Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

Orta sınıf, dağıl!

Ekonomik krizin orta ve ortanın üstü gelire sahip sınıfları çökertmek üzere kurgulandığını ve bunun nedenlerinden birinin de mevcut iktidarın bu sınıftan nefret etmesinin dışa vurumu olarak düşünüp kurgularken, savımı en azından belli bir seviyede destekleyebilecek bilimsel okumalar yapıyordum. Bakın karşıma neler çıktı…

Bir iktidarın, bir ülkenin ekonomisini bilerek ve isteyerek çökertmek istemesi, ilk anda mantıksız gibi görünse de tarihsel perspektifte bakıldığı zaman çeşitli nedenlere dayalı stratejik bir hamle olarak karşımıza çıkabiliyormuş. Bu tür bir hamlenin arkasındaki motivasyonların karmaşık olduğunun altını çiziyor, okuduğum makale. Orta sınıf ve ortanın üstü sınıf Atatürk’ün kurduğu laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin kendilerine sağladığı iyi okullarda eğitim alma, kendini gerçekleştirme, yaşamdan keyif alma, boş zamanlarda tiyatroya-sinemaya gitme, edebiyat okuma, şiir sevme, denizde mayo ya da bikiniyle yüzme, Uludağ’da (40 yıl öncesinin Uludağ’ı) kayak yapma, en azından her kış tatilinde deneme imkanına sahip olmuş son sınıftır. Kadın, erkek aynı sofrada “en kötü günümüz böyle olsun” nidalarıyla kadeh tokuşturmuş ama ramazan ayında oruç da tutmuş son sınıf. Alkol içmeyenin içmediği ama masayı, birlikteliği terk etmediği son sınıf. Yemek masasında birbirine fıkra anlatmış son sınıf. Aralarında evlilik bağı olmuş, olmamış kadın, erkek birlikte kahkaha attığı son sınıf. Cami yerine derslik açmak, Anadolu Liselerinde öğrenci okutmak için bütçesinden para ayıran son sınıf.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ekibinin karşı devrimi işte bu sınıfın tamamen eritilmesiyle gerçekleşmiş olacak diye düşünüyorum.

Öte yandan, laik ve demokratik hayatı içselleştirmiş orta ve ortanın üstü sınıf katmanı eritildiğinde kısa vadeli kazançlar, uzun vadeli stratejik avantajlar elde edilmiş olacak. Okumalarımdan çıkan sonuç böyle. Kartların yeniden karılması gibi yeni iç ve dış politika hedeflerinin oturtulması iktidar için orta sınıfın elinde ve ruhunda olanı da almasıyla mümkün olabilir. Ekonomik krizin manipülasyonu, ulusal kaynakların yeniden dağıtımı, otoriter kontrolün pekiştirilmesi gibi araçlara ihtiyacı var, mevcut iktidarın. Bile isteye yaratılmış bu ekonomik krizin bizde korku, belirsizlik ve kaos yaratmasını istediğini varsayalım, muktedirin. O zaman şu imkanları kendisine vermiş oluyoruz; halkı birleştirme(!) iddiasıyla otoriter tedbirleri arttırma ve demokratik süreçleri askıya alma. Bakınız, iç politikada dönüşüm ve kaynakların yeniden dağıtımını Pinochet’nin Şili’sinde görmüştük. Ekonomiyi bilinçli olarak küçültmesini, devlet kontrolündeki sanayileri özelleştirmesi suretiyle eski elit sınıfların, ortanın üstü kesimin ekonomik gücünü kırmasını yazarak belgelediler. (Bu arada 70’ler, 80’lerden bahsediyorum. Bizde de benzer tarihsel kronolojiyi izlemesi ne garip tesadüf!)

Ülkenin ekonomisini bilerek, isteyerek çökertmek kısa vadede bir kaos yaratma, uzun vadede otoriter kontrolü pekiştirme ve hatta artırma ve iç politikada radikal değişiklikler yapma gibi stratejik amaçlara hizmet ediyor olabilir. Okuduğum kaynaklarda bu tür stratejilerin tarihte çeşitli otoriter rejimler tarafından kullanıldığından bahsediliyor. Peşi sıra gelen büyük toplumsal ve politik değişimlerden de bahsediliyor. Anlaşılan orta sınıfı yıkmak ve baştan kurmaya çalışmak, kimileri için kâğıt üzerinde okunduğu kadar parlak ve şık görünebiliyor.

Gazeteci Naomi Klein Şok Doktrini isimli kitabında krizlerin radikal sosyal ve ekonomik değişimler için bir fırsat olarak kullanılmasını tartışmış. Ekonomik sıkıntı dönemlerinde diyor, halk temel ihtiyaçlara odaklanır bu da politik muhalefeti zayıflatabilir. Ayrıca diyor, iktidar kriz yönetimi gerekçesiyle olağanüstü yetkiler alabilir. Güvenlik endişeleri artacağı için baskıcı politikalar meşru hale gelebilir, diyor.

Hele bir de arada ama daha yüksek sesle, istersek Anayasa’yı birinci maddeden son maddesine kadar değiştiririz diye sesler çıkıyorsa…

Biz bahçeye kurulu mütevazı sofrayı kaldırmamakta ısrarcıyız. Örgütlenmelerinin önü kesilmiş işçi ve emekçilerle aynı masada… İnadına.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi