Mehmet Şandır

Mehmet Şandır

Korkmalı Mıyız?

BENCE; umut ve kaygı, yaşamın enerji kaynağıdır.

Ancak bugün korkuların esareti altındayız!

Umutlarımızın keyfini ve kaygılarımızın heyecanını yaşayamıyoruz.

Mart ayına Ramazan orucunun hayatımıza güzellikler getireceği umudu ile başladık.

Cemre düştü; bahara kapı aralandı, tüm doğa yaşama uyanıyor.

Milletimizin kardeşliğini ve vatanımızın bütünlüğünü parçalamak amacı ile kurulmuş ve Türkiye düşmanlarının elinde bir tetikçi olarak 40 yıldan bu yana canımızı yakan etnik bölücü terör örgütü PKK, kurucusu tarafından kendisini feshetmeye davet ediliyor.

Mart ayı güzel başladı...

Ancak, unutmayalım; “Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır” demiş atalarımız.

Yeni dünya düzenin kuruluş sancılarının yaşandığı ve özellikle hegemon güçlerin bölgemiz için yeni haritalar çizmek kararlılığı içinde olduğu bir süreçte umutlarımızı kaybetmeden kaygıların ötesinde “ayakta uyumak” uyanıklığını göstermemiz gerekmektedir.

Tehlikenin büyüklüğünü Ukrayna örneğinde gördük.

Savunmasını bir başka ülkenin desteğine bağlamış bir ülkenin düştüğü zelil durumu televizyonlarda canlı izledik.

Ayrıca, güçlü olanların acımasızlığını dehşet içinde seyrediyoruz;

ABD Başkanı Trump, Ukrayna'ya yapılan askeri ve mali yardımların karşılığında, bu ülkenin nadir toprak elementlerini istiyor. "Onlara 500 milyar dolar değerinde nadir toprak elementleri istediğimi söyledim. Onlar da bunu kabul etti." diyerek savaşı bitireceğini, bir anlamda Ukrayna’yı Rusya’nın işgalinden kurtaracağını iddia ediyor. Buna karşılık kalıcı güvenlik teminatı isteyen Zelenskiy’i dünyanın gözü önünde azarlıyor, barış istememekle suçluyor ve Beyaz Saray’dan kovuyor.

Aslında Trump, tüm dünyaya gözdağı veriyor. Daha önce de Kanada’yı, Danimarka’nın Grönland adasını ve Meksika Körfezi’ni, Panama Kanalı’nı istemişti. Bu yayılmacılığını gerçekleştirmek için gerekirse askeri güç kullanacağını da açıkça ifade etmişti.

Tüm dünya Trump’ın bu tavrı karşısında çaresiz; iffetsizce boynunu bükmüş bekliyor.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’ye Beyaz Saray Oval Ofis’te yapılan hakaret karşısında Avrupa ülkeleri liderlerinin Trump’ı kınayan bir tek cümlesini duymadık...

Bugün Ukrayna’nın yüzde 19’u Rusya’nın işgali altında; saldıran Rusya, ezilen, yıkılan Ukrayna. Trump, Ukrayna’yı dışlayarak barışı Rusya ile konuşuyor. 1938 yılında, İngiltere, Fransa ve İtalya’nın Çekoslavakya’nın Südetler bölgesini Hitler’i yatıştırmak için Çekoslavya yöneticilerine sormadan Almanya’ya vermeyi kabul etmeleri gibi...

İsveç’in eski Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Carl Bildt, “Eğer bir ABD başkanı küstah bir saldırganlık eylemini tanımayı reddetmekle kalmaz, aynı zamanda kurbanı boyun eğmeye zorlarsa, NATO'nun temsil ettiği pek çok şey duman olup uçma riskiyle karşı karşıya kalır. ABD yine de Baltık ülkelerini ya da diğer savunmasız NATO üyelerini savunmaya gelir mi?” diye soruyor...

Trump, “savunurum ancak tüm değerli madenlerini isterim” diyor.

Biz bu tavrı biliriz: 1856 yılında Ruslarla yaşadığımız Kırım savaşında İngiltere ve Fransa, bize verecekleri destek karşılığında Devletimizin kuruluş yasasını değiştirmemizi istemişlerdi; Islahat Fermanı ile vatandaşlık ve toprak hukukunu değiştirdik, devlet yıkıldı. 1878 yılında Berlin Antlaşması’nda, İngilizler, Ayastefanos Antlaşması’nın ağır şartlarının iyileştirilmesi karşılığında Kıbrıs’ı geçici istediler ve aldılar, bir daha da geri vermediler.

Günümüzde küresel sermaye ile ortaklık kuran “Eşkıya Düzeni” sahipleri, 20. yüzyılda olduğu gibi bugün de hukuk, müttefiklik, dostluk tanımadan milletlerin zenginliklerini talan ediyorlar. Genellikle de yerel ortaklar buluyorlar veya terör örgütleri üzerinden vekalet savaşları yapıyorlar. Bugün dünya genelinde 62 bölgede çatışma yaşanıyor; çoğunun arkasında ABD’nin parmağı olduğu biliniyor.

Dünyanın en değerli coğrafyasında bulunan Türkiye, “dünden yarım kalmış hesaplar” peşinde projeler geliştiren bu küresel eşkiyadan kaygı duymaktan öte ‘korkmak’ durumundadır. Muhtemele karşı hazırlık yapmak bir varoluş meselesidir; korkaklık değildir. Esas beka sorunu bu gerçeğin farkında olmamaktır.

İç cepheyi güçlendirmek adına Sayın Bahçeli’nin başlattığı sürecin anlamı/kapsamı iyi bilinmelidir ve doğru anlaşılmalıdır.

Birinci Dünya Savaşı sonrasında emperyalist Batı’nın SEVR Antlaşması ile kuramadığı ‘büyük Kürdistan’ için 47 yıl önce Türkiye’ye saldırtılan PKK terör örgütü, tüm iddialarından vazgeçerek “kardeşlik hukukuna” razı olmuş ve silah bırakmayı kabul etmiştir. Sonuç budur; bunu “demokratik siyaset ve yeni bir hukuk kurmak” şartına bağlamak bölücü terörü siyasete taşımak anlamı ve niyeti taşır. Esas tehlike budur!

Sözün sonu; ‘küresel eşkiyaya’ yeniden fırsat verilmesinden korkarım!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Şandır Arşivi