Hüseyin Tapınç
Sahtekârlık
Bu hafta başında okuduğum haberleri takip etmekte ve birbirinden ayırmakta ciddi şekilde zorlanıyorum. Hepsinin ortak noktası net: sahtekârlık. Üstelik bu sahtekârlığın ağırlıklı olarak hüküm sürdüğü alan üniversite dünyası.
Bir yanda, yüzlerce kişiye ulaştığı söylenen ve belirli üniversitelerde yoğunlaştığı ifade edilen bir sahte diploma krizi yaşanıyor. Öte yanda ise sayıları 400’e varan kişiye sahte doçentlik ve profesörlük unvanları verildiği iddia ediliyor.
Konunun kamuoyunda geniş bir yankı uyandırmasının ardından YÖK Başkanı da yaşanan bu skandalı kabul etti ve konu hakkında bir soruşturma başlatıldığını açıkladı.
Akademi dünyasının kökten sarsılması gereken günlerden geçiyoruz.
Bu haberlerin hemen ardından, konunun yalnızca YÖK ile sınırlı olmadığı ortaya çıktı. Aralarında Milli Eğitim Bakanlığı, BTK, Göç İdaresi, SGK gibi kamu kurumlarının da bulunduğu yapılara dijital yollarla sızılarak sahte lise mezuniyet belgeleri düzenlendiği, not yükseltme hareketlerinin sistemli bir şekilde yapıldığı, ehliyet sınavlarında başarısız olanların sınav sonuçlarının başarılı olarak değiştirildiği, geriye dönük sigorta kayıtları düzenlendiği ve icra dosyalarının silindiği ortaya çıktı. Sahte diploma skandalının Milli Emlak sistemine ve tapu kayıtlarına kadar uzandığı da belgelendi.
Sahte belgelerle vatandaşlık ve pasaport verildi. Ayrıca, tüm e-imzaların ve hatta kişisel tapuların tehlikede olduğu iddia ediliyor.
Kamu yönetiminin alt üst olduğu günlerden geçiyoruz.
Tüm bu haberlerin arasında, akademi dünyasını ve ülke gençliğini doğrudan ilgilendiren bir başka çarpıcı gelişme daha yer aldı medyada. Bu haber sahtekârlık ile ilgili değil; ancak onun kadar vahim bir duruma işaret ediyor.
Bu yıl ÖSYM tarafından yayımlanan kılavuza göre, devlet üniversitelerindeki 1.278 lisans programında profesör ve 990 lisans programında ise doçent bulunmuyor. Ayrıca, 400 bölümde ne profesör ne de doçent görev yapıyor.
Kadrosunda profesör ve doçent olmayan tıp, dişçilik, hukuk ve mühendislik fakülteleri var.
Oysa biz son yıllarda Türkiye’deki eğitim düzeyinin hızlı bir şekilde yükselmesinden gurur duyuyoruz.
TÜİK tarafından açıklanan verilere göre, 2024 yılında 25 yaş ve üzeri nüfus içinde üniversite ve üzeri derecelerden mezun olanların oranı yüzde 25.3’e ulaşmış bulunuyor. Bu oran, 2010’da yüzde 11.5, 2015’te yüzde 17.2 ve 2022 yılında da yüzde 23.9 idi. Yaş aralığını biraz daha daralttığımızda, 25 – 34 yaş grubu arasında yükseköğretim mezunu olanların oranı yüzde 44.9’a yükseliyor.
Ülkemizde yükseköğretim kurumlarından mezun olanların oranındaki artışın arkasında sayıları sürekli artan üniversiteler büyük rol oynamaktadır.
2000’li yılların başında ülkede 76 üniversite bulunuyorken, bu sayı 2010 yılında 156’ya, 2022 yılında 204’e, 2025 yılında da 208’e yükselmiştir ve bugün bu üniversitelerin 79’u vakıf üniversitesi statüsündedir.
YÖK tarafından açıklanan verilere göre, 2023-2024 akademik yılında üniversitelerde okuyan öğrenci sayısı 7.081.289’dur ve bu öğrencilerin yüzde 41’ine karşılık gelen 2.927.308’i uzaktan ve açık öğretim programlarında okumaktadır. Üniversite öğrencilerinin yaklaşık 15’i de önlisans programlarında okumaktadır. 2024-2025 akademik yılında genel kompozisyon büyük ölçüde değişmemekle birlikte okuyan öğrenci sayısı 6.835.115’e düşmüştür.
Bu arada, hemen belirtmek gerekir ki, ÖSYM tarafından hazırlanan YKS kılavuzu hem lisans hem de önlisans programlarında bu sene ciddi bir daralmaların olacağını gösteriyor. Önlisans programlarındaki daralmanın yüzde 25’i ve lisans derecesindeki daralmanın ise yüzde 9’u bulması bekleniyor.
Liselerde yapılması planlanan değişikliklerle birlikte değerlendirildiğinde, ülkemizdeki üniversitelileştirme projesinin farklı bir evreye geçtiği açıktır. Bu alandaki gelişmeleri önümüzdeki günlerde hep birlikte izleyeceğiz.
Son olarak üzerinde durmak istediğim konu, gençlerin üniversite eğitimi hakkında ne düşündüğüdür.
2024 yılında 2.000 genç ile yapılan “Türkiye’de Genç Olmak” adlı araştırmaya göre, üniversite gençliğinin büyük bir çoğunluğu üniversite öğrencisi olmaktan memnuniyet duymaktadır. Ancak bu gençler arasında aldıkları eğitimin kalitesinden memnun olan gençlerin oranı yalnızca yüzde 40’tır. Üstelik bu oran, 2017 yılına kıyasla tam 19 puan düşmüştür (1).
Gençler bir üniversiteye girmeyi başarmaktan, sonunda bir üniversiteden mezun olacak olmaktan ve kendi sosyal ilişki ağlarını geliştirecekleri için üniversitelerden memnuniyet duymaktadır. Ancak, gençler aldıkları eğitimin kalitesi konusunda aynı memnuniyeti taşımamaktadırlar.
Bu memnuniyetsizlik, ülkedeki akademi dünyasına yönelik algıyı net bir şekilde tamamlamaktadır.
Karahasan, F. (2024). Türkiye’de Genç Olmak: 2017-2024 Sia Insight Türkiye Gençlik Araştırması. CEO Plus Yayınları.