Demokrasiye abluka

Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanlığı polis ablukası altına alındı.

Barikatlar, kordonlar, Toma’lar, çevik kuvvet…

Bir muhalefet partisinin il binasına böyle bir muamele, yalnızca o partiye değil, milyonlarca seçmene yöneltilmiş bir gözdağıdır. Bu tablo, Türkiye’nin demokrasisinin nasıl adım adım tasfiye edildiğinin resmidir.

Anayasa’nın açık hükmüne göre siyasi partiler demokratik hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. CHP’ye uygulanan abluka, bu hükmün, diğer birçok anayasa hükmü gibi mevcut rejim tarafından yok sayıldığının göstergesi.

CHP’ye yönelik bu tavır, ahlâki bakımdan da bir çöküşün fotoğrafı. Siyasetin özü, rakibini susturmak değil, onunla yarışmaktır. Rakibini “tehdit” ilan edip polisle kuşatmaya almak, iktidarın meşruiyetini kendi eliyle aşındırmasından başka bir şey değil. Vicdan sahibi hiç kimse, bir muhalefet partisinin kapısına yığılan barikatları görüp de sessiz kalamaz. Çünkü bilir ki, bugün CHP’ye yapılan yarın başka bir partiye, başka bir toplumsal gruba yapılabilir. Bu yüzden mesele yalnızca CHP’nin değil, hepimizin meselesidir.

Tarih bize bu filmi daha önce gösterdi. 1930’ların Almanya’sında Hitler iktidara yürürken ilk hedefi muhalefet olmuştu. Sosyal Demokrat Parti ve Komünist Parti önce sokak şiddetiyle, sonra polis baskısıyla sindirildi. Parti binaları basıldı, yöneticiler gözaltına alındı. Sonunda çok partili yaşam yok edildi, tek parti diktası kuruldu. Bugün CHP’nin kapısına dikilen polis barikatı, Weimar Almanyası’ndan hatırladığımız gibi, muhalefeti susturma, ardından da demokrasiyi tamamen tasfiye etme iradesinin işaret fişeği.

1973’te Şili’de Pinochet darbesi olduğunda, ilk hedef muhalefet partileriydi. Sosyalist Parti, Hristiyan Demokratlar, sendikalar… Hepsi ya sürgüne gönderildi ya da demir parmaklıkların ardına atıldı. Parti binaları askerler tarafından kuşatıldı. Demokrasi, “düzeni sağlama” bahanesiyle boğuldu. CHP’ye uygulanan abluka, bu zihniyetin günümüzdeki izdüşümü.

Soğuk Savaş yıllarında Çekoslovakya ve Macaristan gibi ülkelerde muhalefet yalnızca göstermelik olarak vardı. Gerçek muhalefet yapmaya kalkan partiler “karşı devrimci” ilan edilip kapatıldı. Parti binaları basıldı, liderler tutuklandı. Çok partili hayatın içi boşaltıldı. Türkiye’de CHP’nin etrafına örülen ablukalar, aynı zihniyetin güncel bir yansıması.

Bugün de benzer sahnelere tanık oluyoruz. Rusya’da Putin, en güçlü muhalifi Navalni’yi hapse attı. Partisini kapattı. Muhalefet toplantıları polis kordonlarıyla dağıtıldı.

Belarus’ta Lukaşenko, muhalefeti tamamen yasa dışı ilan etti, liderlerini cezaevine koydu. Parti merkezleri seçim dönemlerinde polis ablukasına alındı.

Venezuela’da Maduro, muhalefetin seçimlere katılımını engelledi, parti binalarını baskınlarla susturdu.

CHP’nin yaşadıkları, bu zincirin bir halkası. Yöntem aynı. Muhalefeti sustur, toplumun nefesini kes, sonra buna “güvenlik” ya da “düzen” adı ver.

Erdoğan’ın “Muhalefetin de yerli ve millîsini ülkemize kazandırmak inşallah bize nasip olacaktır” derken kastettiği de buydu işte.

Tarih gösteriyor ki, muhalefete hayat hakkı tanımayan iktidarlar belki kısa vadede nefes alır ama uzun vadede yok olur gider. Weimar, faşizme sürüklendi. Şili, askeri diktatörlük karanlığına gömüldü. Doğu Bloku, halkların öfkesiyle çöktü. Putin ve Lukaşenko, dünya sahnesinde yalnızlaştı.

CHP’ye yönelik baskıların da akıbeti aynı olacaktır.

CHP’ye uygulanan abluka, bir partinin kapısına değil, Türkiye’nin demokrasisinin kalbine kurulmuş bir barikattır. Hukuken yok hükmünde, ahlaken yoz, vicdanen kabul edilemez bu uygulama, tarihe kara bir leke olarak geçecektir.

Bu gidiş iyi bir gidiş değil.

İktidar mensupları belki görmüyorlar.

Ama fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür herkes görüyor bunu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi