
Hüseyin Tapınç
Sistem
Türkiye’de en çok hangi sistemde değişiklik yapılmaktadır diye bir soru sorulsa, toplumun büyük bir çoğunluğunun “eğitim” cevabını vermesi kimseyi şaşırtmayacaktır. Mevcut eğitim sistemi ve müfredatı sık sık değiştirilmekte ve bu nedenle kuşaklar arasında eğitimin sürekliliği sağlanamamaktadır.
Bu değişimlerin yanı sıra mevcut eğitim sistemindeki kalite konusu bir bütün olarak ele alındığında, gerçekleştirilen birçok kamuoyu araştırmasında ülkenin en önemli sorunları arasında eğitim ilk beşte yer almaktadır.
En son 2012–2013 öğretim yılında uygulanmaya başlanan 4+4+4 Eğitim Sistemi’nde yapılması düşünülen değişiklikler kamuoyunda tartışılmaya başlandı.
Bilindiği gibi, mevcut sistemde üçüncü kademe 4 yıl süreli lise (9. ve 12. sınıflar) olarak düzenlenmiştir. Yapılacak yeni düzenlemeyle mevcut lise eğitiminin üç farklı model çerçevesinde yeniden tanımlanması hedeflenmektedir. Bu düzenlemenin gerekçesi olarak sanayi ve ticaret dünyasına nitelikli çalışan sağlanması gösterilmektedir.
Yeni düzenleme, lise eğitiminin üç model çerçevesinde yürütülmesini öngörüyor.
İlk modele göre, lise eğitimi üç yıl zorunlu hale getirilecek ve isteyen öğrenciler bir yılı üniversite hazırlık yılı olarak değerlendirebilecek. Böylece, öğrenciler 11. yıl sonunda lise diplomasına sahip olabilecekler. İkinci modele göre, zorunlu lise eğitimi iki yıl olacak ve öğrenciler arzu ederlerse iki yıl daha eğitim alabilecekler. Öğrenciler ikinci yıl sonunda meslek eğitimine ya da açık öğretime yönelebilecekler. Üçüncü modelde de öğrenciler isterlerse 16 yaşında lise diplomasına hak kazanacaklar.
Türkiye’de bugün 5 milyon 800 bin öğrenci ortaöğretim düzeyinde eğitim alıyor ve bu gençlerin önemli bir bölümü genel eğitime devam ederken (yüzde 60), yüzde 30’u meslek ve teknik, yüzde 10’u da dini eğitim alıyor. Öğrencilerin yüzde 51’i erkek ve yüzde 49’u ise kadın öğrencilerden oluşuyor. Öğrencilerin profili eğitim aldıkları alana göre önemli bir farklılık gösteriyor. Genel eğitim öğrencilerinin yüzde 54’ü ve dini eğitim alanların yüzde 58’i kadın iken, meslek ve teknik öğrencilerinin yüzde 65’i erkektir.
2023–2024 eğitim yılında ortaöğretim düzeyindeki net okullaşma oranı yüzde 88 olarak açıklanmıştır ve bu oran bir önceki seneye kıyasla 3.7 puan düşmüş bulunuyor. Net okullaşma oranı, kadınlarda erkeklerden biraz daha yüksektir.
Lise eğitiminde gerçekleştirilecek bu yeni düzenlemenin en önemli sonucu, net okullaşma oranında bir düşüşe yol açması olacaktır.
Sistemsel bir değişimin ekonomik kriz nedeniyle zaten gerileyen okullaşma oranında yaşanan düşüşü daha da hızlandırması son derece olası görünüyor. Her modelin yaratacağı düşüş özgül nedenlerden kaynaklanacaktır ve bu düşüşü tetikleyecek faktörler arasında kuşkusuz ki öğrencilerin cinsiyeti ve ait oldukları sosyo-ekonomik sınıf da yer almaktadır.
Örneğin, 16 yaş modelinde, yoksul hanelerdeki erkek öğrenciler erken yaşta ve vasıfsız bir şekilde işgücüne katılım ve kadın öğrenciler de erken yaşta evlenme riski ile karşı karşıya kalabilecektir.
Eğitim süresinin uzaması gençlerin erken yaşta işgücüne katılımını sınırlandırmışken, yeni sistemle birlikte bu süreç yeniden hızlanacak, eğitim hayatına devam edemeyen gençler ya erken yaşta işgücüne katılacak ya da işsizler ordusunun bir parçası olacaktır.
Bu modelin, ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin (NEET) oranını artırma riski bulunmaktadır. Bu risk özellikle 2+2 modeli ve 16 yaş modeli için daha belirgindir.
Ortaöğretim düzeyindeki eğitimin yeterli kabul edildiği bir sistemin oluşturacağı işgücünde dikkat edilmesi gereken en önemli husus, bu gençlere yeterli mesleki vasıfların kazandırılmasıdır. Aksi takdirde bu sistem, vasıfsız ve yaşam boyu düşük ücretle çalışmaya mahkûm bireylerin işgücü piyasasında ağırlık kazanmasıyla sonuçlanabilir. Özellikle 2+2 modeli, bu tür riskleri bünyesinde barındıran bir model olarak değerlendirilmelidir.
Bu yeni ortaöğretim modelinin en azından bir süre için üniversite sınavlarındaki ve üniversite eğitimindeki yoğunlaşmayı azaltması beklenebilir. Günümüzde çoğu zaten “meslek lisesi görünümlü üniversite” haline gelmiş olan yükseköğretim kurumları, bu vesileyle asli var olma nedenlerine dönme imkanı bulabilirler. Ancak, bunun aşırı iyimser bir beklenti olduğunun altını çizmekte fayda var.
Türkiye’de eğitim vatandaşlar arasında en az memnuniyet yaratan konuların başında gelmektedir. TÜİK tarafından gerçekleştirilen 2024 Yaşam Memnuniyeti Araştırması’na göre, eğitim hizmetleri 18 yaş ve üzeri bireylerin yüzde 53.5’i arasında memnuniyet yaratmaktadır. Bu oran, bir önceki yıla göre 4.2 ve iki yıl öncesine göre de 5.8 puan gerilemiştir.
Önerilen bu yeni lise modelinin mevcut sorunları artırmaması ve derinleştirmemesi için modelin eğitim kalitesi, toplumsal eşitlik ve uzun vadeli üretkenlik - verimlilik hedefleri açısından dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi ve olası risklerden arındırılması, toplumun geleceği açısından son derece önemlidir.