Bahattin Yücel

Bahattin Yücel

Bir çağrının ardından

MHP liderinin birdenbire kamuoyuna yansıyan beklenmedik çağrısı siyasetin gündeminde üst sıralardaki yerini koruyor. CHP Genel Başkanının açıklamasıyla yeni bir boyut kazanan bu gelişmenin, bir yıl önce başladığı ve ayrıntılı bir halkla ilişkiler tasarımı olduğu anlaşılıyor.

MHP liderinin sağlığına ilişkin söylentilerin yoğunlaştığı bu süreçte, çok farklı düşünen siyasetçilerle bir araya gelmediği ancak onlara telefonla ulaştığı haberleri alınıyor. Açıklamalar, tarafların mutlu olduklarına ilişkin. Ülkede 40 yılı aşkın süren terörün durmasının ne denli önemli olduğu ortada. Ancak iktidarın bir adım geride kalmaya özen gösteren büyük ortağının, inisiyatifi MHP liderine bıraktığı gözlerden kaçmıyor.

Çağrı Suriye’de; Rusya’nın Esad yönetiminden desteğini aniden çekmesiyle iktidara gelen, HTŞ ‘nin harekete geçmesinden kısa bir süre önce yapıldı. Mecliste konuşmayı da öneren bu davetin, Bölgedeki son gelişmelerden bağımsız olduğunu düşünmek aşırı iyimserlikle açıklanabilir

Son birkaç gün içinde ABD-Ukrayna arasında yaşanan anlaşmazlıkların, Rusya ile ABD’nin Ortadoğu’da Suriye, İran ve Lübnan’ı da kapsayan yeni bir tasarımları olabileceğini gösteriyor.

Örneğin Dışişleri Bakanı Fidan’ın bir söyleşide, SDG’yi desteklememesine ilişkin uyarısının, İran’ı rahatsız ettiği anlaşılıyor. İmralı’ya gidiş gelişler sırasında, Kuzey Irak Kürt Yönetiminin her iki kanadıyla ayrı görüşmeler yapılması da salt Türkiye’yi ilgilendiren, basit bir siyasal af olgusunun ötesinde anlam taşıyor.

AKP-MHP ortaklığının birlikte yönettikleri bu sürecin, muhalefeti de etkilediği seziliyor. İlk adımda MHP tabanından oy alacakları düşüncesiyle karşı çıkan, İYİ Parti ile liderleri Silivri’de- kendi deyimiyle rehin- tutulan Zafer Partililerin açıklamaları, iktidar tarafından önemsenmiyor diyebiliriz. CHP sürece karşı değil ancak ihtiyatlı davranarak, gelişmeleri izlemekle yetiniyor.

Gelinen bu aşamada çözümü kalıcılaştıracak siyasal ortamın oluşmasının, ağırlıklı olarak iktidarın sorumluluğunda olduğuna kuşku yok. Ancak bu sürecin gelecek seçimlerde DEM Partili seçmenlerin oylarını alarak, CHP’nin olası iktidara gelme potansiyelini aşağı çekmeye odaklanılarak yürütülmesinin, Cumhur İttifakına yarayacağı çok kuşkulu.

Kaldı ki, ilk adımda Mecliste Anayasa değişikliği ile iktidardaki ömürlerini uzatma isteklerine ulaşsalar bile özellikle büyük kentlerde yaşayan, Kürt seçmenlerin oylarını AKP adaylarına yöneltmeleri, pek olası görünmüyor.

Son günlerde İBB Başkanı İmamoğlu’nun adaylığının gündeme gelişiyle, başlatılan CHP belediyelerine yönelik, demokrasi ile bağdaştırılması çok güç görevden almalar, İktidarın gözünde CHP ile DEM’ in yer değiştirdiğini gösterdi.

Yaşadıklarımızı anımsatan gelişmelerin, benzerleri ile yüzyılı aşkın Cumhuriyet tarihimizde karşılaşılır. Tarihsel süreç içinde bazı dönemler -yaşayanlar için- gerçekten dayanılmaz acı ve hüzünlerle doludur. Örneğin 1950-1960 arasında DP İktidarı dönemi. Atatürk-1920-1938- ve İnönü-1938-1950-ile simgelenen, Cumhuriyetin 30 yıllık ilk döneminden sonra başlayan evreydi. Ekonomik başarısızlık ardından seçimlerin kaybedileceği korkusuyla 1957 yılında başlatılan, anti demokratik uygulamalar, DP iktidarı için sonun başlangıcıydı.

Türkiye’nin içe kapandığı, siyasal iktidar paylaşımı mücadelesi ile geçen kayıp yılları, “İki Kutuplu Dünya Düzeni” açısından, sonun başlangıcı adını vereceğimiz bir dönemin de başlangıcıydı.

Vietnam Savaşında yenilgiye uğrayan ABD ekonomisinin durumu, Ortadoğu’da başlatılan Arap-İsrail savaşları, döneme damgalarını vurdular. Birden geometrik ölçülerde yükselen petrol fiyatları yeni bir Dünya Düzeninin başlayacağının ilk işaretleriydi.

ABD Başkanı Nixon, umulmadık bir hamleyle ABD ile Çin’in diplomatik ilişkilerini geliştirdi. Mao’ya göre bu iş birliğinin nedeni, “tanıdığı şeytanın, tanımadığı şeytandan her zaman daha iyi olmasıydı.” Nixon bizde o zamanlar pek gündeme gelmeyen bir karar daha aldı. 2. savaşın ardından imzalanan, Bretton-Wood Anlaşmasının can alıcı hükümlerini ,1971 yılında değiştirdi. FED’in dolar basarken, altın karşılığı bulundurma zorunluğunu kaldırdı.

Türkiye’deki son siyasal gelişmeleri izlerken, yukarıdaki dönemi anımsadım. Aklıma Trump’ın iktidara gelişinin ardından ABD’nin hızla değişen ekonomik ve dış politikası geldi.

Bizde Mecliste konuşmayı da kapsayan bir çağrı ile başlatılan sürecin, bu gelişmelerden bağımsız olduğunu düşünmek çok güç.

2. Dünya Savaşı sonrası oluşan Dünya Ekonomi Düzeni çok zorlanıyor. Savaş sonrası oluşan siyasal sınırların da zorlanabileceği anlaşılıyor. 2. savaş sonrası gerçekleşen ABD-Sovyet iş birliğinden sonra bu kez ABD-Rusya Federasyonu iş birliği ve önce İran’a ardından Çin’e karşı konumlanması şaşırtmayacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bahattin Yücel Arşivi