Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

Onurlu Bir Yaşam

Üretim araçlarının bir tanesinin bile mülkiyetine sahip olmayan işçiler, emekçiler ve kavga sırasını savmış fakir emekliler!

Burada mısınız?

Yaşıyor musunuz?

Yaşadığınıza hayat deniyor mu…

Parayı elinde sımsıkı tutan sınıfın baskısı altında ezilmeye devam mı?

Onurlu bir yaşam sürme kapasitemiz ne durumda? Temel ihtiyaçlarımız hakkında listeyi iyice daralttık mı yoksa? Bugün bulunduğu yer için yeteri kadar şükretmiş olanlar bu yazıyı okumasın. Yaratanın sermaye sınıfıyla aynı safta olduğunu saniyenin onda biri kadarında düşünsek doğruyu bulacağız bulmasına da yeni yeni zamlar geldi ona saydırmakla meşgulüz.

Onurlu bir yaşamın ana unsurları hakkında hepimizin bir fikri olmalı. En önemli unsur, barınma hakkı. Ardından ücretsiz eğitim hakkı, sonra sağlık hizmetlerine ücretsiz erişim hakkı, adil yargılanma hakkı, sonra bir insanın kendisine saygı duyulduğunu hissetmesine yardımcı olan tüm o “küçük şeyler” geliyor. Mesela, çalışma hakkı, eğlenme hakkı, tatil yapma hakkı, seyahat etme hakkı, cinselliği ifade etme hakkı, kimliğinin bir parçası olarak maneviyatını yaşama hakkı, kimliğinin bir parçası olarak dini reddetme hakkı… Onurlu bir yaşamın unsurları bunlar. Asgarisinde neredeyiz, listeye kaçıncı sıradan girebiliyorsunuz ey işçiler, emekçiler, emekliler! Yaşadığınız ülkede hak ettiğiniz saygıyı görüyor musunuz? Komşunuzdan beklediğiniz türden bir saygı değil, anlattığım. İktidar ve onun düzeni topluma saygı duyuyor mu? Ne de olsa siz seçtiniz, getirdiniz ve eline verdiniz kazançlarınızı…

Onurlu yaşamın ne olduğunu sosyolojik açıdan irdelersek, bireyin toplumsal sistem içindeki yerini belirleyen yapılarla ilişkilendirebiliriz. Uzun yazmak mümkün ancak o taraflara girmiyorum. Bilmekte fayda var; Durkheim’ın “kolektif bilinç” kavramı toplumsal dayanışmanın bireyin onurlu bir yaşam sürmesindeki önemini vurguluyor. Dayanışma, bireyin kendini toplumun bir parçası hissetmesi ve toplumun temel değerleriyle uyum içinde yaşamasıyla doğrudan ilişkili. Toplumsal dayanışma deyince, onurlu bir yaşam toplumsaldır ve temel ihtiyaçlarının karşılanmasının çok ötesindedir. “Bu halimize de şükür” diyenler hala burada mı… Lütfen gidin, uzanın biraz.

Marx’ın diliyle yazarsak, halihazırdaki sistemde işçi sınıfı sürekli artı değer üretir. Yani, patronlar tarafından el konulmak üzere işçinin, emekçinin gerekli ya da zorunlu ürünün ötesinde fazla üretmesidir. İşçi ve emekçi onurlu bir yaşam sürmenin unsurlarını, bu artı değere sermayenin el koymasıyla kaybeder.

O zaman onurlu bir yaşam sürmek anlamından çok şey yitirmiş olarak, parçalarına ayrılır ve her biri yeni bir yaşam biçimi, yeni bir kuram, yeni bir politika malzemesi, yeni bir gölge oyunu olarak bize, emekçi ve işçilere sunulur.

Doğu ülkelerinde sahibine, üretenine verilmeyen artı değer zengin doğulu erkeklerin elinde at yarışları için at çiftliği kurma, deve yarıştırma gibi prestijli hobilere dönüşüyor. Batıda okudukları için öğrenmişler; sanat koleksiyonculuğu da yapıyorlar. Tablonun ressamıyla taşıdığı içkin anlam arayışından ziyade al-sat ile paralarının değerini koruyorlar.

Mesela Lübnan’da zengin aileler savaş, saldırı dönemleri dahil yaşam tarzlarını hiç sekteye uğratmadılar. Şehir merkezindeki korunaklı mahallelerde lüks konutlarda yaşamayı sürdürdüler. Rezidans denen ucubelerin önemi buradadır. Sermaye sahiplerinin hobilerinin arasında Arapça şiir okuma geceleri geliyor. Bir de moda çok konuşuluyor. Özel kulüplerde yüzme, yatçılık, golf, tenis olmazsa olmazları… Artı değerin kapitale eklemlenmesi sürdükçe cami sayısı artıyor, hastane sayısı artıyor ama şartların düzelmesi, herkesin eşit hizmet alması, fakirlik gibi unsurlar üzerinde kimse durmuyor.

Batıdan tek bir örnek vermek istiyorum. Amazon’un kurucusu Jeff Bezos, doğal bir şekilde, alarm kurmadan uyanmayı tercih ediyormuş. Hayatının uzun bir dönemini alarmlı sabah kalkmalarıyla geçirmiş biri olarak Jeff Bezos’un sadece bir yıllığına Türkiye’de inşaat işçisi olarak çalışmasını istiyorum. Şehir hastanelerinden birinde hemşire olarak da çalışabilir.

Onurlu bir yaşam herkesin hakkıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi