Ütü Fiyatına Döner Ekonomisi

Geçen gün Ekşi Sözlük’te “yemek fiyatlarının çıldırmış olması” başlığına denk geldim. Bir yazar bin lirayla alınabilecekleri sıralıyordu: Airfryer, kaban, 1,5 porsiyon et döner menü, ütü, yarım kilo soğuk baklava, hatta uçak bileti… Liste uzadıkça gözümde absürt bir sahne canlandı: ütüyle döner yan yana, pastayla uçak bileti aynı sepette.

İlk bakışta mizahi bir tespit gibi duruyor. Biraz düşününce vahim tablo kendini gösteriyor: Enflasyon haricinde, fiyat algısının çökmesiyle açıklamalıyız.

Algılanamayan Fark Teoremi

Fiyat, sadece bir etiket değil hayatı kıyaslama aracımızdır. Terazi bozulduğunda, cebimiz kadar zihnimiz de bulanıklaşıyor. Önceki yazılarımda bahsettiğim Algılanamayan Fark Teoremi (AFK) bu duruma ışık tutuyor. Basitçe konumuz: Fiyatlar yükseldikçe, aradaki farklar gözümüzde küçülür; fark büyüdükçe anlamını kaybeder.

Eskiden simit 1 liraydı. Bir simit yerine iki simit almak demek, 1 lira fazla vermek demekti. Ama o 1 lira ile aynı zamanda bir su alabilir, hatta otobüse binebilirdiniz. Yani farkın gerçek bir karşılığı vardı. Bugün simit 20 lira. İki simit 40 lira olduğunda, aradaki 20 liralık farkla yapılabilecek kayda değer bir şey kalmıyor. İşte bu yüzden insanlar “tasarruf edeyim” yerine “madem fark bir işe yaramıyor, harcayayım” noktasına kayıyor.

Bin liralık sepet örneği de aynı hikâyeyi anlatıyor. Paranın değer ölçme kapasitesi kayboldukça, alternatifler arasındaki anlam da yok oluyor. Eskiden “150 TL daha versem sinemaya giderim, kitap alırım” diyebiliyorduk. Bugün o farkın hayatta gerçek bir karşılığı kalmadı.

Aynı şey yemek tercihlerinde de yaşanıyor. İnsanlar döner yerken tavuk yerine eti seçiyor, çünkü aradaki 50 liralık farkla yapılabilecek başka bir şey kalmadı. O küçük fark bir ihtiyacı karşılamıyor; bu yüzden tüketici “ucuz olanı alayım” demiyor, doğrudan “biraz daha iyi olanı seçeyim” noktasına kayıyor.

Sonuç, ekonominin pusulasını kaybetmesi:

  • Harcama kararları rastgeleleşiyor.
  • Tasarruf disiplini çözülüyor.
  • Enflasyonla mücadeleye toplumsal destek zayıflıyor.
  • Üretici de sağlıklı fiyat sinyali alamıyor.

ORTA DİREĞİN ÇÖKÜŞÜ

Ütüyle dönerin aynı sepete girmesi yalnızca absürt bir anekdot değil; toplumun orta direğinin değer dünyasının nasıl eridiğinin işareti. Sessiz lüks dediğim, bir zamanlar orta sınıfın makul ile ulaşılabilir arasında kurduğu o denge artık yok. Kalan, değerleri birbirine karıştıran ve kaybolmaya yüz tutmuş bir orta sınıf. Tam anlamıyla sosyal çürümenin yüzü.

Gelir dağılımı istatistikleri de bu çöküşü doğruluyor: 2023’te Gini katsayısı 0,433’e yükseldi, yani gelir eşitsizliği giderek derinleşiyor. (AA)

Üstelik en zengin yüzde 20’lik kesim toplam gelirin neredeyse yarısını alırken, kalan %80 kalan yarısını bölüşüyor. Bu, orta sınıfın bir anlamda “gelir sıralamasında sıkışma” yaşadığını gösteriyor: ne alt sınıfa düşebiliyor ne de üst sınıfa çıkabiliyor hale geliyor.

Ama bu tablo kader değil. Fiyat istikrarı olmadan hiçbir sosyal denge kalıcı olmaz. Para yeniden ölçü birimi işlevini kazanmadıkça, ütüyle dönerin yan yana gelmesi yalnızca bir anekdot değil, ekonominin kalıcı travması olarak kalacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yağız Kutay Arşivi