
Emre Özpeynirci
Üretmeyenin Şansı Yok!
Son yıllarda özellikle elektrikli otomobil üretimiyle küresel otomotiv endüstrisini tehdit eden Çinli markalara yönelik tedbir alan ülkelerin en başında Türkiye yer alıyor.
- Mart 2023’te henüz ABD ve Avrupa Çinli markalara yönelik gümrük tariflerini devreye sokmadan çok önce Türkiye hızlı davranıp ilk etapta Çin menşeli elektrikli otomobillere yüzde 40 ilave gümrük vergisi getirdi. Böylece halihazırda yüzde 10 olan gümrük vergisi elektrikli otomobiller için bir anda yüzde 50’ye yükseldi. Ve o tarihten itibaren Çin’den elektrikli otomobil ithalatı bir anda bıçak gibi kesildi.
- Ama Türkiye bununla da yetinmedi ve 2023 sonunda yürürlüğe giren tebliğ ile Çin başta olmak üzere, Gümrük Birliği ve Serbest Ticaret Anlaşması (STA) olmayan ülkelerden gelen elektrikli otomobiller için ithalatçıdan kendisine ait 20 servis açmasını şart koştu.
- Haziran 2024’te Çin’den ithal edilen tüm otomobillere ilave gümrük vergisi konulmasıyla maksadın yatırıma zorlamak olduğu anlaşıldı. Çünkü 8 Temmuz’dan itibaren artık sadece elektrikli otomobillere değil, benzinli ve hibrit tüm otomobiller de ek vergi kapsamına girdi.
- 20 Eylül’de de ithalatçıya kendine ait 20 servis açma şartı getiren tebliğin kapsamının da elektrikli otomobillerden şarj edilebilir hibrit otomobiller ve ticari araçlara kadar genişlemesi asıl amacı gözler önüne serdi.
- 1 Aralık’ta ise Çin menşeli benzinli ve hibrit otomobillere uygulanan ilave gümrük vergisi yüzde 40'tan yüzde 50'ye çıkarıldı. Yani halihazırda yüzde 10 olan gümrük vergisi ile daha gelmeden vergi yükü %60 oldu.
YATIRIM YAPAN MUAF
Bu tedbirler tam anlamıyla ne Togg’u ne de yerli sanayi korurken, çok açık bir şekilde Çinlilere, “Ya yatırım yapın ya da gelmeyin” çağrısı anlamına geliyor. Hatırlatmak gerekirse, bugün dünyanın en büyük elektrikli ve şarj edilebilir hibrit araç üreticisi Çinli BYD, temmuz başında Türkiye’ye 1 milyar dolarlık yatırımla 150 bin adet kapasiteli fabrika kuracağını açıkladı. Bu fabrika karşılığında tüm gümrük ve ek vergilerden, ayrıca 20 servis şartı getiren tebliğden muaf olan BYD’nin üretime başlayacağı 2026 sonuna kadar sahip olduğu imtiyazlarla büyük avantaj elde edecek. Zaten bu tedbirlerin sonuçları hem 2024’ün son çeyreğinde hem de Ocak 2025’te kendini gösterdi. Yatırım imtiyazlarına sahip BYD’nin aralık ayından itibaren satışları hızla artarken, Chery ve MG gibi markaların satışlarında ise keskin düşüşler yaşanmaya başladı. Şimdi gözler satışları düşen markalardan gelecek yatırım haberlerine çevrildi.
10 modelle hedef en az 50 bin satış
Türkiye’de şu an 6 farklı modelle faaliyet gösteren, 2025’te bu sayıyı 10’a çıkartmayı hedefleyen BYD’nin Türkiye Genel Müdürü İsmail Ergun, 15 Kasım’da gerçekleştirilen relansmanın ardından markaya gösterilen yoğun ilginin devam ettiğini ifade ederek, “32 günde 6 bin 601 aracı müşterilerimizle buluşturduk ve bu satış performansı yılın son ayında BYD’yi hem şarj edilebilir hibrit pazarının hem de yeni enerjili araç pazarının lideri konumuna taşıdı. Bu ivmeyi 2025 boyunca sürdürmeyi hedefliyoruz. Markamıza olan yoğun ilgi Ocak ayında da aralıksız devam etti ve sınırlı tedariğe rağmen 2 bin 750’nin üzerinde satış gerçekleştirdik. 2025 yılı boyunca satış adetlerimizi ve hizmet ağımızı genişleterek bu ilgiyi karşılamaya devam edeceğiz. Tedarik koşullarına bağlı olarak, yıl sonuna kadar 50 bin adetlik satış hedefimize ulaşmayı öngörüyoruz” dedi. Türkiye’de halihazırda Dolphin, Atto 3, Seal, Seal U EV, Seal U DM-i ve Han modellerini satan BYD, mart ayında Tang, ağustos-eylül gibi Sealion ve yılın son çeyreğinde Atto 2 modelini getirecek. Çinli marka yıl içinde bir sürpriz yaparak Avrupa’ya paralel Denza modelini de satışa sunabilir.
Türkiye'ye son çeyrek gelecek
ATTO 2, Çinli otomobil üreticisi BYD'nin Avrupa’da hızla büyüyen elektrikli B-SUV segmentindeki yeni modeli. Boyut olarak Dolphin ve Atto 3 modelleri arasında konumlanan araç Avrupa’da ilk çeyrek, Türkiye’de ise son çeyrek satışa sunulacak. Atto 2'nin vergiler (%21 KDV+ek vergiler) dâhil, teşvikler hariç İspanya fiyatı Active donanımda 29.900 Euro, Boost donanımda ise 31.990 Euro. Yıl sonu gelecek daha büyük kapasiteli versiyonun fiyatı ise 37.500 Euro olacak. 45,1 kWh kapasiteli LFP batarya ile donatılan Atto 2, WLTP standartlarına göre yaklaşık 312 km menzil sunuyor. Yıl sonunda daha büyük bataryaya sahip 420 km menzilli versiyonu da gelecek.
DOLPHİN VE ATTO 3 ARASI
Madrid'de test ettiğim Atto 2, Avrupa’da özellikle bütçe dostu elektrikli araç arayanlar için cazip bir seçenek olabilir. Şehir içi kullanım için pratik boyutları, geniş diz mesafesi, batarya teknolojisi, malzeme kalitesi, zengin donanımları ve uygun fiyatı, bu modeli değerlendirmeye değer kılıyor. Ancak 312 km gibi düşük menzili ve markanın küresel pazarda henüz yeni olması gibi faktörler, tüketicilerin kararını etkileyebilir. Türkiye ise bu model için öncelikli pazar değil. Bu yüzden her iki menzilli versiyonu bir aksilik olmazsa son çeyrek gelecek. 312 km menzilli versiyonu, 1.284.500 TL’den başlayan Dolphin (C-HB) ile 1.494.500 TL’den başlayan Atto 3’ün (C-SUV) arasına konumlanacak. 420 km menzilli versiyonu ise Atto 3’e yakın seviyede olacak gibi. Tabii 3 farklı model arasında düşük fiyat farkı tercihleri ne yönde yapacak hep birlikte göreceğiz.
İç pazarda yerli payı %30 değil 70 olmalı
Taşıt Araçları Tedarik Sanayicileri Derneği (TAYSAD) Başkanı Albert Saydam, otomotiv sektörün mevcut durumunu ve geleceğe yönelik atılması gereken adımları her platformda dile getirdiklerini belirterek şunları söyledi: “Otomotiv sektörü doğası gereği bugünü değil, gelecek 2-3 yılı konuşur. Bugün atılan ya da atılmayan adımların yansımaları önümüzdeki yıllarda hissedilecek. Türkiye’nin iç pazarında yaşanan ithalat oranlarındaki artış oldukça dikkat çekici. 1 milyon 285 bin adetlik iç pazarda, maalesef ithal araçların oranı yüzde 70’i bulmuş durumda. Yani %30’a inan yerli üretimin payı giderek azalıyor. Bu durum yerli üretim için ciddi bir tehdit olşuturuyor. Çözüm olarak, üretim maliyetlerini düşürmek, teknoloji yatırımlarını artırmak ve katma değerli üretime yönelmek gerekiyor. Ayrıca, yerli üretimin iç pazardaki payını artırmak için devlet destekli teşvik programları ve ithalatı dengeleyici düzenlemeler hayata geçirilmeli. Küresel regülasyonlara uyum sağlamak adına Ar-Ge yatırımları artırılmalı ve firmaların dijitalleşme süreçleri desteklenmelidir. Eğer Türkiye olarak daha rekabetçi olmak istiyorsak, 1,5 milyon adetlik iç pazar hedefi ve yüzde 70 yerlilik oranını yakalamalıyız. Şu anki tablo, bizim için büyük bir uyarı niteliği taşıyor. Türkiye’nin ekonomik büyüklüğüne uygun bir iç pazar yaratılmalı.”