AKP’nin korkusu; Gençler…

AKP’nin son dönemde gençlere yönelik organizasyonları dikkat çekiyor. Geçtiğimiz haftaki yazımızda “Gençlik Festivali” üstünde durmuştuk. Tabii AKP’nin çalışmaları sadece bununla sınırlı değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katılımıyla ve “Gençlik Buluşmaları” başlığı altında her ilde etkinlikler düzenleniyor. Aralarında TÜGVA tarafından düzenlenenleri de var. İşin içinde TÜGVA’nın olması demek, yine kısıtlı azınlığı kapsayan etkinlik olduğu anlamına geliyor. Her neyse, bu toplantılarda öyle gençliğin özlem duyduğu bir özgürlük ortamı maalesef olamıyor. Bir yandan malumunuz, sahnede Erdoğan varsa sorular da belli cevaplar da... Ve herkes haddini bilmek mecburiyetinde... Bir yandan da; Süleyman Demirel’in, üniversite gençliği tarafından köşeye sıkıştırıldığı videolar sosyal medyada dönmekte ve gençlik geçmişte başka bir Türkiye olduğunu kolaylıkla öğrenirken bunu yaşamak istemekte...

Erdoğan’ın siyasi imajı eleştiri kabul edemeyecek kadar koruma altında... Senelerdir hiçbir muhalif liderle ve herhangi bir muarızı ile karşı karşıya gelmedi. Gazeteciler deseniz baştan tembihli ve Erdoğan’ın cevaplarını soruluyorlar. Oysa gençlik eğilmek değil bağ kurmak istiyor. Deyim yerinde ise bir yandan severken diğer yandan da didişmek istiyor. Hülasa karşısında eğileceği bir devlet büyüğü değil, samimi ölçekte “ağabey” diyebileceği bir profil görmek istiyor. Günümüz konjonktüründe dokunulmazlık zırhı devlet adamının kibrinin yapı taşı oldu ve ulaşılır olmak irtifa kaybettiklerini hissettiriyor. Hâlen cezaevinde tutulan gençlerin durumu dikkate alındığında “Kral çıplak!” demek yürek isterken, “Padişahım, çok yaşa!” diyen vatandaş profili muktedirler nezdinde değer görüyor.

19 Mart Operasyonu sonrasındaki halk hareketlerinde gençlerin rolü ve varlığı üstünde ciddiyetle durulmalı… Zira Türkiye’nin siyasi resmini belirleyecek kitleler gümbür gümbür geliyor. İktidarın hoşuna gitmese de mottoları “Erdoğansız Türkiye”. Yeni bir şey de değil esasen. Ama ilk defa Erdoğan’ın karşısına koyabildikleri ve bağ kurabildikleri bir lider profili olduğu için seslerini yükseltiyorlar. Bu noktaya nasıl gelindiğini hatırlayalım. 2019 belediye seçimlerinde “Ekrem Abi” afişleri her yeri süslüyordu. Ve o dönemde İmamoğlu’nun seçim kampanyasının parçası olan “İstanbul Gönüllüleri” hareketinin kahir ekseriyetini gençler oluşturuyordu. Üst üste gelen siyasi başarılar ve kazanılan seçimler bu bağı zayıflatmadı. Aksine daha da güçlendirdi ve “İçimizden birileri de başarabiliyormuş” algısını yarattı. Korkusuzca sokaklara çıkan, isyan eden ve hesap soran genç kitlenin motivasyonu da işte bu algıdır.

Bu motivasyon iktidarı korkutuyor. İktidarın, korkuya korkuyla karşılık verme stratejisi ise başlı başına bir felaket… Yasaklamak, hapsetmek, susturmaya çalışmak gençliği korkutmuyor bilakis isyanı körüklüyor, safları sıklaştırıyor ve direniş ateşini körüklüyor. Yeni tip gençlik hareketi doğuyor. 70’lerin ve 80’lerin ideolojik temeli olan örgütlü gençlik hareketleri günümüzde ideolojik rabıtadan azade serkeş ruhlarla tezahür ediyor. Bu başkaldırının alt metninde de gittikçe yükselen değişim arzusu var. Yakın tarihte buna benzer bir heyecan dalgası iktidar yanlısı gençlikte vardı ve daha sonra bunun adını AK Gençlik koydular. Gelgelelim zaman içinde öyle bir bozulma ve dejenerasyon meydana geldi ki bu hareket toplumun geneli nezdinde antipatik bir özneye dönüştü. Pudracısı, kripto paracısı, hızla zenginleşen cemaat mensubu örnekleri topyekûn bu imajın üstüne yapıştı.

İktidar destekçisi bazıları bu durumun fazlasıyla farkında… Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, geçtiğimiz haftaki yazılarından birisini şöyle bitiriyor; “Alarm zilleri çalıyor! Gençliğini kaybedenlerin geleceklerini kaybetmeleri mukadderdir. Hem fiili darbe hem de zihni darbe için gerekli önlemleri acilen almalı, bunun için de günü kurtaracak çerçöp işlerle uğraşmak yerine geleceği kurtaracak uzun soluklu büyük işlere imza atmanın yollarını araştırmalıyız.” Tespitler doğru olmasına doğru da bunun için önerdiği çözüm yöntemleri yanlış. Kendisi, diriliş ruhunun anahtarını İslamiyet’te görüyor. Halbuki bugüne gelmelerinin ve gençliği kaybetmelerinin ana nedenlerinden birisi bu anlayıştır. Konunun İslam’ın felsefesi ile bir ilgisi elbette yok. Varsa da bunu tahlil edebilecek yetkinlikte olmayabiliriz. Sadece gelinen noktanın, İslam’ın siyasallaştırılıp gençliğe ve topluma dikte edilmeye çalışılmasının eseri olduğunu görmek istemiyorlar. İktidar süreleri boyunca gençliğin dini değerlerden uzaklaşmasını da Batı’ya mal ederek kendilerini rahatlatıyorlar.

Bu noktadan geriye dönmeleri ve yeniden bir kitle hareketi olabilmeleri çok zor. Gençliği peşlerine takmaları ise neredeyse imkânsız... Zira ne anlatacak hikâyeleri kaldı ne de inanacak saflıkta bir genç nüfus…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Boray Acar Arşivi