Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

MEKTUPLARIN OLMASA…

Neden hatırladım bu kadını şimdi?

Britanya’nın (ve Amerikalıların) zamanında gereken ciddiyeti göstermediği bir kadındı. Yazardı, gezgindi, devlet memuruydu, yöneticiydi ve arkeologdu. Hayatının çoğunu Orta Doğuyu haritalandırarak geçirdi. Arabistanlı Lawrence’a tanınan ayrıcalığın onda birini almış mıdır? Hiç sanmıyorum. Orta Doğu’da bir rutin haline gelen yeniden karıştırma, kızıştırma hareketlerinin momentum kazandığı şu günlerde hatırlayıverdim, Gertrude Bell’i. Orta Doğu’nun bugünkü görüntüsünün ilk mimarıdır.

Orta Doğu’da geçirdiği hareketli yıllardan sonra (110 yıl öncesinden bahsediyorum) ülkesine döndü. İngiltere’nin sisli, gri havasına dönmüş olmaktan mıdır nedir, bir hayal kırıklığı, bir unutulma, bir değeri bilinmeme sarmalında hayat sürdü. Bugün batılı çağdaşlarının yine ve yine yapmaya başladığı gibi, Gertrude 1913 yılında ve henüz Birinci Dünya Savaşı çıkmadan Suriye, Irak, Ürdün, Anadolu periferinde taş sektirdi, kurallarını batının belirlediği, kazananın kim olduğu önceden belli kart oyunları oynadı.

Umduğunun tersine, Orta Doğu’da aşiretler, göçebeler arasında dolaşarak, onlara finansörü belli paralar dağıtarak Osmanlıya karşı örgütlemede sergilediği “akıl oyunları”, kendi ülkesinde resmi makamlar tarafından kıymet görmedi. Daha ziyade bir dolu erkeğin arasında kadın olarak var olması ön plana çıktı. Oysa kendi ülkesinde, Orta Doğu’daki “başarılarından” süzülenleri aktaran bir bilge gibi davranılmasını istiyordu. Bakın, neden…

Gertrude’a göre esas mesele, başta İngiltere olmak üzere Batı’nın önce burnunu sonra her şeyini soktuğu bölgeyi anlamayı reddetmesidir. Orta Doğu’nun binlerce yıldır kabileler halinde yaşadığı gerçeğini Batı’nın önemsememesine anlam veremez. Bu konuda hükümete yazdığı mektuplarda mealen, buraları güç göstererek ve çok kayıp vererek alırsınız almasına da sonrasında buradaki insanların batılı değerleri benimsemesini sağlamak boş bir uğraş olur gibi şeyler yazar. Ona göre, Orta Doğu’daki kabilelerin çok eskilere dayanan kendi değerleri vardır ve dikkate alınmalıdır. Dikkate almanın önemini vurgulamak için Roma İmparatorluğu bölünmeden öncesine dayanan, Haçlı Seferleri’nden bile önceye giden, Magna Carta’dan bile önce var olan bir değerler sistemi vardır, bu kabilelerin her birinin, der.

Ülkesinin çıkarlarını her daim gözeten Gertrude, Osmanlı’nın Orta Doğu’yu yüzlerce yıldır işgal ettiğini, nihayet Birinci Dünya Savaşı’nda yenildiğini ve buradan sonrasında artık farklı türde kurulacak “krallıklarla” yönetimin batıya geçeceğini gerekli mercilere yazdı. Orta Doğu, Avrupalının ve daha sonra Amerikalıların hiçbir zaman azalmayacak siyasi ve ekonomik çıkarlarına hizmet edecekti. Hala yüz on yıl öncesinden bahsediyorum.

Valla hem Gertrude hem Arabistanlı Lawrence hayran oldular, Orta Doğu’ya. Tahmin edilmezliği, sıcağı, tozu, erkekleri derken bir heyecan bir duygusallık… Bu ikisi, Doğu (Orient) olarak kabul ettikleri şeyin içkin ama büyüleyici çelişkileri olduğunu söylemiş ve yaşadıklarından aşırı derecede etkilenmişler.

Gertrude’un ülkesindeki yetkililere yazdığı mektuplarda Orta Doğu insanını tarif ederken mealen, zorlu koşulların oluşturduğu bir kültürde hayatta kalmak için sağlam bir karakterde olmak, doğru ve dürüst olmak bir gereklilik, diyor. Büyüleyici çelişkiler demeyle kastettikleri, kabileler arası kan davaları ve kabile sınırı için komşu kabileyle acımasız savaşlardır. Ona göre kabile terimi Avrupalı ve Amerikalı için aşağılayıcıdır. Klan, mafya, kayırmacılık ve yolsuzlukla aynı kefeye koyduklarını söyler. Ancak, bu kabileler eğer “uyarsa” modernitenin birtakım yönlerini benimseyecektir. Kimliklerinin temelini oluşturan şeyden vazgeçmeye niyetli değildirler ve İngiliz hükümetinin bunu çok iyi anlaması gerekmektedir.

Gertrude’un yüz on yıl önce başarılarından süzülenlerin üstüne yeni bilgiler eklenmedi. Karıştırma, çomak sokma oyunlarında yeni stratejiler geliştirdiler, o kadar. Bugün olanlar Gertrude’un bıraktığı yerden devamı niteliğindedir. Orta Doğu Amerika’nın ve Avrupa’nın hiçbir zaman azalmayacak siyasi ve ekonomik çıkarlarına hizmet edecek şekilde ayarlanıyor. Yine.

Büyük Atatürk, Türklerle Iraklılar ve Suriyeliler arasında sıkı bir dostluk ve uyum siyaseti gerekir, demişti. Ne zaman demişti? 1920 yılında. 104 yıl önce. Niye böyle demişti?

Ama işte.. yazı burada bitti.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi