Kaya Türkmen
23 yılın muhasebesi
Yıl sonlarında muhasebe yapmak adettir. Ama muhasebeyi 2025 yılıyla sınırlı tutmak genel tabloyu göstermez. Filmin sadece bir karesini gösterir ve eksik kalır. Ben 23 yılın muhasebesini yapmak taraftarıyım.
23 yılın sonunda ilk bakışta görülen, memleketi nasıl “normal” olmaktan çıkarıp sürekli bir olağanüstülük hâline mahkûm ettikleri. Her alanı tek merkezden yönetilen bir düzene çevirdiler. Denetim mekanizmalarını budadılar. Liyakati, kurumu, kuralı, ölçüyü “engel” saydılar.
Ve sonuçta yorgun, güvensiz, yoksul, birbirine kuşkuyla bakan bir toplum yarattılar.
Adalet… Eskiden “yargı yavaş” derdik, “iş yükü fazla” derdik. Şimdi tartıştığımız şey daha temel. Yargı bağımsız mı? Masumiyet karinesi geçerli mi? “Kirlenmeme hakkı” diye bir ilke kaldı mı? Tutuklama bir ceza yöntemi olarak kullanılıyor. İddia hükmün yerine geçti. Yandaş gazeteci hâkimden önce ilan ediyor kararı. İnsanların itibarı bir gecede zedeleniyor. Düşünce, yazı, sosyal medya paylaşımı kolayca hedefe konabiliyor. Gazeteci, akademisyen, öğrenci kendini bir anda sanık koltuğunda bulabiliyor.
Siyaset ve demokrasi… Sandık var, ama sandığın etrafındaki oyun alanı daraltıldı. Muhalefeti “gayrimeşru” göstermeye dönük hamleler eksik olmuyor. Rakibi şeytanlaştıran, çoğu zaman iftira dolu propaganda sıradanlaştı. Devletin resmi organları parti vitrini gibi kullanılıyor. Medyadan tek ses çıksın isteniyor. Sivil toplum baskılanıyor. Meclis konuşuyor, ama karar çoğu kez başka yerde alınıyor. Kurumlar var, ama iradeleri yok. Devlet, tüm yurttaşların devleti olmaktan çıkıp “onların devleti” hissi yayıyor. Eşit yurttaşlık duygusu zedeleniyor.
Eğitim… Bilimsel zeminden çekip dinselleştirdiler. Müfredata ideolojilerine göre şekil verdiler. Tarikat ve cemaatler okula sokuldu. ÇEDES gibi programlarla pedagojinin yerini telkin aldı. Bakanlar değiştikçe sistem de sil baştan edildi. Sınav rejimleri, yönetmelikler, programlar durmadan değişti. Bir yandan yüzbinlerce öğretmen yetiştirdiler, öte yandan atama yapmayıp okulları ücretli, güvencesiz emekle döndürdüler. Barınma krizi, fahiş kiralar, yurt yetersizliği, staj adı altında ucuz emek, diplomanın değersizleşmesi sorunları da eklenince, eşitsizlik büyüdü, gençlerin umudu azaldı.
Sağlık… “Şehir hastanesi” diye parlatılan dev kompleksler, bütçe için birer karadelik. Şehirlerin dışına kurulan bu yapılar, kira ve garanti yükleriyle kamu kaynaklarını yutuyor. Binalar büyüdü ama hizmet insanileşmedi. Hekimin hastasını tanıması değil, bakacağı hasta sayısı öncelendi. Buna rağmen randevular aylar sonrasına veriliyor. Bir MR için, bir tetkik için haftalar, aylar beklemek sıradanlaştı. Performans baskısı hekimi de hemşireyi de tüketiyor. Muayene süreleri kısalıyor, nitelik eriyor.
Tarım… Böylesine geniş ve verimli toprakları olan bir ülkenin sofrada bu kadar pahalıya mahkûm edilmesi yanlış siyasi tercihlerin sonucu. Çiftçi borçla dönüyor. Girdi maliyetleri artıyor. Planlama zayıf. Köy boşalıyor. Çevrede de bilanço berbat. Dere yatağına beton, sanayi atığı. Ormana maden. Kıyıya rant. Uzun vadeli koruma yerine kısa vadeli kazanç.
Ekonomi… Muhasebenin en ağır kalemi burada. “Faiz neden, enflasyon sonuç” saplantısı, döviz kurundaki artışı durdurmak amacıyla devreye alınan Kur Korumalı Mevduat sistemi gibi Zihni Sinir projeleri dar gelirlinin omuzlarındaki yükü her gün biraz daha fazla ağırlaştırdı. Emeğin payı küçülürken rantın payı büyüdü. Gelir adaletsizliği derinleşti. Ücretli, emekli, küçük esnaf sürekli kemer sıkarken ihaleler, ayrıcalıklar, imtiyazlar aynı çevrelerde dönüyor. Dolaylı vergilerin toplam içindeki payının yüksekliği vergi adaletini ortadan kaldırıyor. İsraf “itibar” diye pazarlanıyor. İnsanlar hesap yapmaktan yaşamayı unuttu. Market arabası, kira, fatura, okul masrafı. Her ay bir “hayatta kalma bütçesi.” Ev almak, araba almak, seyahat etmek hayal. Borçlanmak rutin.
Dış politika… Başlangıçta dile getirilen AB ile entegrasyonu hadefleyen bir bölgesel güç olma vaadi, zamanla ideolojik savrulmayla, kişiselleşmiş karar alma ve ekonomik zorunluluklarla yapılan zikzaklar içinde büyük ölçüde buharlaştı. Diplomasi, kurumsal aklın işi olmaktan çıkıp iç siyasetin günlük malzemesine dönüştürüldü. Bugün elde kalan, sınır ötesinde fiilî askerî varlıkla tutulan etki alanları ve savunma sanayii kazanımlarına karşılık, zayıflamış kurumlar, yıpranmış ittifak ilişkileri, öngörülemezlik, güven kaybı, ağır bir mülteci dosyası ve itibar sorunu.
Ve belki de en ağır bilanço ahlaki çöküş. Dil kabalaştı, hakaret sıradanlaştı. “Bizden” olanın suçu görmezden gelinirken “öteki”nin nefes alması bile suç sayıldı. Yandaşlık sadece AKP seçmenini değil, müteahhitleri, ihale düzenini, medya ağlarını, tarikat ve cemaat ilişkilerini, kamu kadrolarını kapsayan bir sisteme dönüştü. Vatandaşın adil bir ülkede yaşadığına dair inancı uçup gitti.
Akape, ülkeyi yoksullaştırmakla kalmadı. Vatandaşın yaşama sevincini de çaldı. İnsanlar geleceği planlamıyor, günü kurtarıyor. Gülmeyi unutuyor, susmayı öğreniyor.
23 yılın muhasebesini çay-simit hesabıyla yapınca sonuç “çok kötü” çıkıyor.
Vicdanla yapınca “berbat”.
Yeni yılınız kutlu olsun.