Masallar masallar masallar

Her şey ne kadar bildik, tanıdık, sıradan ve sıkıcı… Her şey yeniden, yeniden, yeniden tekerrür ediyor ve biz sadece seyrediyor, katlanıyor, tahammül ediyoruz. Oniki haftada sistem kuramamışsın, takıma hakim olamamışsın, evinde, Kadıköy’de, Saraçoğlu’nda üst üste üç maç yenilmişsin. Yapılması gereken basit, “hatayı tespit etmek, çare üretmek”. Oysa bize masal anlatılıyor.
Sen inisiyatif almadığın için, malum çevreler derhal devreye girmiş. Zaten pusuda bekliyorlar, 3 Temmuz’larda kumpaslarla, 4 Nisan’larda kurşunlarla başaramadıklarını yapma hırsıyla fırsat bulduk deyip kolları sıvıyor, manşetleri döşüyorlar;
Efendim, oyuncular 3-4 gruba ayrılmış, yabancılar ayrı baş çekiyormuş, yerliler ayrı havada. Haa bir de gamsızlar varmış hiçbir şeye aldırmayan. İnanmıyor musun, bak Novak’ın maçtan sonraki fotoğrafına, nasıl gülüyormuş? Zaten Caner de tartıştığı Gustavo’ya küsmüş, Gustavo ise tüm takıma…
Bildik mavallar… Anladık enayi olduğumuza kesin iman etmişler ama yediremiyorlar. Sıkılıyoruz sadece.
Kimileri de hala aynı nakarattan gidiyor; “Federasyon, MHK, aslan hakemler!.. Aaaah onlar yok mu ahhh!…” Fatih Terim’den ne farkınız kaldı arkadaş? Haklı bile olsanız bize yeni türküler lazım.
Şaşırmıyoruz ama, son yıllarda bu filmi üst üste izliyoruz.
O bildik senaryoya göre yönetimin teknik direktörle bir araya gelmesi, ardından da taraftarı sakinleştirecek açıklama yapması gerekiyordu.
Şaşmaz. Nitekim maçtan bir gün sonra yönetim Erol Hoca ile bir araya geldi. Maçın sonunda sorunun ne olduğunu anlamadığını dürüstçe söyleyen Erol Hoca, toplantıda neler anlattı bilemiyoruz. Ama o bir gün içinde Hoca sorunu tespit edip, çareyi de bulmuş ve yönetimle paylaşmış olmalı ki toplantıdan sonra Başkan Koç “hocamızla ilgili hiçbir tereddütümüz” yok diyordu keyifle.
Başkan keyifliydi ama biz detayları bilmediğimiz için azıcık huzursuzduk, açık söyleyim. Sonra Emre Belözoğlu’nun basın toplantısı haberi geldi. “Oh” dedik “şimdi sportif direktörümüz bize tüm detayları verecek”.
Geçtik ekran başına. Sağolsun uzuuuun uzun konuştu. Siz ne çıkardınız bilmem ama, ben şu tespitlerini not ettim;
-Belözoğlu ve ekibi çok üzgün
-Erol Bulut ve yardımcıları çok üzgün
-Futbolcular çok üzgün
-Futbolcular arasında sorun yok, hepsi can ciğer kuzu sarması
-Yönetimde panik havası yok
-Sezon başında Fenerbahçe’yi şampiyonluğun en büyük, hatta tek adayı gösterenler aslında Fenerbahçe’ye komplo kuruyordu…
Başka?
Sağolsun Belözoğlu “Fenerbahçe’nin futbolunda sorun var” tespitini de bizimle paylaştı. Ama neden böyle olduğunu, sorunu kimin yarattığını, çözümü kimin engellediğini paylaşmadı bizimle. Hocanın bir oyun düzeni var da oyuncular mı uygulayamıyor, yoksa Hoca mı bir düzene karar veremedi? Yoksa bazı oyuncular kasıtlı mı sabote ediyor, bilmiyoruz, anlatmadı Sayın Sportif Direktörümüz.
“Oyunculara ve bize güvenin” dedi, “bizi birleştirip ayağa kaldıracak taraftardır” dedi. Neyse ki “Biz bu oyunları bozacağız kimsenin şüphesi olmasın” da dedi de, rahatladık.
Bu rahatlıkla bekledik Karacabey Belediye maçını…
İlk 11’in yenileri sağda Nazım, solda Novak önde ise Ömer Faruk’du… Asıl ilginç olan ise takımın yerleşimiydi. Gustavoyu en geriye, stoperler Sadık’la Serdar’ın arasına çekerek üçlü defansa dönmüştü Erol Hoca. Kenar bekler Novak ve Nazım daha çok ileri dönük oynuyorlar ama gerektiğinde defansı beşliyorlardı. Galiba bu değişken 3-5-2 ile 5-3-2 düzeni biraz da hafta sonu oynanacak Gaziantep maçına hazırlık gibiydi. Aman tanrım Fenerbahçe bir oyun düzenine sahip mi oluyordu yoksa…
Ama kısmet değilmiş; kaleci Altay çok da gerekmeyen bir pozisyonda çıkıp ceza sahası dışında topla elle oynayınca takımı 10 kişi bıraktı ve sistemsizliğe dönüldü. Tabii olan yerini kaleciye bırakan Ömer Faruk’a oldu.
Karacabey’in daha maçın hemen başında kendi kalesine attığı gol dışında ilk yarının tatsız tuzsuz geçtiğini söylemek mümkün. Fenerbahçe Thiam’la yararlanamadığı bir iki pozisyon dışında pek varlık gösteremezken, hafta sonu yaşanan Malatya maçının gerginliği oyuncularda net biçimde görünüyordu.
İkinci yarıya sakatlanan Sosa’nın yerine giren Ozan’la başladı Fenerbahçe. Eksik olmasına rağmen geride kapanmamaya çalıştı. Rakip 2 Lig Kırmızı Grup yani 3 ligden, bir de kendi kalesine gol atmış, “herhalde kapanırsak ayıp olur” dedi Fenerbahçeli futbolcular. Evet Fenerbahçe geride kapanmadı ama ileri de gitmedi.
Gustavo hareketli, Mert Hakan ve Pelkas ise yürüyen Fenerbahçe’nin en durgunlarıydı.
Şu soruyu yine soruyorum, Fenerbahçe’de çalım atmak yasak mı? Pelkas, Mert Hakan, Ozan, Gustavo bir dönem çalım atar pozisyon üretirlerdi. Ozan ilk çalımını 90. Dakikada attı, varın gerisini siz hesaplayın.
Sonuçta Fenerbahçe tur atladı ama görünen o ki, böyle giderse Fenerbahçe yönetimi daha Erol Hoca’yla çoook toplantı yapar, Emre Belözoğlu da bize nice masallar anlatır durur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ümit Sezgin Arşivi