Mine Uzun
Nereden mezunsunuz? Printer’dan
Yazıyorum yazıyorum siliyorum. Nereden başlasam da neresinden tutsam bilemiyorum.
Cennet gibi ülkemiz var, biz cehennemde yaşıyoruz. Gün geçtikçe daha da korkuyorum inanın. Düşünsenize çocuğunuzu, ananızı, babanızı, eşinizi, dostunuzu ameliyatta kapısının önünde bekliyorsunuz, doktor sahte. Milyonlarca lira döküp kredi çekmeye imanınız gevriyor, üçü beşe katıp bir ev alıyorsunuz; inşaatı yapan mühendis sahte. Gözünüzün bebeğinden sakındığınız yavrunuzu uyuşturucudan kollamak üzere operasyon emri veren başkomiser sahte. Dayanamıyorum yeter deyip yardım alayım dediğiniz psikolog sahte… Olur mu böyle şey arkadaş?
Her ülkenin cazibe merkezleri vardır. Kimisi doğal güzellikleriyle övünür, kimisi insan kaynağıyla, kimisi hukuk devleti olmasıyla. Bak düne kadar biz de “finans merkezi olacağız” diye övünüyorduk. Baktık ki finans merkezi öyle 38 katlı binalardan ibaret değilmiş. Yatırımcı da lazımmış.
Biz, “sahte diplomalı müdürler cenneti olmuşuz. Word belgesiyle diploma basıp canınızın istediği üniversitenin, canınızın istediği bölümünden mezun olabilirsiniz.
“Mine girme bu işlere sen ekonomi anlat” diyenler çıkıyor bazen, peki hadi gelin size ekonomi anlatayım.
Hadi bakalım, yabancı yatırımcı buyursun gelsin de görelim.
Yatırımcı ne ister? Öngörülebilirlik ister, güven ister, liyakat ister, sağlam bir hukuk sistemi ister. Bizde var mı? Yok. Ama bizde başka şeyler var; Bürokratik bilmece, adam kayırma, ehliyet yerine torpil, cezasız kalan yolsuzluklar, kimsenin inanmadığı istatistikler... Ve tabii ki sahte diplomalar…
Bunlar yabancı yatırımcının kabusu!
Düşünsenize, milyarlarca dolarınızı getireceksiniz, iş kuracaksınız ama ruhsat veren memur aslında inşaat teknikerliği bile okumamış, bir yerden fotokopiyle diploma almış. Denetleyen kurumun başındaki şahsın da özgeçmişi, “kes-kopyala-yapıştır” usulüyle hazırlanmış. Böyle bir tabloda yatırımcı neden gelsin ki? Cesaret ister.
Son yıllarda Türkiye’de öyle bir tablo oluştu ki, bir ülkenin başına gelebilecek absürtlüklerin neredeyse hepsi arka arkaya sahne aldı. Haberlere üç dakika bakıyorsun kendini “Gibi” dizisinde buluyorsun. Sahte diplomalı üst düzey kamu görevlileri mi dersiniz, klinik açan sahte psikologlar mı, “narkotik polisiyim” deyip esrarlı paketlerle gezen torbacılar mı?
Eğitim sisteminin geldiği noktaya bakar mısınız? Üniversite mezunu olmak bir meziyet değil artık, sadece bir belge meselesi. Kaliteli eğitim değil, kaliteli renkli yazıcı arıyoruz. Liyakat desen, demeyeyim en iyisi.
Eh, böyle bir iklimde ülke ekonomisinin yabancı yatırımcıya cazip gelmesini beklemek, kırmızı kar yağmasını beklemek kadar gerçekçi.
Yatırımcı dediğiniz kişi, ülkeye parasını, teknolojisini, bilgisini getirir. Ama önce güvenden emin olmak ister. “Bu ülkeye yatırım yaparsam param güvende mi? Yasal süreçler işler mi? Karşıma çıkacak kişiler yetkin mi?” diye sorar. Ve cevabı bizde ne yazık ki her geçen gün daha da bulanıklaşıyor.
Kamu kurumlarında sahte diplomalı müdürlerin kol gezdiği, adli makamlarda birilerinin sahte kimliklerle görev aldığı, sahte doktorların ameliyat bile yaptığı bir ülkede “yatırım ortamı”ndan söz etmek abesle iştigal değil midir?
Ekonomik krizlerin üst üste geldiği, güvenilirlik endekslerinde dibi gördüğümüz, gençlerin “bu ülkede kalınır mı?” diye sorguladığı bir atmosferde yatırımcı mı gelir?
Liyakatin yerini torpil, eğitimin yerini “dayı kontenjanı”, hukukun yerini sessizlik almışsa, yatırımcı değil, olsa olsa Hollywood bile değil Bollywood gelir buraya.