Bahattin Yücel

Bahattin Yücel

Türkiye-Rusya İlişkileri ve İngiltere

Fatih’in İstanbul’u aldığı 1453 yılından -Pontus Krallığının başkenti Trabzon’un fethini (1461) dikkate almazsak- 1809 yılında imzalanan Kala-i Sultaniye Anlaşmasına kadar geçen 356 yıl boyunca tam anlamıyla bir Türk Gölü olan Karadeniz, günümüzde yeniden kurtlar sofrasında. Bu kez ortada görünen ülke Ukrayna ya da eski adıyla “Lehistan”.

Aslında her şey 1774 yılında imzalanan Küçük Kaynarca Anlaşması ile ilk aşamada bağımsızlığına kavuşan Kırım’da başlamıştı. Bağımsızlık hali, aradan 10 yıl bile geçmeden Han’lar arası iktidar kavgalarının da etkisiyle Kırım’ın Rus Çarlığına katılmasıyla sona erdi. (1783)

2. Dünya Savaşında Ukrayna’da Nazi yanlılarının Almanlarla iş birliği yapmalarından ürken Stalin’in bir kararnamesi ile Atayurtlarından sürgüne gönderilen Kırım Tatarları çok uzun süre ülkelerine dönemediler. Savaşı kazanan Sovyetler Birliği'nde Stalin’den sonra iş başına gelen Kruşçev, Ukrayna kökenliydi. Ülkenin Sovyet Birliği'nde kalması ve bu kez Kırım’ın da Ukrayna yönetimine bağlanması kimseleri rahatsız etmedi.

Tarihsel olarak 300 yılı aşkın bir süredir, Karadeniz üzerinden Akdeniz’e inme stratejisini kurgulayan geleneksel Rus siyaseti, bir yandan ülkenin Batı sınırlarının korunmasındaki güçlüğün bilinciyle, iki yüz yılı aşkın süreyle elinde tuttuğu Karadeniz’de, kuzey kıyılarındaki üstünlüğünü yitirmek istemiyor.

Üstelik Yalta ve Potsdam Konferanslarında belirlenen 2. Savaş sonu siyasal yapılanma sürecinde Varşova Paktı sözleşmesiyle etki alanına giren Bulgaristan, Romanya, Polonya ve hatta Moldavya bugün Rusya’ya karşı kampta yer alıyorlar.

ABD başta Batı'nın kurguladıkları turuncu devrim, çözülme sürecindeki Sovyet rejiminin ardından iş başına gelen Rus siyasetçilerin dikkatlerinden kaçmamış olmalı. Gürcistan’da ABD’den ithal bir siyasetçinin; Mikail Saakashvili’nin iş başına gelmesiyle bu kez Karadeniz’in doğusunda yeni bir gedik açma girişimleri de sonuç vermedi. Ruslar üstün kara kuvvetleriyle Acara Bölgesine girerek Karadeniz’e çıktılar. Saakashvili Ukrayna’ya gitmeyi seçti.

Rusya ise Karadeniz’e ilişkin siyasal programından geri adım atmadan, şartları uygun bulduğu bir anda, Kırım’ı bir halk oylamasıyla topraklarına kattı. (2014)

Ukrayna’ya askeri güç kullanarak atılan son adımın, Karadeniz’de ulaşacağı son noktanın eski bir Kırım Hanlığı toprağı olan Odesa (Özi) olacağı anlaşılıyor. Rusya en azından Ukrayna’nın deniz çıkışını denetimi altında tutmak niyetinde olduğunu gösteriyor.

Doğrusu bu gelişmeler özellikle Deniz Kuvvetlerinde Karadeniz ile ilgilenen ve ABD tarafından Fetö eliyle tasfiye edilen subaylarca biliniyordu. Özellikle Rusya ile ilişkilerin Montrö bağlamında yürütülmesini, Türkiye’nin Boğazlardaki denetimini tarafsızlık anlayışıyla sürdürmesini önceliyorlardı.

AKP'nin imar rantına dayalı yap-satçılığı temel alan ekonomik anlayışının ardında saklanan “Kanal İstanbul Projesinin” büyük sorunlara yol açacağı kuşkularını dile getirdi denizciler. ABD Brexit ile AB’den ayrılan İngiltere üzerinden, Ukrayna’da Zelensky yönetimini Rusya’ya karşı örgütlerken kurgunun İngiltere’ye aidiyeti gözlerden kaçmıyor.

Bazılarımıza doğal olarak garip gelebilir. Kuşkusuz tarih tekerrür etmez. Ancak İngiltere’nin ve ardından ABD’nin Karadeniz’e ilgileri yeni değil.

Mısır Valisi Kavalalı’nın Osmanlı kuvvetleri karşısında üstünlük sağlaması karşısında, Abdülmecid’in Ruslardan yardım alması üzerine, İngilizlerin de Bölgede varlıklarını güçlendirdikleri unutulmamalı.

Bu kez İngiltere bizdeki bazı politikacıların çok önem verdikleri Chatham House üzerinden, Türkiye’ye ilişkin düşüncelerini açıkça öne sürüyor.

Aslında aba altından sopa gösteriyor. Bakalım son açıklamalarında neler var?

“..Ukrayna'ya ek olarak, Türkiye ile Batı arasında daha fazla yakınlaşmaya zemin hazırlayan başka bölgesel krizler de var…” Chatham’a göre; Türkiye’nin dengeleme politikasının savunulacak yanı yok. Türkiye, Rusya-Batı ilişkilerinin çatışma değil, rekabet çerçevesinde tartışıldığı dönemlerden kalan, jeopolitik dengeleme politikasının sınırlarına büyük ölçüde ulaşmış. Ukrayna’nın işgalinin uzaması, NATO üyesi olması nedeniyle Türkiye’nin seçim yapmasını zorunlu kılıyormuş.

Türkiye'nin stratejik dengeleme girişimleri şimdi Ankara için potansiyel olarak oldukça maliyetli olacaktır ve bu işgal, Türkiye'nin herhangi bir yeni Avrupa güvenlik mimarisindeki yeri hakkında daha fazla netlik gerekliliğini göstermektedir. Putin'in işgali, öngörülebilir gelecekte Rusya'nın Avrupa güvenlik düzeninde bir düşmandan çok bir ortak olma ihtimalini ortadan kaldırdı. Bu gelişme AB üyesi olmayan NATO üyesi Türkiye'nin - ve İngiltere'nin de - bu mimarideki rollerini tanımlamayı acil hale getiriyor…

İnsanın aklına hemen bir soru geliyor. Karadeniz’e ilişkin yorumları bir yana bırakarak, Rusya ile Güney sınırlarımızda yaşanabilecek sorunlar, Chatham House’un gündeminde var mıdır?

Başta ABD ve İngiltere’nin Rusya’yı tecride yönelik Bölgedeki yeni politikaları, Osmanlı’nın sonunu getiren yolun başlangıcı Londra Konferansı’na (1840) benzer sonuçlar verir mi?

Mısır ordusunun durdurulamaması üzerine Rusya’nın Hünkar iskelesi Antlşaması’nı uygulayarak yardım gönderme ihtimali ortaya çıktı. İngiltere, Rusya’nın bölgede güçlenmesini istemediği için erken davranarak Mısır isyanını Avrupa sorunu haline getirdi. Mısır isyanının görüşülmesi için 1840’ta Londra Konferansı toplandı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bahattin Yücel Arşivi