KIZILAY MEYDANI HÜZÜNLÜ

Ankara’nın orta yeri Kızılay Meydanı olunca kentin nabzı bu meydandan atıyordu. Bizim deli fişek yıllarımız ve Kızılay Meydanımız hep cıvıl cıvıldı.
13 Haziran akşamı “Adalet nöbeti” dönü-şü geç bir saat olmamasına karşın sevdiğim meydan bomboştu. Öyle ıssız, öyle ışıklara bı-rakılmış görünce yüreğim sızladı. Gezi günle-rinde bu meydanda öldürülen Ethem Sarısü-lük sonrası o çok sevdiğim meydana yıllarca uğramaz olmuştum.
O akşam yürürken bir an düşündüm. Biz Cumhuriyet kuşağı olsak da Osmanlı izleri bazı davranışlarımızda yansıyor. Örneğin bir-kaç arkadaş yürürken ansızın duruyor, “Ayak divanı” misali konuşuyor tekrar yürüyoruz.
Eve geldiğimde alıntı defterlerime uzandım. Kent defterimdeki alıntıda Lewis Mumford diyor ki:
“Her kuşak kurduğu ve yaptığı binalara ya-şamöyküsünü yazar.”
Bu kentteki hiçbir binayı yapmadım ki yaşa-möyküm katkıda bulunduğum umutkondula-rın duvarlarında yazılı…
Bizim kuşak yaylagüzeli toprağa kurulan başkentin bu binalarına yaşamöykülerini izi kalan eylemlerle yazdı. Bu kent bize emanet-ti ve bizimdi.
Adalet nöbeti yorgunluğunu atmak için Gü-venpark’taki heykelin yanına oturdum. Kızılay Meydanı’na yaşamöykümü yazmaya başla-dım. Bu Güvenpark hiç affetmez. Seni alır Ha-san Hüseyin’in “İnsan Pazarı” şiirine götürür:
Şair Anadolu’dan göçle gelen insanların acı-larını, beklentilerini, düşlerini isyanlarını hay-kırır:

“gondulardan gelmişik
açlık nedir bilmişik
aman ağbey yaman ağbey
gör bizi
sabahın seherinde sıcak yataktan kopmuşuk da gelmişik bu güvenpark’a gelmişik de birikmişik bu güvenpark’ta ‘angara angara güzel angara’
aman ağbey yaman ağbey
gör bizi”
Hasan Hüseyin bu; nasıl da edebiyat dün-

yasına damgasını vuruyor. Yazım tarzında bile büyük harf kullanmayarak farkını fark ettiri-yor. Kim bilir bu belki de gereksiz büyüklen-melere gizli bir isyandır!
Bak yine dağıldım…
Kızılay Meydanı’nın bomboş haline hüzün-lendim.
Daldım gittim derken, serin esen rüzgârın esintisiyle bir an hüzün yerini coşkuya bıraktı. Bir ses fısıldadı sanki yaz bakalım Kızılay Mey-danı’na yaşamöykünü kim bilir bir daha bu olanağı bulamazsın…

O UNUTULMAZ SESLENİŞ
15 Ekim 1995, Kızılay Meydanı
Güzel bir sonbahar sabahı heyecanla hazır-lanıp evden çıktım. Ankara’nın sonbaharı her zamanki gibi çok güzeldi.
Türk-İş’in Kızılay Meydanı’ndaki mitingi ve aynı gün TBMM’de Tansu Çiller’in azınlık hü-kümetinin güven oylaması vardı.
İşçi üst kurulunun çağrısıyla Kızılay’daki mi-tinge işçiler ülkemizin her köşesinden, her koldan akıyordu.
O yıllarda, Tansu Çiller’in başbakan olma-sıyla birlikte bir de ‘Bacı’ rüzgârı esiyordu.
Türk-İş yöneticisi, beni de “Bacımız, sendi-kacımız” diye anons etmez mi?
Alan tıklım tıklım, coşkulu kararlı konuşmalardan sonra bir kadın seslenecekti. Mikrofonu elime alana kadar geçen saniyeler içinde bir iki kısa cümle düşündüm ve seslendim:
“İşçi kardeşlerim, barikatları aşarak bu meydana hoş geldiniz! Ben kardeşimin bacısı, oğlumun annesi, sizin mücadele arkadaşını-zım! Gün, bugün emeğin kıymetini bilmeyen-lere gününü bildirme günüdür! Öyle bir ses verelim ki, azınlık hükümeti güvenoyu alma-sın ve düşsün!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yaşar Seyman Arşivi