
Hüseyin Tapınç
Muhafazakârlık
En yaşlısı 2000 doğumlu olan Türkiyeli gençler arasında bugün en yaygın olan siyasi kimliklere baktığımızda, bunların milliyetçilik, Atatürkçülük, muhafazakârlık ve İslamcılık olarak sıralandığını görüyoruz.
Milliyetçilik ve muhafazakârlık gençler arasında yükselişte olan ideolojiler olarak karşımızda dururken, İslamcılık eski popülaritesini koruyamıyor ve zayıflıyor. Atatürkçülük ise her zaman güçlü bir siyasi duruş sergiliyor (1).
Gençlerin milliyetçi ideolojiye yakınlaşmasının arkasında hiç kuşku yok ki en önemli neden mülteciler ve göçmenler. Başta Suriyeliler olmak üzere farklı milletlerden Türkiye’ye gelen göçmen ve mültecilerin varlığı, “yerleşikler” ile “dışarlıklılar” arasında toplumsal gerilimlere, hatta zaman zaman şiddet olaylarına yol açıyor ve gençleri milliyetçi ideolojiye yakınlaştırıyor.
Son yıllarda gençlerin dünyaya bakışını ve bunun sonucunda oluşan değer yargılarını şekillendiren bir diğer ideoloji de muhafazakârlık.
Günümüzde gençler arasında dini ritüellere katılım yaygınlaşıyor ve dini motifler değer yargılarını daha yoğun bir şekilde etkiliyor. Örneğin, yedi yıl önce Ramazan’da oruç tutan gençlerin oranı yüzde 60 seviyesindeyken bugün bu oran toplum geneline yaklaşarak yüzde 75’e ulaşmış bulunuyor. Benzer şekilde, “Ramazan ile yılbaşı kutlamaları aynı döneme denk gelirse yeni yıl kutlaması yapmam” diyenlerin oranı da yüzde 32’den yüzde 58’e yükselmiş durumda.
Gençlerin toplumsal konulardaki tutum ve değer yargılarına damga vuran muhafazakârlaşmanın en güçlü şekilde görüldüğü konuların başında evlilik öncesi cinsel ilişki ve eşcinsellik gibi konular geliyor. Örneğin, yedi yıl önce “eşcinsellik günahtır” ifadesine katılan gençlerin oranı yüzde 31 iken, günümüzde bu oran yüzde 67’ye yükselmiş durumda.
LGBTİ bireylere yönelik bu olumsuz tutum, gençleri egemen toplumsal değerlere hızla yakınlaştırıyor.
Genç ve yetişkinler arasında gerçekleştirilen birçok araştırma toplumun LGBTİ bireylere yönelik olumsuz değer yargılarına sahip olduğunu ve eşcinselliği onaylamadığını gösteriyor. Yıllar içinde eşcinsellik ve LGBTİ bireyler toplumda daha kabul edilebilir bir hale gelmişken, günümüzdeki anti-LGBTİ söylemler bu dönüşümü sekteye uğratacak gibi görünüyor.
Sosyal değer yargıları dikkate alındığında, kadın-erkek fark etmeksizin Türkiye’deki gençler arasında muhafazakârlığın yaygınlaştığı net bir şekilde görülüyor. Türkiyeli gençler, bu anlamda Kuzey Amerikalı, Avrupalı, Asyalı ve hatta Kuzey Afrikalı akranlarından son derece farklı bir noktada bulunuyor. Alice Evans’ın açıkça gösterdiği gibi günümüzde 30 yaş altı gençlerin toplumsal değerleri bir bütün olarak ele alınmamalıdır; çünkü kadınlar ve erkekler bambaşka bir dünya görüşüne sahip bulunuyor. Evans’a göre, kadınlar birçok toplumsal meselede daha ilerlemeci ve sol eğilimli düşünceleri savunurken, erkekler daha muhafazakâr bir dünya görüşünü benimsemektedir. Almanya seçimleri, bu değerlendirmenin en güçlü kanıtı olarak şimdiden hafızalara kazındı.
Türkiye dışındaki gençler arasında gözlemlenen bu farklılığın en önemli nedeni, genç kadın ve erkeklerin toplumsal cinsiyet eşitliği meselesine farklı bakış açılarıyla yaklaşmaları ve erkeklerin kadınların ulaştığı konumdan rahatsız olmalarıdır. Bu tutum, erkeklerin hemen her konuda muhafazakârlaşmasına, kadınların ise daha ilerlemeci bir bakış açısı geliştirmesine neden oluyor.
Günümüz Türkiyesi’ndeki gençler, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda da farklı bir noktada duruyor. Kadınların toplum içindeki rolü dikkate alındığında, toplumsal muhafazakârlığın etkisinin azaldığı görülüyor. Örneğin, günümüzde gençler, geçmişe kıyasla çok daha düşük oranlarda kadınların kendilerini ailelerine ve çocuklarına adamalarını veya çalışmak için ailedeki erkeklerden izin almalarını beklerken, kadınların erkeklerden daha yüksek gelir elde etmesini ya da karma eğitimin gerekliliğini daha yüksek oranlarda destekliyorlar. Kadın ve erkek fark etmeksizin, tüm gençlerin ortak hassasiyet gösterdiği ve tek bir sesle karşı çıktığı bir diğer konu da kadına yönelik şiddettir. Gençler bu konuda en ufak bir tolerans dahi göstermiyor.
Toplumsal cinsiyet eşitliği alanında kökleşen bu tutum ve değer yargıları, şüphesiz ki Türkiye’deki kadın hareketinin bir başarısıdır. 8 Mart, tüm kadınlara şimdiden kutlu olsun.
***
( 1 ) Karahasan, Fatoş. 2024. Türkiye’de Genç Olmak: 2017 – 2024 Sia Insight Türkiye Gençlik Araştırması. İstanbul: CEO Plus.