Hüseyin Tapınç

Hüseyin Tapınç

Makbul Aile

Gazete Pencere’de yayımlanan son yazımda, sezaryen doğum tartışmasından yola çıkarak Hükümet’in temel amacının yalnızca doğurganlık oranlarını artırmak değil; aynı zamanda değişen hane yapıları, aile biçimleri, evlilik ve boşanma gibi toplumsal pratikleri de kontrol altına almak olduğunu ve bu nedenle 2025 yılının Aile Yılı olarak tanımlandığını belirtmiştim.

Sezaryen doğum tartışmaları devam ederken, Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu katıldığı bir televizyon programında, “Aileyi anne, baba, çocuklar oluşturur. Eğer çocuğunuz yoksa aile olamıyorsunuz, sadece karı koca oluyorsunuz' dedi ve bu böylece makbul aile tanımı resmi olarak gündeme taşındı.

Sağlık Bakanı tarafından çerçevesi çizilen bu aile tanımlaması özünde son derece sorunlu ve tek tip bir aile yapısına işaret ederek onu yüceltiyor. Oysa en önemli sosyal kurumlarından biri olan ailenin günümüz toplumlarında farklı biçimlerde var olabildiğini biliyoruz. Bu formların ortak noktası, aile kurumunun evlilik, kan bağı ya da evlat edinme yoluyla birbirine bağlı bireylerden oluşmasıdır. Ailenin esasını oluşturan birey profili son derece geniş bir yelpazeye yayılmaktadır.

Modern toplumlarda karşılaştığımız aile türleri, toplumların geçirdiği ekonomik, politik ve sosyal değişimlerin sonucunda şekilleniyor. Toplumlar, geleneksel aile yapılarından daha küçük, daha esnek ve daha farklı biçimlerde yapılanan aile türlerine geçiyorlar.

Bugünün toplumlarında karşılaşabileceğimiz aile türlerine bakacak olursak, bunların çocuklu ya da çocuksuz çekirdek ailelerden, tek ebeveynli ailelerden, karma (patchwork) aile denilen boşanma veya önceki ilişkiler sonrası oluşan yeni evliliklerde her iki tarafın çocuklarının bir araya gelmesiyle oluşan ailelerden, çocuklu ya da çocuksuz LGBTİ ailelerden, geniş ailelerden veya evli olmadan birlikte yaşayan çocuklu ya da çocuksuz çiftleri de kapsayan aile türlerinden söz edebiliriz. Görüldüğü üzere, aile son derece farklı biçimlerde var olabilen bir toplumsal kurumdur. Aile türleri zamanın ruhuna ve toplumun yapısına göre değişiklik gösterebilmektedir.

Bugünkü nüfus yapımıza baktığımızda, toplumdaki hane tiplerinin önemli bir demografik dönüşümden geçtiği görülmektedir. Devam etmeden şunu belirtmek gerekir ki, TÜİK tarafından hazırlanan istatistikler yalnızca altı hane türüne göre sınıflandırılıyor: tek kişilik hane, eşlerden oluşan çekirdek aile, eşlerden ve çocuklardan oluşan çekirdek aile, tek ebeveynli aileler, geniş aile ve çekirdek aile olmayan birden fazla kişiden oluşan hane.

Toplumsal dönüşüm konusuna geri dönecek olursak, örneğin, 1980’de toplumun yüzde 34’ünü oluşturan geniş aile tipi, 2000’li yılların başında yüzde 16’ya ve 2024 yılında da yüzde 13’e düştü.

Buna karşın 1980’de yüzde 3 düzeyinde olan tek kişilik haneler 2000’li yılların başında yüzde 5’e yükseldi ve izleyen senelerde de hızlanarak 2024 yılında yüzde 20’ye ulaştı.

Son yıllarda toplumda önemli bir değişim gösteren aile türlerinden biri de tek ebeveynli haneler oldu. 1980 yılında yüzde 5 olan bu aile türü, 2000 yılında benzer bir seviyede kaldı ama 2024 yılına geldiğimizde yüzde 11’e ulaştı. Bu tür ailelerin dörtte üçünde anne ile çocuklar, dörtte birinde de baba ve çocuklar yaşıyor. Bu hane türünün hızlı bir şekilde yaygınlaşmasının en önemli nedeni artan boşanma oranlarıdır. Türkiye’de bin kişi başına düşen boşanma sayısı 1980 yılında 0.36 iken, 2000 yılında 1.4 ve 2024 yılında da 2.19 olarak kaydedildi.

Tek kişilik haneler ve tek ebeveynli haneler bugün ülkedeki 26 milyon 600 binden fazla hanenin yüzde 30’unu oluşturuyor. Toplumdaki hanelerin neredeyse üçte birinde yaşayanlar resmi söyleme göre makbul aile tanımına girmiyor. Üstelik makbul aile tanımı dışında kalan hanelerin oranı bunun da üzerindedir. Çünkü şu ana kadar ele aldığımız hane tipleri dışında kalan ve toplumdaki aile formları içinde en büyük paya sahip çekirdek aileler arasında çocuksuz aileler de önemli bir yer tutmaktadır.

Bugün Türkiye’de yaklaşık 3 milyon 700 bin çocuksuz çekirdek aile, yani yalnızca eşlerden oluşan aile tipi bulunmaktadır. Bu ailelerin oranı da yüzde 14 civarında. Dolayısıyla, bugün ülkemizdeki hanelerin yaklaşık yüzde 45’i devlet nezdinde makbul aile statüsünün dışında kalmaktadır.

Daha önce de belirtildiği gibi günümüz toplumlarında aile yapıları çeşitlenmiş ve farklı yaşam biçimlerini benimseyen hane yapıları giderek yaygınlaşmıştır.

Bu nedenle çağdaş bir devletin görevi, yalnızca geleneksel aile kalıplarına değil, tüm hane türlerine kapsayıcı bir anlayışla yaklaşmak, her bireyin yaşam tercihini gözeten, destekleyen ve sosyal adaleti güçlendiren eşitlikçi ve adil politikalar üretmektir. Devlet, tek tip yaşam biçimini dayatan bir otorite değil; çoğulculuğa kucak açan ve eşit yurttaşlık ilkelerini benimseyen bir yapı olmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hüseyin Tapınç Arşivi

Yaren

19 Mart 2025 Çarşamba 12:41