Haldun Solmaztürk

Haldun Solmaztürk

Türkiye’nin Asker Sorunu ‘Ey asker, siyasete karışma!’

Başlık bugün insana çok garip geliyor ama on beş yıl önce öyle değildi.

Mayıs 2010’da piyasaya çıkan bir kitabın adıydı bu.!

Yazarı o zamanlar Milliyet’teydi. Doğan Medya’nın Bağcılar’daki binasında açık ofis düzeninde, yan yana dizilmiş küçük bölmelerden birinde de o çalışırdı.

Bu sekizinci kitabıydı; beş yüz elli sayfalık kitaba “Dedem askerdi” diye başlamış.

Dedesi, I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı 4'üncü Ordu Komutanıydı. Gerçi Falih Rıfkı “İyi asker değildi” diye anlatıyor ama İttihat-Terakki’nin başındaki üç kişiden biriydi Cemal Paşa.

“Kanun nedir? Ben yaptım, ben bozarım” dermiş. Bir gün, kanuna aykırı bir emir verince, “Elimizdeki kanun sarihtir [açıktır], bu mesele emriniz gibi halledilemez” derler. O da hemen Harbiye Nezareti’ne bir telgraf kaleme alır: “Şu numaralı kanunu hemen bu şekilde değiştirip bana metnini müstacel [acele] telgrafla bildiriniz”.

Falih Rıfkı, “Bir kumaş bile bu kadar kolay ısmarlanamaz” diyor.

Kitabın son bölümü ‘Bir Ankara hayalim var’ başlıklı—otuz hayal aslında…

Yirmisi ‘asker’ sorunuyla (!) bağlantılı; “Askerin siyasete karışmayacağı bir Ankara…” hayal ediyor. Sonunda “Çok şey mi istiyorum?” diye soruyor; “Yoksa ben de günün birinde kızıma itiraf mı edeceğim, ‘Beklediğim yarınlar dünde kaldı kızım, hiç gelmediler’ diye…”.

Türkiye kendi askeri tarafından, olgunlaşmayan bir çocuk muamelesi görmüş; asker sivili küçümsemiş, onu umursamadığı gibi demokrasi, hukuk, insan haklarını da umursamamış.

“Elbette biliyorum” diyor, “Türkiye’nin asker sorunu ayı zamanda ‘sivil sorunudur’. Demokrasi ve hukuk kültüründen, özgürlükler ve insan hakları anlayışından nasibini alamamış ‘sivil sorunu…”. Ama o yine de başlığa ‘askeri’ çıkarmış; çünkü temel sorunun “Askerdeki darbecilik virüsü” olduğuna inanıyor—kitap da zaten o ‘virüs’ üzerine…!

O günlerde Taraf’ın ‘bavulcusu’ sözde ‘Balyoz darbe planı’ belgelerini Beşiktaş’taki Cemaat savcılarına teslim edeli birkaç ay olmuş, yedi yıl önceki—2003 Mart ayı—1nci Ordu plan seminerinde ‘darbe provası yaptıkları’ iddiasıyla, askerleri tutuklamaya başlamışlardı.

“Taraf gazetesi ya da Taraf gazeteciliğinin, bu ülkedeki askeri vesayet sisteminin çözülüşüne açılan demokrasi yolundaki büyük görevini burada kayda geçmem bir borçtur” diyordu.

Temmuz’da, 196 ‘asker’ hakkında "Türkiye Cumhuriyeti yürütme organını cebren ıskat ve vazife görmekten cebren men etmeye teşebbüs etmek" suçlamasıyla dava açılacaktı.

Sonra da ‘Mezardakileri-Bile-Kaldır’ Anayasa referandumunda—12 Eylül 2010—yargı tümüyle Cemaat’e teslim edilecek, onlar da—AKP adına—Kemalistleri kolayca kıracaklardı.

Birkaç yıl sonra birbirlerine düştüler ve arkasından ‘Allah’ın bize büyük bir lütfu’ olarak gelen darbe girişimi ‘Atı-Alan-Üsküdar’ı Geçti’ referandumuna giden yolu açtı.

Şimdi yeni—ve son—bir anayasa daha istiyorlar.!

Rahmetli Ergun Özbudun 2007’de AKP için bir ‘anayasa’ hazırlamıştı ama o taslağı fazla demokratik buldular. Özbudun bunlara hiç güvenmedi; “Hukuk sistemini şu andaki hal-i pür melaline sokan, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denen ucube sistemi Türkiye’nin başına musallat eden AKP-MHP ittifakıdır” derdi. Reform söylemlerinin samimiyetine ‘bir saniye bile’ inanmadı. “Fazla ümitli olmaya, hatta hiç ümitli olmaya neden yoktur” diyordu.

Eşi Serap Yazıcı Özbudun Gelecek Partisi kurucularındandı. CHP listelerinden seçilmişti ama onun bunlardan ‘ümidi’ var ki birkaç ay önce Gelecek Partisi’nden ayrılarak o AKP’ye geçti.

Yeni anayasa ekibine bir bakın hele: Cumhurbaşkanı Yardımcısı, AKP genel başkan vekilleri, AKP genel başkan yardımcıları, AKP grup başkanı, AKP grup başkanvekilleri, AKP sözcüsü.

Yani sen, ben bir de bizim oğlan.!

Bunların yanına, kerhen de olsa iliştirmek için bir akademisyen aradılar; bula bula kimi buldular bilin bakalım.?

Evet, Serap Hanım’ı…!

Özbudun’un 2007 ‘anayasa’ ekibi beş akademisyenden oluşmuştu ki biri de Serap Hanım’dı. Şimdi, “[Olmayan] demokrasimizi sivil ve özgürlükçü anayasayla” bunlar taçlandıracakmış.!

Bu süreçte Türkiye’nin asker sorunu (!) kökten çözüldü. Balyoz kumpasında, 196 sanığın ne tanıkları dinlendi ne de dijital belgelerin sahteliğine ilişkin açık çelişkilere bakıldı. Askerler Eylül 2012’de çeşitli cezalara mahkûm olacaklar, yıllarca hapiste kalacaklardı. Şubat 2015’te hepsi beraat ettiler. Ama Yargıtay 2021’de beraat kararlarını bozacak, yedi asker Mart 2023’te—seminerden 20 yıl sonra—tekrar mahkûm olacaklardı.

Dava hâlâ bitmedi—aynı, davacısı oldukları kinleri gibi…!

Erdoğan’ın ‘Hasan Abisi’nin kızı vardı ya; hani “Günün birinde kızıma ‘Beklediğim yarınlar dünde kaldı kızım, hiç gelmediler’ diye itiraf mı edeceğim” dediği…

Onu da gözaltına aldılar son protestolarda.!

Gerçi iki gün kaldı içeride ama o da babasına yetti; "Millet, zalimin, zulmün karşısına dikilmiştir. Hapishaneler doluyor ama meydanlar da doluyor. 'Demokrasi devriminin' eşiğindeyiz” diye yazıyordu—askerden hiç söz etmeden.!

Darbecilik virüsünün (!) askerden gelmediğini o da biliyor artık.!

O kitabın bendeki imzalı kopyasında 2 Haziran 2010 tarihi var.

Dün gibi ama bugün tam on beş yıl olmuş…

Bazı şeyler hiç değişmemiş, değişmiyor; genlerimize işlemiş gibi sanki.!

Hâlâ Cemal Paşa’nın kanun yapması gibi, kumaş ısmarlar gibi anayasa yapmak istiyorlar.

Ama değişen şeyler de var—iyi ki…!

Yine de önümüzde hâlâ uzun bir yol, çetin bir mücadele var.

Her şey gibi özgürlüğün de bir bedeli var.!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Haldun Solmaztürk Arşivi