Sandukaya bakınca sandık görenler

İçişleri Bakanlığı koltuğunu işgal eden ve kimsenin inanmadığı, güvenmediği şahıs İstanbul Büyükşehir Belediyesinde 2019 yılından bu yana işe alınan 1668 kişinin terör örgütleri ile irtibatlı ve iltisaklı olduklarını iddia etti geçenlerde. Bunların 959’unun kendileri değil de yakınları irtibatlı veya iltisaklıymış.

Adamın suçun şahsiliği ilkesinden bile haberi yok. Kimse bir yakını suç işledi diye suçlu yerine konamaz sayın bakan. Yoksa ne 15 Temmuz’da darbe yapan Dişli’nin kardeşi büyükelçi olurdu, ne Pakdemirli bakan.

Bakan geçen yıl da İBB’nin 557 teröristi istihdam ettiğinden dem vurmuştu. Ama İBB’ye gönderdiği onlarca müfettiş bir yıldır o 557 teröristi ortaya çıkarmayı başaramadı henüz.

Bir içişleri bakanının görevi dedikodu yapmak değil, varsa suçlu, kulağından tutup adalete teslim etmek. Bir de öyle adı sanı duyulmamış örgütlerin adlarını tekrar tekrar söyleyerek reklamlarını yapmak da değil içişleri bakanının görevi.

Dünya alem biliyor ki, belediyeler işe eleman alacağı zaman öncelikle adaylardan adli sicil kaydı talep eder. O belgeyi de Adalet Bakanlığı verir adaylara. Giriş sınavını kazananları işe başlattığı zaman da valilikten güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılmasını ister. Yani belediye istese de devletin sakıncalı bulduğu bir vatandaşı işe alamaz. Tartışma götürmeyen gerçek budur. Eğer belediyelere istenmeyen kişiler sızıyorsa, adli ve idari makamların ihmali yüzündendir.

Bırakın dedikoduyu da işinize bakın sayın bakan. Küresel Organize Suçlar Endeksi’nde Türkiye Avrupa lideri olmuş. Dünyada da 193 ülke içinde 13. olmuşuz.

Uyuşturucu kullanımında, ticaretinde dünya ülkelerinin ilk sıralarına geldik bakanlığınız döneminde. İstifa etmeyi düşünür müsünüz?

Kara para aklamada da başa güreştiriyorsunuz ülkemizi. Kadın cinayetleriyle başa çıkamıyorsunuz. Yapıştınız mı o koltuğa?

Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Ben ‘Şehit edilen o 4 yaşındaki yavrumuzun kanını yerde bırakmayalım’ derken aynı zamanda sandıkta da bırakmayalım” diyor.

Terörden fayda üretme yolunu denemek, terör can aldıkça oyların Akapeye akmasını beklemek, 4 yaşındaki yavrunun cansız bedeninin yer aldığı sandukayı seçim sandığına dönüştürmeye çalışmak…

Ve tüm bu hamlelerden anlaşılıyor ki iktidar seçim kampanyasını yine terör üzerine, gerilim üzerine, korku üzerine, ülkemizin bekasının, bütünlüğünün, güvenliğinin, bayrağının ve ezanının tehdit altında olduğu söylemi üzerine inşa edecek.

Söylediklerinin doğru olup olmadığı önemli olmayacak. Söyleyecek söyleyebildiği kadar. Muhalefete iftira atacak. “Teröristlerle birlikte yürüyorlar” diyecek. Bunlar seçilirse iktidarı PKK ile, FETÖ ile paylaşacaklar bile diyecek.

Geçen sefer de dedilerdi. Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mansur Yavaş için “Kazanması halinde su faturalarını evlere PKK ve DHKP’liler getirecek” dedilerdi. Ankaralı Yavaş’ı seçti. Yaptığı seçimden de pişman filan değil.

“Kanlarını yerde bırakmayalım derken, aynı zamanda sandıkta da bırakmayalım!” diyor Erdoğan.

Tabii ki bırakmayacağız. Türkiye’nin güvenliğini bu denli kırılgan bir duruma getiren iktidardan hesap soracağız sandıkta.

Suriye’de Irak’ta ölüme gönderdiğiniz Mehmetçiklerimizin hesabını.

İktidarda olduğunuz süre içinde her yıl iş cinayetlerinde hayatını kaybeden 2 bin kişinin kanını sandıkta bırakacağımızı mı sanıyorsunuz?

Pamukova’da, Tavşancıl’da, Kütahya’da, Çorlu’da tren içinde ölen insanlarımızın kanlarının sandıkta kalacağını mı düşünüyorsunuz?

Soma’da, Ermenek’te, Şirvan’da, Amasra’da kaybettiğimiz canların hesabını Bay Kemal’den sormayacağız herhalde.

İçişleri Bakanınızın haftada 5 bin üretici/satıcı yakaladığını söylediği uyuşturucu tacirlerinin ölümüne sebep olduğu çocuklarımızın hesabını kimden soracağız sanıyorsunuz?

İstanbul Sözleşmesinden çıkarak bir anlamda hedef gösterdiğiniz kadınlarımızın uğradıkları şiddetin hesabı sandıkta sorulmaz mı sizce?

Dinini öğrensin diye tarikat yurtlarına emanet etme cahilliğinde bulunduğumuz evlatlarımıza oralarda reva gördüğünüz muameleyi sandıkta sormayacağımızı düşünüyor olamazsınız.

Gezi direnişinde ölen Mehmet Ayvalıtaş’ın, Berkin Elvan’ın, Abdullah Cömert’in, Ethem Sarısülük’ün, Ali İsmail Korkmaz’ın, Ahmet Atakan’ın, Burak Can Karamanoğlu’nun, Mehmet İstif’in, Elif Çermik’in, polis komiseri Mustafa Sarı ve polis memuru Ahmet Küçüktağ’ın hesabını nerede soracağız sizce?

Ya Roboski’de ölen 35 masum canın hesabını?

Dahası var.

Aç gezen çocuklarımızın hıncını kimden çıkartacağız sanıyorsunuz?

Ev sahibi, otomobil sahibi olmanın, tatile gitmenin hayal olmasının? Hepsinden vazgeçtik, şu canım ülkede huzur içinde yaşamayı artık ancak rüyada görebilecek olmamızın hesabını sormayalım mı?

İtibarımızı da paramızı da pasaportumuzu da paçavraya çevirenlere hesap sormayalım mı?

İktidar bütün düğmelere aynı zamanda basıyor. Boğaz köprüsünden atlamaya çalışan vatandaşları kurtarma sezonunu da açtı… Geçen seçimde Binali Yıldırım aynı kişiyi iki kez kurtardıydı aynı köprüde. Erdoğan’ın geçen hafta kurtardığı yine o muydu bakmak lazım. Ben seçemedim.

Bütün düğmelere basacaklar.

Ama bu sefer kötüler kazanamayacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi