
Hüseyin Tapınç
Servet
İki temel ekonomik göstergeyi esas alarak Türkiye üzerine bir değerlendirme yapacak olursak, kaçınılmaz olarak ilk akla gelen kelimeler “dengesiz”, “çarpık”, “eşitsizlik” ve “adil olmayan” olacaktır.
Bu göstergelerden biri, geçtiğimiz günlerde basında oldukça geniş yer buldu; Türkiye’deki servet dağılımı.
BBDK tarafından yayımlanan güncel verilere göre, Türkiye’deki servetin büyük bir bölümü küçük bir azınlık grubun elinde. Ülkedeki toplam banka mevduatının yüzde 78’i yalnızca 2.1 milyon kişiye ait. Bu grup, bankalardaki 19 trilyon TL tutarındaki toplam mevduatın 15.3 trilyon TL’sini elinde bulunduruyor. Toplam mevduatın yüzde 80’ine sahip olan bu kesim, ülke nüfusunun yüzde 2.5’ine karşılık geliyor.
Ülkemizdeki milyoner sayısı son bir yıl içinde yüzde 49 oranında büyürken, nüfusun ezici çoğunluğunun bankada 10 bin lira ya da daha az birikimi bulunuyor.
Bu ve benzeri veriler, Türkiye’deki servet eşitsizliğinin gün geçtikçe derinleştiğini ve ekonomik yapıdaki adaletsizliğin ülke standardı haline geldiğini gösteriyor.
İkinci ekonomik gösterge ise servet eşitsizliğinin ana kaynaklarından biri; gelir dağılımı yapısı.
TÜİK tarafından açıklanan 2024 Gelir Dağılımı İstatistiği sonuçlarına göre, en düşük gelire sahip yüzde 20’lik nüfus ulusal gelirin yüzde 6.3’ünü alırken, en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik kitle gelirin yüzde 48.1’ni alıyor. Gelirden en çok pay alanlarla en az pay alanlar arasındaki fark son derece yüksek: 7.6.
Bu gelir gruplarının ortalama harcanabilir hanehalkı geliri en düşük gelir grubu için 111.236 TL ve en yüksek gelir grubu için de 902.002 TL olarak açıklandı.
Gelir yapısındaki yüzdelik dilimleri daralttığımızda en yüksek gelire sahip yüzde 10’luk kesimin gelirin yüzde 32.9’unu ve yüzde 5’lik kesimin ise gelirin yüzde 22.6’sını aldığını görüyoruz. Bu gelir gruplarının ortalama harcanabilir hanehalkı geliri sırasıyla 623.162 TL ve 866.353 TL’dir.
Türkiye, bu dengesiz gelir dağılımı yapısıyla AB ülkeleri arasında gelir dağılımı eşitsizliğinin en derin olduğu ülke konumunda. OECD ülkeleri ile kıyaslandığında, gelir eşitsizliğinde dördüncü ve Dünya Bankası verilerine göre de 130 ülke arasında 28. sırada yer alıyoruz.
Ülkedeki dengesiz gelir dağılımı ve çarpık servet dağılımını biraz daha netleştirmek ve günlük yaşama indirmek için bir başka ekonomik göstergeyi ele almak istiyorum; tüketicilerin beklenmedik bir harcamayı karşılama gücü.
Sia Insight tarafından Türkiye’nin üç büyük ilinde genç ve yetişkin nüfus ile 2024 yılı Aralık ayında yapılan bir araştırmaya göre, metropol illerindeki hanelerin yüzde 88’i 1.000 TL’lik beklenmedik zorunlu bir harcamayı borçlanmadan karşılayabildiğini belirtirken; harcama 5.000 TL’ye çıktığında bu oran yüzde 43’e, 10.000 TL olduğunda yüzde 11’e ve 20.000 TL olduğunda da yüzde 5’e düşmektedir. Geri kalan haneler bu tür harcamaları karşılamak için borçlanmak zorunda kalmaktadır (1).
Gelir ve servet dağılımı yapısı ile tüketicilerin beklenmedik harcamaları karşılama gücü, özünde ülkedeki yoksullaşmanın ve adaletsizliğin ulaştığı noktayı ortaya koyuyor.
Toplumsal çatışmaları ve toplumun geleceğine dair inançsızlığını güncel siyasi tartışmaların dışında öncelikle bu yapısal ve kalıcı sorunlarda aramak gerekiyor.
Bugün toplumsal muhalefete yön veren adalet arayışını sadece siyasete indirgemeyerek adil olmayan ve dengesiz bir ekonomik yapı ile birlikte değerlendirebilen bir siyasi yaklaşım, seçmenlerin hem aklında hem de gönlünde sağlam bir yer edinecektir.
* Sia Insight Ekonomik Gündem Araştırması, Türkiye’nin 3 büyük ilinde yaşayan 18-64 yaş arası 409 kişinin katılımıyla 09 – 16 Aralık 2024 tarihlerinde bilgisayar destekli telefon görüşmesi ile gerçekleştirilmiştir.