
Bahattin Yücel
Bumerang
CHP yönetimi son yerel seçimlerdeki başarısının, ülkeyi kısa sürede genel seçim atmosferine sokacağını hesaplamış olmalı. Belki bu yüzden 23 yılda Türkiye’nin siyasal yörüngesindeki köklü değişikliklerin, AKP iktidarına sağladığı üstünlükleri fazla dikkate almadılar.
Ortadoğu’da 1990 yılından bu yana sürdürülen, siyasal harita değişikliklerinin ülkemize olası etkileri, aralarında duayenlerin de yer aldıkları, o dönemin siyasetçileri tarafından da fazla umursanmamıştı. Bölgede Osmanlı Hanedanının tasfiyesi sonrasında belirlenen, sınırlar 2.Dünya Savaşı'nın ardından dikkate değer değişikliklere uğramadı. Günümüzde Saddam’ın 1990 yılında Kuveyt’i işgaliyle başlayan sürecin, Türkiye’ye etkileri de siyasetin gündeminde yeterince yer bulamıyor.
Başta CHP tüm muhalefet partileri, AKP iktidarı öncesinde ve sırasında, genel anlamda üretimi ve gelişen sayısal teknolojiyi dikkate alan, halka umut verecek bir sosyo-ekonomik yol haritasını açıklayamadılar.
Bir yanda AKP’nin alt üst ettiği gelir dağılımı, öte yanda dünyadaki bilimsel gelişmelerden soyutlanmaya çalışılan eğitim sistemi ve imar rantına dayalı “kentsel talan” baskısı, inandırıcı bir iletişim programı ile halka anlatılamadı. Üretimi önceleyen bir kalkınma programı yerine, üleşim ağırlıklı söylemlerle seçmen ikna edilmeye çalışılıyor.
İçeride üstünlüğünü yitiren AKP, elindeki kamu gücü, anayasa ve yasaları, muhalefete karşı alabildiğine kullanmaya başladı. Seçimleri kaybedişinin pratikte hiçbir anlam taşımadığını muhaliflere göstermek istediği izlenimi veriyor. İktidar bu yüzden sandık sonuçlarını tanımadıklarını göstermek isteyen bir tutum aldı. Yerel yönetimler ile Ankara merkezli bir tek adam yönetimini, birbirlerinin rakibi haline getiren çizgide ilerleniyor.
CHP bu yaklaşımı etkisizleştirecek atılım yapmakta gecikti. “Yerel Yönetimlerin” ülkenin geleceğini belirleyecek nitelikte, demokrasi ve yerinden yönetim ilkelerine göre yeniden yapılandırılmalarını savunan bir programı açıklamadı.
Kamuoyu Cumhuriyetin kurucusu olmakla övünen bir siyasal hareketin, AKP İktidarı karşısında farklılığını ortaya koymasını beklerken, sabırsızlanıyor. Parti yönetimi var gücüyle İBB Başkanı İmamoğlu’nu odağına yerleştirdiği bir çıkışla, erken seçimi zorlamaya çalışıyor. Kuşkusuz sürecin bu yanı kesinlikle ihmal edilemez. İmamoğlu’nun uğradığı haksızlığa uluslararası boyut kazandıracak girişimlerde bulunmak da gerekli. Ancak tek başına yeterli sonuç alınacağı kuşkulu.
AKP ise yerel seçimlerde; İstanbul başta batı ve güneydeki büyük kentlerde CHP adaylarına oy veren, Kürt seçmenlerin desteği olmadan bir daha kazanamayacağının fark edildiği izlenimi uyandırıyor. MHP üzerinden başlatılan, son tahlilde DEM seçmenlerine dönük bu kampanyadan sonuç almayı umuyor. Amacın partinin bazı üst yöneticilerinin açıkça ifade ettikleri gibi Genel Başkanlarını yeniden seçtirmek olduğu, çok açık.
CHP yönetimi erken başlatılan Cumhurbaşkanı adaylığı sürecinde, salt İmamoğlu’na yapılan haksızlık üzerinden kurgulanan, stratejisini farklı yaklaşımlarla desteklemek zorunda. Özellikle ekonomideki kötü gidişe alternatif bir program ortaya konmadan, salt yolsuzluk dosyaları açıklamakla, oy alınamayacağını görmeleri gerekiyor.
Üstelik son dönemde elindeki iletişim olanaklarının üstünlüğünü iyi kullanan, iktidarın kendisine yönelik yolsuzluk iddialarını, usta bir Aborjin'in kullandığı bumerang gibi CHP’ye yönelttiği de dikkatlerden kaçmıyor.