DÜNYA KİMLERE KALDI?

Küresel demokrasi geriliyor. Yalnızca otoriter rejimlerde değil. Sandığın olduğu ülkelerde de özgürlükler boğuluyor. Hukuk siyasete kurban ediliyor.

Toplumlar bölünüyor. Korku olağanlaşıyor. Liderler kendilerini “milletin ta kendisi” ilan ederken muhalifleri “vatan haini” ya da “dış güçlerin oyuncağı” olarak yaftalıyor.

En kötüsü, yirminci yüzyılın yıkıcı savaşları sonrası ilmek ilmek inşa edilen hukuk ve insan hakları düzeni, 21. yüzyılın başlarında büyük bir aşınma yaşıyor.

Ve işte bu çağın liderleri:

Donald Trump (ABD) - Elon Musk’ın arkadaşı

Amerikan rüyasını Amerikan kâbusuna dönüştüren adam. Yalanı silah, öfkeyi strateji olarak kullanıyor. Kongre baskınını teşvik eden, demokrasiyi tehdit eden ilk ABD başkanı olarak tarihe geçti. Popülist söylemi ve kutuplaştırmayı siyasal bir araca dönüştüren liderlik anlayışıyla öne çıktı. Kendi seçmen kitlesini sürekli teyakkuzda tutarken, farklı düşünenleri “hain” veya “düşman” ilan eden dili, muhalefet hakkında sarfettiği “Zübük siyasetçiler”, “Terörist seviciler” anlamına gelen sözleri Amerikan toplumunda kutuplaşmayı derinleştiriyor.

Vladimir Putin (Rusya) - Korku İmparatorluğunun Çarı

Gücü merkezileştiren Putin, demokrasinin biçimsel unsurlarını korur gibi görünse de içerik bakımından çoğulculuğu büyük ölçüde ortadan kaldırdı. Siyasal muhalefet yalnızca bastırılmakla kalmadı, aynı zamanda kriminalize edilerek halk nezdinde itibarsızlaştırıldı. Seçim kazanma anlamında değilse de rejimin ahlaki meşruiyetini tehdit etme açısından ciddi bir rakip olan Navalny’yi susturmak için içeri tıktı.

Xi Jinping (Çin) - Dijital despotizm

Çin’de kolektif liderlik geleneğini terk ederek hem Çin Komünist Partisi’nin hem de devletin tüm kritik kurumlarını kendi denetimi altına aldı. Görev süresi sınırını kaldırarak iktidarını “emrihak vaki olana kadar” uzattı. İfade özgürlüğü, sivil toplum ve dijital alan üzerindeki baskılar yoğunlaştı. Uygurların kimliğini sistematik olarak silerken, Hong Kong’da özgürlüğü susturdu. Çin, artık yalnızca ekonomik değil otoriter bir model olarak da ihraç ediliyor.

Viktor Orbán (Macaristan) - Avrupa’nın illiberal yüzü

Viktor Orbán’ın yönetim tarzı, "illiberal demokrasi" söylemiyle meşrulaştırılmaya çalışılan, otoriterleşmeye eğilimli bir sistem inşasına dayanıyor. Demokrasiyi sandığa gömdü, basını susturdu, yargıyı kontrol altına aldı. Gücü merkezileştiren anayasa değişiklikleri gerçekleştirdi. İtirazlar oldu, ama atı alan Üsküdar’ı geçmişti. Yargı bağımsızlığını aşındıran atamaları ve medya üzerindeki yoğun denetimi Macaristan’da demokratik normların içini boşalttı. Avrupa’nın göbeğinde otoriterliğin nasıl normalleştirilebileceğini herkese gösterdi.

Cumhurbaşkanı Andrzej Duda ve önceki Başbakan Mateusz Morawiecki (Polonya) - Otoriterliğin Katolik versiyonu

Polonya liderleri yargıyı siyasallaştırdılar, yargı reformu adı altında yargıçları hizaya getirdiler. Hukuk devletini ortadan kaldırdılar. Muhalefeti hedef aldılar. LGBT bireyleri düşmanlaştırıp, LGBTİ+ hareketini “aile kurumumuzu yıkmaya yönelik ‘sapkın’ bir eğilim” olarak tanımladılar. Avrupa Birliği’yle ipleri geren bir içe kapanış süreci başlattılar.

Benjamin Netanyahu (İsrail) - Tek vaadi savaş

Benjamin Netanyahu’nun en büyük becerisi kutuplaştırıcı siyaset ve iktidarı elde tutma uğruna kurumları yıpratmak. Güvenlik ve “beka” söylemini sürekli ön planda tutarak halkta korku ve tehdit algısı yarattı, bu algıyı siyasi manevralarının meşruiyet zemini olarak kullandı. Filistin’de on binlerce sivilin ölümüne yol açan askeri operasyonlarla İsrail’in güvenliğini değil, kendi siyasi ömrünü uzatmaya çalışıyor.

Narendra Modi (Hindistan) - Seçimli otokrasi

Hindistan’ı dünyanın en büyük demokrasisi olmaktan çıkarıp Hindu milliyetçiliğiyle dönüştürüyor. Azınlıklar nefes alamaz hale geldi. Keşmir’in özerkliği kaldırıldı, Müslümanlara yönelik baskılar tırmandı. Sandıkla gelen bir iktidarın, özgürlükleri sistemli biçimde nasıl budayabileceğinin örneği. Sandık var. Ama “Hak, hukuk, adalet” diye haykırıyor Hintliler.

Jair Bolsonaro (Brezilya) - Tropikal Trump

Jair Bolsonaro’nunki otoriter nostaljiyle popülist ajitasyonu harmanlayan, bilimsel akla mesafeli bir liderlik anlayışıydı. Pandemiyi inkâr etti, doğayı yok etti, kutuplaşmayı kışkırttı. Toplumu dinsel değerler, silahlanma hakkı ve aile yapısı üzerinden kutuplaştırdı. 2022 başkanlık seçimlerinin sonuçlarını tanımayıp 8 Ocak 2023’teki Kongre baskınına zemin hazırladı.

Dünya kimlere kaldı…

Ve elbette bir lider daha var ülkesinde demokrasiyi gerileten.

Ama yerim kalmadı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi