
Kaya Türkmen
Hem Terörsüz Hem Demokratik Türkiye
“Terörsüz Türkiye” kuşkusuz herkesin arzusu. Bu amaca yönelik olarak atılacak her samimi ve inandırıcı çaba da desteklenmelidir. Bu çerçevede PKK’nın duyurduğu silahları bırakma ve örgütü fesih kararı herkesi memnun etmelidir.
Ortak hayalimiz silahların sustuğu, kanın akmadığı, toplumsal barışın hâkim olduğu bir Türkiye.
Bütün vatandaşların dini veya etnik kimliklerinin tanındığı ve saygı gördüğü bir ortamda eşit haklardan yararlandığı, adaletin, özgürlüklerin ve siyasal temsilin güvence altına alındığı bir Türkiye.
Hukukun üstünlüğü kavramının gerçek anlamını bulduğu, iktidarların şeffaflık, hesap verebilirlik ilkelerine uygun bir biçimde, yasama ve yargı denetimine tâbi olduğu bir Türkiye.
Kürt sorununun çözümüyle ulaşılacak Terörsüz Türkiye yalnızca silahların susmasıyla değil, gerçek bir demokrasinin inşa edilmesiyle anlam kazanabilir.
Kürt sorununun esasen bir özgürlük ve demokrasi sorunu olduğunu kabul ediyorsak, çözümünün de ancak özgürlüklerin ve demokrasinin güçlendirilmesiyle mümkün olacağını da görmeliyiz.
Aksi takdirde, Terörsüz Türkiye adı verilen süreç, PKK’nın silah bırakmasına karşılık, örgüt liderlerinin hayatını kolaylaştırıcı bir-iki düzenlemeyle sınırlı kalacak ve demokrasinin önündeki bütün engellerin ortadan kaldırılmasını içermeyecekse, otoriterliğin makyajından, baskıların ve anti-demokratik uygulamaların maskelenmesinden ibaret olur.
“Dostlar alışverişte görsün” tarzı bir hamleyle terörsüz Türkiye’ye ulaşmak kuşkulu; demokratik Türkiye’ye erişmek ise imkansızdır.
Temel hakların, anayasal güvencelerin ve özgürlüklerin sistematik olarak ihlal edildiği bir düzende demokrasiden bahsedilemez.
Bugün ülkemizde gösteri ve yürüyüş hakkından, ifade özgürlüğüne, basın özgürlüğüne kadar bütün temel özgürlükler baskılanıyor.
Yargı iktidarın sopası hâline gelmiş durumda. Gezi Davası’nda verilen hapis cezaları bunun simgesi. Osman Kavala ve diğer sanıklar hakkında hiçbir somut delil olmadan sürdürülen tutukluluklar, hukukun araçlaştırıldığını açıkça gösteriyor.
Demokrasi treninden yıllar önce inen iktidar, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarını uygulamayarak hukuka meydan okumayı tercih ediyor.
Demokrasi ve insan haklarının böylesine ayaklar altına alındığı bir ortamda “Terörsüz Türkiye” inşa etmek mümkün mü?
Haksızlığın, nepotizmin, kayırmacılığın, adamına göre adalet, adamına göre hukukun geçerli olduğu bir düzende demokratik bir Türkiye mümkün mü?
Bugün Terörsüz Türkiye sürecinin yüzü suyu hürmetine DEM Parti’nin kriminalizasyonu görüntüde geri plana itilirken, bu kez hedef tahtasına Türkiye’nin en büyük, en köklü partisi CHP yerleştiriliyor.
Öyle ki, bugün Abdullah Öcalan'ı “kurucu önder” diye anan iktidar ortağı, CHP ve lideri Özgür Özel’in adını anmaktan kaçınıyor.
CHP’li belediyeler denetim kıskacına alınıyor, çalışamaz hâle getiriliyor.
Ümit Özdağ'ın da bu süreçte gözaltına alınması ve hakkında başlatılan soruşturmalar, milliyetçi sağ muhalefetin bile kriminalize edilmeye başladığını gösteriyor.
Bu süreç, 19 Mart 2025’te zirveye ulaşıyor. Hakkında daha önce verilen siyasi yasak kararının Yargıtay’da bekletildiği bilinen İmamoğlu, bu kez uydurma bir “örgüt bağlantısı” iddiasıyla hedef alınarak sabaha karşı evinden gözaltına alınıyor. Herhangi bir somut delil sunulmadan yapılan bu işlem, milyonlarca İstanbullu seçmenin iradesine doğrudan müdahale olarak algılanıyor.
Ardından sosyal medya hesabına erişim engelleniyor. Ortada kendisine yönelik iddiaları destekleyen en ufak bir kanıt olmadığı halde, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı engellemenin gerekçesinde “Kurucusu olduğu suç örgütünün propagandası mahiyetinde paylaşımlar yapmak” diyecek kadar fütursuzlaşıyor.
Cumhurbaşkanı, Özgür Özel’e “Suç örgütünün vesayetinden kurtul” çağrısı yapıyor. Kastettiği halkı varlığına inandırmak istedikleri ama yüzde 62’sinin inanmadığı, zaten bu yönde bir iddianamenin dahi olmadığı “Ekrem İmamoğlu Suç Örgütü”. Kılıçdaroğlu’nu PKK yöneticileriyle el çırparken gösteren “Ha montaj, ha şu, ha bu” videolar akla geliyor haliyle.
Devlet büyüklerine diktatör demenin ancak diktatörlüklerde cezalandırıldığı unutularak, “Diktatör Erdoğan” yazılı bir pankart taşıdığı için kalp ve böbrek hastası 22 yaşındaki öğrenci işlediği “suçun” yatarı olmadığı halde haftalardır cezaevinde tutuluyor.
Böyle mi inşa edilecek terörsüz ve demokratik Türkiye?
Silahlar tabii ki susmalıdır. Ama aynı zamanda Türkiye’mizi dört dörtlük bir demokrasiye kavuşturmak gerekir. Bu olmazsa, adı barış da olsa, her süreç aslında baskının yeni biçimi olmaktan öteye geçemez.
Dört dörtlük demokrasinin kurulması konusunda AKP – MHP ittifakına bel bağlamak ise tekeden süt beklemek gibi bir şey.