28.075

2026 yılında geçerli olacak asgari ücret 28.075 TL olarak tespit edildi.

Açıklanan rakam sadece bir ücret değil. Açıklanan bu ülkede çalışan milyonlarca insanın hangi hayatı hak ettiğine dair verilen siyasi karar. Bu karar, ekonomik bir zorunluluğun değil, açık bir tercihin sonucu. Ve bu tercih, emeği değil, yoksulluğun yönetilmesini esas alıyor.

Bugün Türkiye’de açlık sınırı 30 bin liraya dayanmış durumda. Dört kişilik bir hanenin yoksulluk sınırı ise Kasım sonu itibariyle 97.159 TL. Düşünün ki aile fertlerinin üçü asgari ücret alsa yine yoksulluktan yırtamıyorlar.

Bu çıplak tabloya rağmen asgari ücret, tarihimizde ilk kez olarak açlık sınırının bile altında belirlendi. Bu durum, çalışmanın bundan böyle karın doyurmayacağı anlamına geliyor. Bunun adı ne büyümedir, ne kalkınma, ne de enflasyonla mücadele. Bunun adı insan haysiyetinin devlet eliyle aşağı çekilmesidir.

Çalışma Bakanı asgari ücretin yetersizliğini eleştiren muhalefeti popülizmle suçluyor. “Bu parayla geçinilmez” demek, “İnsanımız aç” demek popülizm Bakana göre.

İnsan onuru, yalnızca nefes alıp vermekten ibaret değildir Bakan bey. İnsan haysiyeti, barınabilmek, beslenebilmek, çocuğunu okula aç göndermemek, ay sonunu borç ve utanç duygusuyla değil emeğinin karşılığıyla kapatabilmektir. Bugün asgari ücret, bu temel eşiğin bile altında. Mesele “asgari ücret kaç lira oldu” meselesi değil, insana hangi yaşamın reva görüldüğü meselesidir.

İktidarın yıllardır tekrar ettiği “çalışanlarımızı enflasyona ezdirmeyeceğiz” sözü ise artık bir temenni değil, açık bir yalan. Kuyruklusundan bir koca yalan.

Çünkü asgari ücretlinin yaşadığı enflasyon, TÜİK tablolarında anlatılan ortalama enflasyon değil. Asgari ücretlinin harcama örüntüsü bellidir: gıda, kira, ulaşım ve enerji. Bu kalemlerdeki artış oranları, açıklanan genel enflasyonun çok üzerinde. Pazarda hissedilen fiyat artışıyla basın toplantılarında okunan oranlar arasında uçurum var. Bu uçurumu bilmemek mümkün değildir. Bilip de yok saymak ise bilinçli bir siyasal tercihtir. Kötülüktür. Vicdansızlıktır.

Asgari ücretli için enflasyon, eriyen maaş, boşalan buzdolabıdır. Kira günü basan kâbustur. Çocuğun beslenme çantasından eksilen elmadır. Kısılan kombi, söndürülen ampuldür. Dostlarla buluşup da bir bardak içilemeyen çaydır.

Bu gerçeği görmezden gelen her açıklama, vicdanî bir körlüktür. Gaddarlıktır.

Düzeni böyle kurdu bu iktidar.

Çünkü iktidar, uzun süredir emeği değil, varlığı koruyan bir çizgide ısrar ediyor. Servet artışları sorgulanmıyor, rant gelirlerine dokunulmuyor, büyük kazançlar kutsanıyor. Ama sabit gelirli, dolaylı vergilerle, zamlarla, hayat pahalılığıyla sürekli eziliyor.

Vergi sistemi adaletsiz,

Gelir dağılımı bozuk,

Yük paylaşımı tek taraflı…

Bu tablo bir “kriz sonucu” değil; bilinçli bir sınıfsal tercihtir.

Bir ülkede tam zamanlı çalışan insanlar yoksulluk sınırının bu kadar altına itilmişse, sorun verimlilik değildir. Sorun, emeğin değersizleştirilmesidir. Bir ülkede insanlar çalıştıkları halde yoksul kalıyorsa, mesele bütçe dengesi değil, adalet mekanizmasının çöküşüdür.

28.075 TL, bu açıdan sadece yetersiz bir ücret değil. Bu rakam, iktidarın emeğe biçtiği değerin, insana reva gördüğü hayatın ve vicdanla arasına koyduğu mesafenin somut ifadesi. İnsan haysiyetini, “makro dengeler” bahanesiyle pazarlık konusu yapan bir anlayışın ürünü.

Şunu artık açıkça söylemek gerekiyor:

Asgari ücreti açlık sınırının altında tutmak, sadece ekonomik bir beceriksizlik değil, ahlaki bir sorumluluk ihlalidir. İnsanları çalışarak yoksul kalmaya mahkûm eden bir düzeni, hiçbir büyüme rakamı, hiçbir istatistik makyajı meşrulaştıramaz.

Çünkü vicdan, ayarlanabilir bir parametre değildir.

İnsan haysiyeti, bütçe kalemi değildir.

Ve yoksulluk, kader değil; bilerek alınmış kararların sonucudur.

28.075 lira, iktidarın bu kararların altına attığı imzadır.

28.075 lira devlet eliyle yoksulluk, devlet eliyle vicdansızlıktır.

Saray üstüne saray yaptıranlardan, uçak filolarıyla gezenlerden, lüks araçlardan inmeyenlerden, “İtibardan tasarruf olmaz” diyenlerden, “Porsiyonları küçültün” öğüdü verenlerden, Monaco’dan ıstakoz fotoğrafı paylaşanlardan, “helal” parayla aldıklarını iddia ettikleri 27 yıllık asgari ücret değerinde kol saati takanlardan, ahaliyi Erciyes’e kayak tatiline çağıranlardan, “Kuru ekmek yiyorlarsa demek ki aç değiller” diyebilenlerden empati beklemek abesle iştigaldir.

28.075 lira bu iktidarın vatandaşa biçtiği değerdir.

“Ben daha fazla etmem ki zaten” diyenler Akapeye oy vermeye devam edebilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi