Yağız Kutay
Çaresizliğin Finansmanı
Bloomberg’in haberine göre hükümet, 15 Temmuz ve Fatih Sultan Mehmet Köprüleri ile ülke genelinde en az dokuz otoyolun işletme haklarını satışa çıkarmaya hazırlanıyor. Bu, yeni yatırımın müjdesi değil. Aksine devletin karlı ve düzenli gelir sağlayan varlıklarının işletme haklarının, bugünkü bütçe açığını kapatmak uğruna masaya sürülmesi.
Benzer sahneyi 2012’de izlemiştik. Hem de aynı oyuncularla. Koç–Ülker–UEM ortaklığı köprü ve otoyollar için 5,7 milyar dolarlık teklif vermişti. Dönemin Başbakanı Erdoğan, “Gelir düşük geldi, beklentimiz daha yüksekti” diyerek ihaleyi iptal etti. O günkü Maliye Bakanı, bugün olduğu gibi Mehmet Şimşek’ti.
Geçmişte “yetersiz” görülen gelirler, bugün çaresizliğin finansman yöntemi olarak geri dönüyor.
Gelir tablosu her şeyi daha net anlatıyor:
• 2023’te köprü ve otoyollardan elde edilen devlet geliri: 563 milyon TL
• 2025 bütçesinde faiz ödemesi: yaklaşık 2 trilyon TL
Ezcümle: 1 yıllık faiz gideri, 3.500 yıllık köprü gelirine eşit.
Aradaki uçurum çok büyük. Devletin düzenli, garantili gelir kaynaklarıyla faiz yükü arasında uçurum var. Bu kıyas, devletin en istikrarlı gelir kalemlerinin bütçe açığı karşısında nasıl eriyip gittiğini yüzümüze çarpıyor.
FAIZIN GÖLGESINDE MALiYE
Peki bu noktaya nasıl gelindi?
Cevap basit: Albayrak ve Nebati dönemindeki düşük faiz ısrarı sonrası patlayan enflasyon. Ardından gelen KKM ve daha da yüksek faiz maliyeti. “Faizi düşük tutarak büyüme sağlama” ısrarı.
Bu politika önce dövizi patlattı, sonra bütçeyi. Maaşlı kesim enflasyon altında ezilirken, bedava krediyi çekenler döviz ve KKM üzerinden servetini büyüttü. Düşük faiz ısararlı günleri halk ödedi fiyat pahalılığıyla. Bugün de faturayı yine halk ödüyor: hem yeni vergilerle hem de varlık satışlarıyla.
Köprü ve otoyol satışının mantığı basit: Devlet, bütçeye bir defalık nakit girişi sağlayacak. Ama bu uğurda düzenli gelirini özel sektöre devredecek. Daha önce “verimlilik” adı altında özel teşebbüse yaptırılan yollar birçoğumuzun ömrü boyunca özel şirketlere bir hiç uğruna para kazandırmaya devam edecek. Halihazırda yapılan ve devlete sürekli gelir sağlayan bu değerleri satmak “biz Özal gördük” diyen neslin bile dudaklarını uçuklatacak cinsten. Cumhurbaşkanı Özal bile Bolu tüneli yapılırken bunu akıl edememiştir.
Mevcut yapı günü kurtarmak için geleceğini ipotek edecek. Hatta şöyle ifade edeyim sizlere. Bahsedilen yol ve köprüleri satışa çıkarmak, kredi kartının asgarisini ödemek için biriktirdiğin altınları bozmaktan farkı yok. Bu bir yatırım stratejisi değil; çaresizliğin finansmanı.
Üstelik bu adım yalnızca mali boyut taşımıyor. Bir ülkenin en prestijli projeleri, bir dönem “mega proje” diye anlatılan varlıkları, bütçe açığının teminatı haline gelmişse ortada siyasi bir iflasın da sembolü vardır.
Mega proje artık köprü yapmak değil;
faiz ödemek için köprü satmak.