Mehmet Şandır

Mehmet Şandır

Zafer Haftası

Bugün 26 Ağustos; ‘tarihin yeniden yazıldığı’ iki zaferin yıldönümü...

Öncelikle belirtmeliyim ki, milletlerin hayatında birçok savaş yaşanmıştır, zafer kazanılmış veya mağlubiyetler olmuştur. Ancak, sonunda yeni bir başlangıcın yapıldığı ve yeni bir devletin kurulduğu savaşlar ve kazanılan zaferlerin yeri ve değeri başkadır. Devlet zaferle kurulur.

Millet, devletleşmiş/devlet kurabilmiş insan topluluğudur. Türk diye milliyet kazanmış/isim almış insan topluluğunun, yeni bir devlet kurduğu zaferlerin yaşandığı tarihtir, 26 Ağustos...

1071 ve 1922 yıllarının Ağustos ayının 26. günü, Türk Milleti için yeni bir başlangıcın ve yeni bir devletin temellerinin atıldığı ve insanlık tarihinde yeni bir dönemi başlatan savaşların ve sonunda kazanılan zaferlerin tarihidir.

Malazgirt ve Başkomutanlık Meydan Savaşı zaferleri, Türk Milleti’nin 851 yıl arayla zamana karşı iki büyük meydan okumasıdır; “Dünya Türksüz olamaz”

İkinci bin yılın başlangıcında 1071 yılı 26 Ağustos günü Doğu Roma İmparatorluğu’na karşı kazandığımız Malazgirt zaferinin 954. yıldönümünü bu hafta kutluyoruz.

Orta Asya bozkırlarından koparak Batı’ya akan Türk boyları, yeni bir vatan ve yeni bir devlet için Malazgirt ovasında yeni bir tarih yazdılar; bir kader savaşına çıktıklarının farkındaydılar; geleceği kılıçları ile yazdılar; hedef İstanbul’du, Viyana’ydı, Roma’ydı...

Zaferden 4 yıl sonra 1075 yılında Bizans’ın dini merkezi İznik şehrini fethettiler ve kurdukları Anadolu Selçuklu Devleti’ne başkent olarak ilan ettiler. İznik, Hristiyan dünyası için Kudüs kadar değerliydi; bugünkü İncil’in kabul edildiği Birinci Konsül’ün toplandığı merkezdi.

Tüm Hristiyan dünyası yani bugünkü Batı, o tarihten sonra İznik’i ve Anadolu’yu fetheden bu halka ‘Türkler’ dediler ve artık onlara göre Anadolu’nun adı Türkiye’dir.

Birinci bin yılda Atilla ile tanıdıkları Türkler, yeniden tarih sahnesindeydiler; 471’de Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasına zemin hazırladıkları gibi ikinci bin yılın ilk yarısında yani tam bin yıl sonra 1453 yılında, Doğu Roma İmparotorluğu’nu da yıkacaklardı; kutsal Konstantinopolis artık İslambol adını alacaktı. Hiç kimsenin inancına, kimliğine karışmadan “Yaradandan ötürü yaratılmışlara” yüzlerce yıl hizmet ettiler.

1918 yılına kadar yaklaşık 850 yıl, tüm Avrupa devletleri genellikle de birleşerek devletimizi yıkmak için saldırdılar; Balkan yurdunda, Ortadoğu’da, Anadolu’da katliamlar yaptılar.

Birinci Dünya Savaşı’nın hedefi Osmanlı Türk Devleti vatanını aralarında paylaşmaktı; İstanbul’u çiğnemekti; Çanakkale’de kayaya çarptılar. Geçilmeyen Çanakkale değil Türk Milleti’nin bağımsızlık karakteriydi, Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının aklıydı, imanıydı.

İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Yunanlılar, Ermeniler, Araplar; hiçbir savaş kuralı, hukuk tanımadan ahlaksızca ülkemize, devletimize, insanımıza saldırdılar, yurdumuzu işgal ettiler. 500 yıllık Balkan yurdunu, bin yıllık Ortadoğu egemenliğimizi ve 300 yıllık Kuzey Afrika eyaletlerimizi işgal ettiler. Amaçları, bizi “geldiğimiz Orta Asya karanlıklarına geri göndermek” idi.

Türk Milleti’nin bu “hayasızca” saldırıya direnci korkunç oldu; geldikleri gibi geri gittiler”, bazıları Ege’nin serin sularında yüzerek canlarını kurtarmaya çalıştılar.

26 Ağustos 1922 günü şafak vaktinde Mustafa Kemal Atatürk;

“Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı. “

Atladı; “Hedefiniz Akdeniz’dir” diye kükredi.

30 Ağustos günü düşmanı önüne katmış 9 Eylül’de İzmir’den denize dökmüştü. Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan savaşı, Sakarya Meydan Savaşından sonra Türk Milleti’nin yeni bin yıla selam duruşudur. Yeni bir tarih yazılıyor, yeni bir Türk Devleti kuruluyordu.

Henüz daha üçüncü bin yılın başındayız; Malazgirt Ovasından Sultan Alparslan, İznik’te Haçlılara kan kusturan Kılıçaslan, 21 yaşında İstanbul’u fetheden Fatih, savaş meydanlarında ömrünü tüketen Sultan Süleymanlar gelecek; Dünyaya/insanlığa yine huzur ve düzen vereceğiz.

BENCE; Milletimizin büyüklüğü ile övünmeliyiz/onur duymalıyız; geleceğimiz de çok büyük olacaktır; buna yürekten inanmamız gerekir! Birçok sorunumuz olabilir ancak zamanın sarkacı bizden yana. 1071’den 800 sene sonra yeni bir başlangıç yaptık; 100 yılda aldığımız mesafe asla azımsanmamalı, daha önümüzde onlarca Türk Yüzyılı var...

“Damarımızdaki asil kana” inanmalıyız!

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Şandır Arşivi