Pelin Batu
Alman Modernizminin Musikisi: Alma Mahler-Werfel
Geçenlerde Lou Andreas Salome’yi Torino’da anlatıp yazarken aslında Nietzsche’yi de anıyordum. Zavallı Nietzsche orada müthiş bir verimlilik patlaması yaşayıp dört önemli eserini harıl harıl yazarken bir atın boynuna sarılıp atın kulağına bir şeyler fısıldadıktan sonra konuşamaz hale gelip önce Basel ardından cadı annesi ve kız kardeşinin yanına getirilmiştir. O baş yapıtlardan biri Nietzsche’nin Wagner’e karşı kaleme aldığı “Nietzsche Contra Wagner” denemesidir. Nietzsche çağdaşı bir müzisyene karşı bir polemik kaleme alırken Viyana’da genç bir kadın besteler yapıp onun eserlerini okuyordur.
O da tıpkı Salome gibi bir ilham perisiydi; biyografi yazarı Karen Monson’un ‘Dahilerin Esin Perisi’ başlığıyla tarif ettiği gibi, akıllı ve ete kemiğe bürünmüş bir esin kaynağı olarak anılıyordu.
Alma da Salome gibi çağının belki de en büyük bestekârının ve sonrasında da mimarının eşi olmuş, çağının en önemli ressamlarının ve şairlerinin de sevgilisi olmuştur. Tıpkı Salome gibi küçük prensleri kendine aşık eden güzel bir gülden çok daha fazlasıdır. Ama biz hep yaptığımız üzere onu Mahler, Gropius, Kokoschka ve sonunda da Werfel ile anar, devlerin arkasında duran bir gölgeye indirgeriz. Oysa ki o çok daha fazlasıdır. Bugün sadece 17 bestesi bize kaldı, ama fin de siecle Viyana’sı, kültürel hayatı ve İkinci Dünya Savaşı sırasında Schoenberg, Alban Berg, Benjamin Britten ve Bernstein gibi müzik dünyasının devlerini bir araya getirdiği salonunda sanat dünyasındaki en önemli figürlerden biriydi.
8 YAŞINDA BESTE YAPMAYA BAŞLAMIŞTI
Mezar taşına Alma Mahler-Werfel olarak kazınan Alma Margaretha Maria Schindler, 31 Ağustos 1879 yılında, Avusturya Macaristan İmparatorluğunun ve veliaht prensi Rudolf’un favori ressamlarından Emil Jakob Schindler’in kızı olarak Viyana’da sanatın içine doğdu. Babasının rüyamsı peyzaj tabloları vardı. Annesi Anna Sofie Anna Bergen ise Hamburg’da doğmuş ve Viyana’ya gelip sahnelerde sopranoluk yapmış bir müzisyendi. Alma’nın günlüklerinden anladığımız üzere daha 8 yaşındayken kendi bestelerini yapmaya başlamıştı. Piyanist Josef Labor’dan piyano dersleri almanın ötesinde entelektüel olarak pek çok kitap da aldı (ileride en değer verdiği kitapları babasının ona getirdiği beşikte sergileyecekti). Evleri tam bir parti ortamıydı, çocukluğunda zamanın en önemli bestekârlarından biri sayılan ve müthiş bir piyanist olan Liszt gibileri evlerine girip çıkıyordu. Klimt’ten ilk başlarda etkilenmiş ama ikili hayatlarının sonuna kadar iyi arkadaş olmuştur. Babasını erken yaşta kaybettikten sonra Klimt’le beraber Viyana ekolünün önemli ressamlarından Carl Moll üvey babası olmuştur. (Carl Moll babasının öğrencisidir ve ileriki yıllarda azılı bir Nazi taraftarı olup babasının resimlerini ve Alma’nın ailesine ait Munch’ü almış, Kızılordu’nun Nazi illetini sonlandırmak için Alman topraklarına girdiği sırada da intihar etmiştir) Daha sonra Alexander Zemlinsky’nin öğrencisi olan Alma, Modernizm’den nemalanıp Alman şiirlerini bestelemeye başladı. Hocası Zemlinsky ile gizlice aşk yaşamaya başladılar ama Oliver Hilmes’in biyografisine göre onunla evlenmenin dünyaya kısa, dejenere Yahudi çocukları getirmek olduğunu da düşünüyordu. 1900 yılında bu inişli çıkışlı hoca/sevgili ilişkisi devam ederken Alma kendisinden 19 yaş büyük olan Gustav Mahler ile bir partide tanışıp onunla gizlice nişanlandı. Bir ay sonra hocasına ve ardından dünyaya bu nişan beyan edildi. Çok geçmeden Mahler ile evlendi ve iki tane kızları oldu. Bir ilişkiyi sonlandırmadan diğerine başlama trendi hayatının sonuna kadar devam edecekti.
MAHLER, KARISINA BESTE YAPMAYI YASAKLIYOR
Alma ve Mahler’le ilgili her şey gayet güzel tasvir edilir- İki bestekar ve musiki aşığı birbirini bulmuş, birbirinden ilham almıştır. Mahler çağının en önemli, çığır açıcı yaratıcılarından biri sayılıyordur. Fakat bu güzellik daha sonra Einstein’ın karısına yazdığı korkunç mektubu andıran 19 Aralık 1901’de kaleme alınmış bir name yüzünden gölgelenmiştir. Araştırmacıların tartıştığı işbu mektupta Mahler karısına beste yapmasını yasaklıyordur. Bu yasak Alma’nın kendini ev işlerine ve kocasının bir nevi asistanlığına soyunmasına sebep verir. Kızları Maria Anna 1907 yılında öldükten sonra Alma ciddi bir depresyona girer ve o zamanlarda genç ve umut vaat eden, daha sonraları Bauhaus’u kuran Walter Gropius ile bir kaplıcada tanışıp ilişki yaşamaya başlar. Mahler, evliliğini kurtarmak için Freud’a başvurur. Bundan sonra Mahler ne hikmetse (!) karısının bestekârlığını pek desteklemeye başlar. Daha evvel ona müziğini küçümseyip beste yapmasını yasaklayan adam gitmiş, onun yazdıklarını kendi bestelerini yayımlayan yayınevinden çıkartmaktan tut, editörlüğünü yapmaya kadar pek çok konuda destek vermiştir. Bu dönemde Alma’nın bestelerinden mürekkep üç kısa ama güçlü şarkı kitabı yayımlanır. Fakat sonunda ideal kıvama gelen evlilikleri Mahler’in kalbine yenik düşer. 1911’de vefat ettiğinde Alma 32 yaşındadır. Hemen Gropius’a koşmaz.
AŞKINDAN ÇILDIRAN OSCAR KOKOSCHKA
Onun yerine 1912-14 yılları arasında Avusturyalı ressam, şair ve oyun yazar Oscar Kokoschka ile tam anlamıyla fırtınalı bir ilişkiye girer. Bu fırtınayı günümüzde Basel’de bulunan Kokoschka’nın Fırtına isimli Alma’lı tablosundan görebiliriz. O sıralarda yirmili yaşlarında olan ekspresyonist, deli dolu Oscar’a göre Alma iyi bir aileden gelen, zengin ve Mahler’in “iyi eşi” olarak nam salmıştır. Bir akşam yemeği partisinde tanışan ikili yıldırım aşkına kapılır, Oscar, “hayallerimin kadınını buldum” der. Ve fakat ilişkileri volkaniktir. Oscar çok kıskançtır ve bir süre sonra insanların içinde kavga edip, barışıp yine kavga ederler. Bu sırada Oscar, Alma’yı obsesif bir şekilde resmeder. Alma ilişkilerini “vahşi, hassas ve tamamen çılgın” olarak niteleyecektir. Alma 1913’te hamile kalır ama bu deliliğin içine bir çocuk getirmek istemediği için kürtaj olur. Oscar, herkesin aşık olduğu ve Viyana’nın en güzel kadını olarak adlandırılan Alma’yı kaldıramaz. Birinci Dünya Savaşı çıktığında ise orduya yazılır ve cephede ağır yaralanır. Bu esnada Alma ondan ayrılıp 1915’te Gropius ile evlenir. Bu Oscar’ı çıldırtır böylece daha sonra bir filme konu olacak çok tuhaf bir şey yapar. Hermine Moos isimli bir oyuncak bebek ustasına insan boyutlarında tıpatıp Alma’ya benzeyen bir kadın bebeği yaptırır ve bu devasa bebeği 1919’dan itibaren gittiği kafelere, partilere, tiyatrolara götürmeye başlar. Sonunda dayanamaz, Dresden’de verdiği bir bahçe partisinde bebeğin kafasını teatral bir şekilde keser. Kan niyetine kırmızı şarap kullanır! Alma tüm bu olanları izleyip yoluna gayet umarsız bir şekilde devam etmiştir.
NAZİLERDEN KAÇIŞ
Hayranı olduğum Bauhaus ekolünün kurucusu olan Gropius ile ilk evvel Manon adlı bir kızları olur. Kızcağız 18 yaşında öldüğünde Alban Berg ona adadığı bir keman konçertosu armağan edecektir. Gropius 1918’de oğlunun dünya geldiğini sanar ama aslında kendisi de cephedeyken Alma adaşı Kafka gibi Çek Yahudi’si olan yazar Franz Werfel ile birlikte olmaya başlamıştır, oğlan da ondandır. Oğulları 10 aylıkken vefat eder, savaşın bitiminde de Gropius’dan boşanır. Boşanmadan sonra Werfel ile beraber yaşarlar ama 1929’a kadar evlenmezler. Sonunda aradığı dengeyi bulmuştur. Ama bir sorun vardır, Werfel Yahudi’dir ve kendisi gibi Alman ve Katolik olan Naziler yükseliştedir. 1938’de Alma ve Werfel önce Fransa’ya kaçarlar. Marsilya’da pek çok sürgün gibi Amerika’ya kaçmak için sıra beklerler. “Emergency Rescue Committee” adında özel bir Amerikan sivil toplum komitesi bu dönemde ünlü sanatçıları ve entelektüelleri Nazilerin elinden kaçırma misyonuyla Alma ve Werfel’in Alman kuklası Vichy jandarması/polisinin elinden kaçmasına yardım eder. İkili Pirene Dağlarından yürüyerek İspanya’ya geçer, oradan da Portekiz’e kaçarlar. Sonunda 1940’ta New York şehrine ulaşırlar.
AMERİKA GÜNLERİ
Alma’nın bundan sonraki hayatı Amerikan kültürel hayatına damga vuracaktır. Ünlü salonu zamanın en önemli bestekârları ve yazarları tarafından ziyaret edilir. Werfel’in yazdığı kitaplar (mesela The Song of Bernadette) Amerika’da tanınmasının önünü açar. Los Angeles ve New York’ta geçen hayatları 50 yıl önce kaybettiği Mahler’in müziği ve kişiliği hakkında en önemli kaynak kabul edilir. Gerçi bu günümüzde sorgulanır ve Alma güvenilir bulunmaz. Alma Mahler-Werfel 11 Aralık 1964’te New York’taki üç katlı müze gibi evinde vefat ettikten sonra naaşı Viyana’ya taşınır. Kızı Manon Gropius’la beraber ebedi istirahatine yatırıldığı yerin az ötesinde Gustav Mahler yatıyordur. Alma’nın hayatı daha sonraları çok ilgi çekmiş, pek çok esere ilham vermeye devam etmiştir. Şu bir gerçektir ki Salome nasıl bir nesil önce onca dehanın ilham perisi olmuşsa bir sonraki jenerasyon için Alma Mahler de Germen Modernizm akımının ilhamı ve akıl hocası rolünü kapmıştır. Kendi eserleri gölgede kalmış olsa da o güzide 17 bestesini hala dinleyebiliriz.