısır polemiklerden ve toplumu cepheleştirecek söylemlerden kaçınmaları gerekir.
İktidar ve muhalefet partilerini ‘sonuçtan sorumlu’ olacaklarını unutmadan “önce ülkem” diyerek sağduyulu olmaya davet ediyorum.