Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

İyi işler yapmış iktidarlar

AKP’nin yargıyla, anayasayla olan ilişkisini anlama yolunda harcanan tüm enerji boşunadır. Hatırlayınız; trene inme binme, reklam arası gibi metaforlar kullanarak devam edegelen eylemlerini gayet açık bir şekilde izah ettiler. Aslına bakarsanız iktidarın anlaşılmak gibi bir tasası da yok, zaten. 2023 genel seçimlerinden sonra gidişata bir hız vereceklerini tahmin ediyorduk. Kabul etmek istemiyoruz ama benzer hızlanma toplumun sosyal ve kültürel değişimini zamana yaymadan, kabul görmesi için geçmesi gereken zamanı, eğitim çıktılarını beklemeden yaşanmıştı laik cumhuriyetimizin ilk yıllarında… Biz sofrayı hazır bulduk, oturduk ve yedik.

Hayatının en verimli ve genç yıllarını bomba sesleri arasında, at sırtında, tozlu üniforma içinde, çadırda, siperde, bulduğu her fırsatta kitap okuyarak, ışığı titrek gaz lambasında ve mum ışığında geçirmiş laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ün değerli hatırası önünde başımızı eğdik, dün. Sofra hazırlanmıştı. Biz hala oturuyorduk ve yiyorduk. Ölümünün üzerinden geçen 85 yılda bırakınız “biz nerede hata yaptık” sorusunu sormayı hala vücut oranı hatalı düzenlenmiş, kafa kısmı büyük, yüzü ifadesiz Mustafa Kemal Atatürk heykellerine çelenk bırakma seremonilerinin dayanılmaz hafifliği içinde süzülüyoruz. Poster gibiyiz. Duvarda asılı benzerlerimize bakıyoruz, öylece… En çok kadınların hak ve özgürlüğü konusunda Atatürkçü düşüncenin 85 yılda ilerleyememesine, daha iyiye evrilememesine hayıflanırım. Sonra diğerleri gelir… Anadolu’da neden hala kızlar okula gönderilmez… 85 koca yıl, diyorum. Teşvik için neler yapılabilirdi, devlet eliyle. 85 yılda meslek liseleri nasıl şınlardı… Bilgisayar yazılımı konusunda nerelere gelirdik son 40 yılda… Devlet eliyle, devlet yönlendirmesiyle, devlet planlamasıyla. Ülkenin geleceğinin bireysel girişimlere, şirket reklamlarına, “kendini iyilik yaptığı için iyi hissetmeye” bırakılmayacağı kadar değerli bir şey olduğunu anlamak... Bir varoluş davası olarak görmek…

ETİK VE MERHAMET

Başka şeyler anlatacaktım, bugün.

Muhteşem Aşoka 2255 yıl önce yaşadı.

Milattan 200 küsur yıl önce, Hindistan “Hindistan” olmadan önce yaşamış bu imparator hüküm sürdüğü yıllarda derin bir değişim geçirir, bir ayma yaşar. O ana kadar zalim bir kumandan, acımasız bir fetihçi ve yağmacıdır. Hayatı Budizm’le buluşunca dini hoşgörü, her tür şiddet karşıtlığı ve toplumun refahı düşünceleri etrafını sarar. Önce, adına sonradan hastane diyeceğimiz tedavi merkezlerini kurar, ihya eder. Halkın eğitimi için hazinesini paylaşır, bir tür üniversite zinciri oluşturur. Buralardan şahsi gelir elde etmez. Hakkında bildiklerimizi o hayattayken taşlara kazınan ve günümüze kalan yazılara borçluyuz.  Ölene kadar empati ve sosyal sorumluluk merkezli politikalar geliştirdiği ve uyguladığı için Hindistan tarihinde Muhteşem Aşoka olarak anılıyor. Ardından gelen hükümdarlar bir dönem Aşoka’nın bıraktığı mirası sömürür. Ortada sömürülecek bir şey kalmayınca ver elini zalimlik…

Bir de Marcus Aurelius var. Derslerimde kurmacanın kuramından bahsederken adını asla atlamadığım Marcus Aurelius. Milattan sonraki ilk yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun filozof imparatoru olarak bilinir. “Meditations” adını verdiği kişisel notları var. Ülkemizde de kitap baskısı mevcut. Düşünmekten, olmayacak soruları bile sormaktan çekinmeyen, erdemli olmaya önem veren bir muktedir. İktidarda kaldığı dönemde Roma İmparatorluğu sürekli artan bir dış tehdit durumu yetmezmiş gibi, iç çatışma ve isyanlarla da karşı karşıyaydı. Aurelius’un serinkanlılığı, rasyonel oluşu, ahlaki liderliği bugün bile takdirle anılıyor. Üzerinden on dokuz tane yüz yıl geçmiş olmasına rağmen…

Dünyada hal böyle olunca kendi yakın ve uzak tarihimize bakarken bendeniz 80 küsur yıl önce Ruşen Eşref Ünaydın’ın tariflediği bir uzamda oluyorum. İstanbul boğazındaki yalılar cumhuriyetin ilanından 7-8 yıl geçtikten sonra bir tür durgunluk, bir tür çekingenlik içindedirler, ona göre. Yalı pencerelerinden birinde başörtüsü kulaklarının arkasından omuzlarına düşen geçkin bir kadın elini şakağına dayamış çam ağaçlarına bakar… Sokakta sonsuz bir enerjiyle koşturan çocukların sesi.

Bir çağ bitiyordur, bir çağ başlıyordur.

Bağ kuramadığımız sürece ne dünyayı ne yurdumuzu… anlamayacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi