“İlk Feminist”: Mary Wollstonecraft

“Tarihte ilk feminist” sorusunu sorduğunuzda kuvvetle muhtemel ki karşınıza doğum günü kızımız Mary Wollstonecraft çıkacaktır. İlk feminist olduğundan değil ama Fransız Devrimi esnasında Paris’te bulunan bir gazeteci olarak Olympe de Gouges’un damarından 1792 yılında yayımladığı cesur eseri Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi (A Vindication of the Rights of Woman) yüzünden.

Mary Wollstonecraft’in hayatı, günümüzde korkuyla ve aşağılanarak kullanılan bir kelime olan “feministin” çok daha ötesindeydi ama kadın denilince kendi çağında hem kişisel tecrübelerinden hem de kız çocuklarıyla ilgili yazdığı/yaptığı şeylerden dolayı da ilk akla gelen isimdi. Mesela 1787 yılında “Kızlarımızın Eğitimi Üzerine Düşünceler” başlığı altında yayımlanan bu yazıların haricinde hem ülkesindeki hem de ailesindeki kadınlara ilham verdi.

Kızı Fanny’den ilham alarak yazdığı “kız büyütme sanatı” mahiyetindeki kitaplar, hem kızı Fanny’nin hayatını derinden etkiledi hem de Frankenstein’ın yazarı olarak nam salan diğer kızı Mary Shelley üzerinde büyük bir rolü oldu.

Mary Wollstonecraft Fransız devriminin en kanlı yıllarında, XVI. Louis’in kellesi uçurulmadan bir ay önce, yani Aralık 1792 yılında Paris’e gitmişti.

İngiltere’den ayrılma sebebi kötü biten bir aşk münasebeti dolayındandı. Sanat tarihin en ilginç figürlerinden Henry Fuseli ile bir ilişki yaşamış, Fuseli evli olduğu için çifte üçlü bir yaşam aranjmanı önermiş ve reddedilmişti.

Terslenip üstüne üstlük de aşık olduğu adamdan da vazgeçmek zorunda kalan Mary Wollstonecraft çareyi devrim Fransa’sına kaçmakta bulmuştu.

Ayrıca, İngiltere için fazla radikal gelebilecek düşüncelerini, devrim Fransa’sında teoriden pratiğe geçirmeyi hedefliyordu.

mary-wollstonecraft.jpeg


FRANSIZ DEVRİMİ VE AŞK

Paris’teyken Amerikan bağımsızlık savaşında kahraman bir yüzbaşı, maceracı ve girişimci Gilbert Imlay ile tanışmış ve zamanın ruhuna yakışırcasına rüzgârlı bir ilişki yaşamaya başlamıştı. Paris ve Neuilly arasında mekik dokuyan Mary ve Gilbert, devrimin kanlı koşullarından dolayı sadece sınırda buluşabiliyordu.

Francis Wollstonecraft Godwin, namı diğer Fanny, 14 Mayıs II. Cumhuriyet’in ikinci yılı olan 1794’te sınırda dünyaya geldi. Bu yüzdendir ki Fanny’yi evlat edinen radikal feylesof ve anarşizmin fikir babalarından William Godwin, Fanny için “bariyer çocuğu” tabirini kullanmıştı.

Ne yazık ki çok geçmeden Gilbert Imlay, Wollstonecraft’i devrimin ortasında yapayalnız bırakıp sırra kadem basmıştı.

Wollstonecraft bebeğiyle birlikte ilk Londra’ya gittiğinde Imlay başka bir kadınla birlikte olduğunu, akabinde sarp yollara koyulup Imlay’ın peşinden İskandinavya’ya gittiğini ama sevgilisinin kayıtsız kaldığını öğreniyoruz.

ZAMANE ANNELERİ GİBİ OLMADI

Mary Wollstonecraft zamane modasının aksine çocuğunu kendi emzirmiş, onu diğer annelerin aksine lahana gibi sarmalamamış ve nefes alan pamuklular giydirmiş, şehrin pisliğinden uzak tutup temiz havada büyütmeye özen göstermiştir.

Geçici duygusal buhranı bir tarafa, iyi bir anne olmaktan gurur duymuş, çağdaşlarıyla hiç bağdaşmayan ve bugün doğru olduğunu bildiğimiz alışılmadık pedagoji teorilerini kendi kızına uygulayarak büyütmüştür.

Wollstonecraft, William Godwin ile tanışınca nihayet huzura kavuşur. Gerçi ilk tanışmaları hiç de hayırlı değildir.

Mary Wollstonecraft, Godwin’in hiçbir fikrini benimsemediği gibi onunla sürekli didişmiştir. Aynı edebi çevrelerde bulunan bu iki yazar ve düşünür, uzun süre iyi birer arkadaş olduktan sonra birlikte olmaya başlarlar.

Godwin, Wollstonecraft’ın yazılarına hayran kalmış, “Eğer bir kitap insanı yazarına aşık ederse, bu Wollstonecraft’in eseridir” diye tarif etmiştir.

EVLİLİK DÜŞMANI EVLENİRSE…

Tahmin edileceği üzere ne Wollstonecraft, ne de Godwin devletin empoze ettiği enstitülere ve yaptırımlara sempatiyle bakar. Ama Mary Wollstonecraft hamile kalınca planlar değişir. Politik Adalet adlı kitabında evlilik müessesesinin ortadan kaldırılmasını savunan Godwin, katı, baskıcı ve muhafazakar bir dönemde hamile kalan Mary’yi korumak, hem de evlilik dışı doğan Fanny’yi kötü şandan kurtarmak adına en temel prensiplerinden birinden vazgeçmek zorunda kalır ve evlenirler.

Bu yüzden de eleştirmenler ve entelektüel çevresi tarafından çokça eleştirilmiş, pek çok arkadaşını kaybetmiştir.

Belki felsefesini kendi hayatına uygulayamamıştır ama Godwin’in evlilik üzerine düşüncelerini Rus devrimcileri yüz yıl sonra benimsemiş, onun ateizm ve aileyi lağvetme düsturunu devrimlerinin hedeflerinden birine dönüştürmüşlerdir.

detay.png

HİÇ AYNI EVDE YAŞAMADILAR

Mary Wollstonecraft ve William Godwin çiftinin evlilikleri hiçbir zaman olağan olmamıştı. Mesela birbirlerinin bağımsızlıklarını kısıtlamak istemedikleri için hiçbir zaman aynı evde yaşamadılar. Polygon isimli birbirine komşu iki binada oturdular.

Belki de o yüzden evlilikleri çok mutluydu!

İki düşünür ve yazar günlerini harıl harıl yazı yazarak geçirdi. Mary Wollstonecraft kendi sınıfındaki kadınlardan beklenenin aksine mürebbiyelik vb. işler yapmayıp kendini sadece yazıya adamış, kendi devrinde kalemiyle para kazanın üç beş kadından biri olmuştur.

Danimarka, İsveç ve Norveç izlenimleri tüm romantikleri çok etkilemiştir. Ama bu saadeti ve verimliliği çok sürmedi.

1797 yılında daha 39 yaşındayken ikinci kızı Mary’yi doğurduktan 11 gün sonra vefat etmişti.

William Godwin, kendisiyle hiç kan bağı olmayan üç yaşında bir kız ve yeni doğmuş bir bebekle yapayalnız kaldı.

BİR DAHA ASLA!

Kahrolduğunu söylemiş, “Tecrübelerimden biliyorum ki biz birbirimizi mutlu etmek için yaratılmıştık, bir daha asla mutluluğu tadamayacağım” diye yazmıştır. (Zaten, öldükten sonra da Mary’nin yanına defnedilmeyi vasiyet etmiştir).

Mary Wollstonecraft ile ilgili bildiğimiz pek çok şeyi William Godwin’e borçluyuz zira Godwin, Mary’nin biyografisini her şeyi en ince ayrıntısıyla anlatmış, bu sansürsüz biyografi yüzünden de fazlaca eleştiri almış, şair Robert Southey tarafından, “ölü karısını çırılçıplak soymakla” ve taş kalpli olmakla suçlanmıştır. Biz bugün Godwin’e müteşekkiriz çünkü bu cesur, kırılgan, korkusuz kadına dair bildiklerimizin çoğunu ona borçluyuz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Pelin Batu Arşivi