Mehmet Şandır

Mehmet Şandır

Aldatmanın yeni adı: Algı yönetimi

Seçim süreci ilerliyor… Son düzlüğe ulaştık.

Cumurbaşkanı adayları netleşti, siyasi partiler milletvekili adaylarını tanıttılar ve seçim beyannamelerini açıkladılar. Sıra bizde; toplumda, seçmende; sürecin sonunda sandıkta vereceğimiz OY’larla ülkeyi yönetecek olan siyasi kadroya ve siyaset programına karar vereceğiz. 

Yaklaşık bir ay süresince siyaset sahnesinde bir gölge oyunu seyredeceğiz. Olguyu algı ile gizleme yarışı; şapkadan daha büyük tavşan çıkarma oyunu. Bu oyunu kim başarı ile oynarsa toplumu kim ikna eder inandırırsa/kandırırsa, kim daha çok verirse, vadederse o kazanacak. 

Sonuca itiraz hakkımız yok…

Belki 5 yıl sonra; fırsat verirlerse telafi imkanı olabilir…

İstisna aktinde kandırılmış olmak mazeret değildir; müddebir tüccar olmak sorumluluğu imza sahibine aittir. Yani artık sorumluluk üzerimizdedir. “Söz ve karar milletindir, artık yeter” diyebilmek için çok dikkatli olmak durumundayız.

Yaklaşık 65 milyon insanın; kronikleşmiş sorunlar içinde kıvranan ve bir belirsizlik sarmalında “Daha kötü olur ha!” diye korkutulan 65 milyon seçmenin katılacağı bu oyunda sonuç, milli irade; milletin iradesi olsa da ve demokrasinin gereği, hukukun gereği, Anayasa’nın gereği uyulması zorunlu bir hüküm olsa da unutmayalım ki bu, bir oyun olmanın çok ötesinde geleceğimizi belirleyecek bir kader yazgısı olacaktır. Yani tarih yazacağız. 

Ancak, “tekrarı yok bunun…”

Sorumluluk, öncelikle aydınların üzerindedir.

AKP’nin hazırladığı Türkiye Yüzyılı Vizyon Belgesi’ni ve seçim beyannamesinin özetini okudum, Sayın Cumurbaşkanı’nın sunuş konuşmalarını dinledim. Millet İttifakı’nın bir seçim beyannamesi veya hükümet programı mahiyetinde hazırlanan iktidar olduğunda yapacağı işleri, temel yaklaşımlarını ve önceliklerini 2300’den fazla başlıkta tadat eylediği 230 sayfa uzunluğundaki Ortak Politikalar Mutabakat Metni’ni de okumaya çalıştım. 

“Yok, aslında birbirinizden farkınız” duygusuna kapıldım. 

Her iki siyaset belgesinin iki temel eksiği/yanlışı bulunmaktadır.

Her iki belgenin de bir öznesi yok, referans değeri yok, nirengi noktası yok ve her şeyden de önemlisi devletçi bir yaklaşımla hazırlanmış; devleti korumayı ve yüceltmeyi hedeflemiş; insan ve toplum/vatandaş programın merkezinde değil, öznesi değil, yüceltilmesi hedef değil; devlet büyürse insan/toplum kalkınır görüşü hâkim. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” özdeyişi devletin geleceğini kurtarmak için kullanılmış. 

“Cumhuriyetimizin ikinci yüz yılında güçlü, özgürlükçü, demokratik, adil bir sistem inşa etmeyi; kamu yönetimini liyakat, hukuka uygunluk ve şeffaflık ilkelerine göre vatandaş odaklı bir biçimde yapılandırmayı amaçlıyoruz” cümlesindeki vatandaş, özne değil nesnel bir varlıktır. 

Türkiye’de devlet öncelikli/merkezli siyaset anlayışının kültürel ve dini temelleri vardır. Türk milletinin geleneğinde/genetiğinde “devlet” kutsaldır ve varoluşun teminatıdır. Bu anlayış, bir yıkılış sonrasında milli mücadele ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinde ideolojik bir anlam kazanmış ve güçlenerek devam etmiştir. Devleti korumak, büyütmek, güçlendirmek; “lider ülke Türkiye” yapmak veya “muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkarmak” temel amaç olmuş hatta milliyetçilik tanımına dönüşmüştür. Böyle bir Türkiye’nin (sözde) eşit vatandaşları olarak refah içinde ve mutlu olacağımız iddia edilmiştir. 

İnsan merkezli kalkınma; yani insanı, bireyi daha çok özgürleştirerek şahsiyetini güçlendirmeyi, özgüvenini artırmayı, maddi-manevi varlığını geliştirmeyi, hukukun üstünlüğü güvencesi altında yaşam standardını yükseltmeyi, meselenin merkezine alan bir siyasi program bugüne kadar lafı çok söylense de maalesef uygulanmamıştır. Büyüme ile kalkınma/gelişmişlik arasındaki fark önemsenmemiştir. Bu sebeple Türkiye, ekonomik büyüklük endeksinde dünyada ilk yirminin içinde gösterilirken BM İnsani Gelişmişlik Endeksinde 66 ülke içinde 48. sırada yer almaktadır. İnsanı, bireyi, vatandaşı programının merkezine almayan bir siyaset anlayışı ile yönetilen Türkiye’nin güçlü olması bugüne kadar mümkün olmadı, bundan sonra da mümkün olmayacaktır. 

Ne yazık ki her iki ittifakın da siyaset anlayışı ve programında bu yanlış devam ettirilmiş; olguyu algı ile gizlemek kurnazlığı sergilenmiştir.

Ayrıca açıklanan beyannamelerin öznesi yoktur. Özellikle Millet İttifakı’nın Ortak Mutabakat Belgesi’nde Türk milleti yok, Atatürk yok, Türkiye Cumhuriyeti yok, Türkçe yok, Türk kültürü yok… Bu değerler, metnin hiçbir yerinde özel isim olarak kullanılmadığı gibi yapılan tespit ve tekliflerin öznesi olarak da hiç düşünülmemiş,  Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş felsefesi, kuruluş hukuku ve kurucuların ilkeleri referans alınmamıştır.

BENCE

Öznesi olmayan cümlenin yüklemi hiçbir anlam ifade etmez. 

Türk milleti kimliği, Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran halkın adı olarak Türkiye’nin öznesidir. Devlet, milletin örgütlü gücü olarak yüklemidir. Türk milleti kimliğini kabul etmeyenlerle yapılan seçim ittifakını ahlaki ve meşru kabul edemeyiz.

Türk milleti bu seçimlerde samimiyete OY verecektir. 

Algı ile olguyu saklayamazsınız!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Şandır Arşivi