Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

EYLÜL GELDİ

Onlar bunu hep yapıyor. Anlaşılmayacak bir şey yok ki… Birçoklarının anlamamasını da ben anlamıyorum. Hala ve hala Amerika Birleşik Devletleri’nden medet umanlar var. Oysa o ülkenin yönetimi, dünyaya düşmandır.
Son yirmi beş yıldır düzenin bir çarkından kalbi kırık olarak emekliye ayrılmış ajan topluluğu, televizyon dizilerine ve/veya sinema filmlerine, bazen gizli bazen açık danışmanlık yaptılar da oyunun nasıl oynandığı hakkında fikrimiz oldu. İzlediklerimiz ve hatta kitap halinde okuduklarımız (aralarında müstear/takma isimle anılarını yazanlar da mevcut) oyunların yazılı olmayan kuralları, derinliği, işleyişinde yer alan mekanizmaları, bütçeleri ve kimin kime çökeceği hakkında bilgiler verdi. Hepsinin temelinde algı yönetimi denen bir dal var, iletişim bilimlerinin sahiplendiği…
1950’lerin başında Amerika Birleşik Devletleri’nin ordusu tarafından ortaya atılan bir terimdir, algı yönetimi. Bugün ilgili kaynakları biraz karıştırdığınızda ABD Savunma Bakanlığı’nın kullandığı bir resmi tanım olarak da karşınıza çıkar. En anlaşılır biçimiyle algı yönetimi, önceden seçili bilgi ve göstergeleri üçüncü kişilere onların duygularını, güdülerini ve nesnel muhakemelerini etkilemek için eylemler bütünü halinde sunmak ve ortaya çıkanı yönetmektir. Bu bilgiyi aklınızda tutun.
Amerika Birleşik Devletleri kendi çıkarları doğrultusunda dünyanın pek çok ülkesinde rejim değişikliği veya olanı koruma, hükümet değişikliği veya olanı koruma gibi bir dizi algı yönetimi gerektiren ihtilaller gerçekleştirdi. Kimini açık açık kimini gizli yaptı. Tarihsel açıdan bunun ilk örneğini on dokuzuncu yüz yılın ikinci yarısından itibaren görmek mümkün. Latin Amerika ve güneybatı Pasifik’te rejim değişikliği için eylemler yaptığını biliyoruz. Neydi o eylemler? Karşıt gruplara silah dağıtmak, lojistik destek vermek, halihazırdaki yönetimden bazı kişilere rüşvet vermek gibi…
ABD’nin, edindiği tecrübeleri elinin yettiği ülkelerde kullanması yirminci yüzyılın başına denk gelir. Panama’da, Honduras’ta, Nikaragua’da, Meksika’da, Haiti’de, Dominik Cumhuriyeti’nde hükümetleri şekillendirir veya kurar. O sırada Türkiye’de Mustafa Kemal ve arkadaşları, halkçı ve laik cumhuriyeti hiçbir emperyalist güce boyun eğmeden kurmakta; bunu da aklınızda tutun. Amerikalılar sonra, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’yı Hitler’den, İtalya’yı Mussolini’den temizlemede etkili oldular, olmasına… Ancak bugün hala bir bilinmezdir, Hitler’in altın deposunun başına ne geldiği. ABD ordusu, İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda Hitler’in elinde olan birbirinden değerli yağlı boya tablolara, heykellere, antik çağa ait değerli eşyalara el koymuştur ve bugüne kadar hiçbir ABD hükümeti ele geçirilen bu hazinenin sergilenmesine izin vermemiştir.
Her okyanus ötesi algı yönetimi oyunu Amerika Birleşik Devletleri’nde CIA ve benzeri kurumların tecrübelenmesine, iddia ortaya koymasına, planların tıkır tıkır işlemesine ve “başarılı” olmasına neden oldu. Doğal olarak yelpazeyi pey der pey genişlettiler. ABD ve İngiltere 1953’deki İran darbesini, 1961’de Küba’yı hedef alan Domuzlar Körfezi istilasını gerçekleştirdi ve aynı yıl Endonezya’da Devlet Başkanı’nın devrilmesine destek verdi. 1950’lerde ve 60’larda Japonya’da, 1953’de Filipinler’de, 1957’de Lübnan’da ulusal seçimlere gizli nakit para ödeyerek müdahale etti. Bir araştırmaya göre, ABD 1946 yılından 2000’li yıllara değin 81 ülkenin ulusal seçimlerine bazısı açık bazısı gizli müdahalede bulundu. Başka bir çalışma aynı dönem için 64 defa gizli ya da açık rejim değişikliği girişiminde bulunduklarını söylüyor.
12 Eylül 1980 darbesini bugün irdelerken 70’lerin sonuna doğru Anadolu’yu karış karış dolaşan, sular seller gibi Türkçe konuşan, CIA Türkiye Şefi ve ABD Konsolosluk çalışanı Paul Henze’in, dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter’a, 12 Eylül sabahı telefonda “Our boys did it” dediğini, “Homeland” estetiğinde hatırlayalım. Sonra, 1980 darbesinden bugüne neler oldu, onları da (bulabilirseniz) “Rubicon” kıvraklığında izleyebilirsiniz. 15 Temmuz darbe kalkışması için, “Messiah” var.
Yok. O, iptal oldu.
“Ne kadar çok anlarsan, o kadar az bildiğini fark edersin” demiş biri…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi