Şara ziyaretinin perde arkası ve SDG Düğümü

Suriye’nin geçiş dönemi Cumhurbaşkanı Ahmed eş Şara, ilk yurtdışı ziyaretini Suudi Arabistan’a yapınca, iktidar medyası pek çaktırmamaya çalışsa da bayağı bozuldu.

Ama yandaş medyanın bilmediği, zaten bu doğrultuda kararın geçen 14 Aralık’ta Akabe’de (Ürdün) yapılan ve Türkiye’yi Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın temsil ettiği Uluslararası Suriye Toplantısı’nda alınmış olmasıydı.

13 yıl süren iç savaşta harabaye dönmüş ülkeyi yeniden ayağa kaldırmayı hedefleyen yeni Suriye yönetiminin gideceği ilk durağın, ekonomik kriz sarmalına girmiş Türkiye değil, elbette paranın aktığı ve Körfez sermayesinin ağabeyi Suudi Arabistan olması gayet doğaldı.

Neyse ki, Şara’nın Suudi Arabistan’dan sonra ikinci durağı Türkiye oldu da, yandaş kesim biraz rahatladı. Erdoğan’la görüşme sonrası düzenlenen ortak basın toplantısında söylenenlere ve Saray’dan verilen suflelere bakarsanız her şey güllük gülistanlık.

Ama işin perde arkasına geçtiğinizde, bir noktada düğümlenme karşınıza çıkıyor. O da Türkiye’nin hassasiyet gösterdiği Suriye Demokratik Güçleri (SDG) meselesi.

Esad’ın devrilmesinin ardından Ankara’nın başından beri hem Dışişleri Bakanı Hakan Fidan hem de MİT Başkanı İbrahim Kalın aracılığıyla Suriye’de yeni yönetime verdiği mesaj çok net: Oluşturulacak yeni Suriye Ordusu için PKK-YPG unsurlarını içeren SDG’yi istemiyoruz.

Şara’ya verilen mesajı da şöyle özetleyebiliriz:

“Milli bir ordunun kurulması, herhangi bir mezhep, etnik ya da dini bir gruba has bir silahlı yapılanmayı içermemeli. PKK ve yabancı PKK unsurları ülkeyi terketmeli, Kandil kadroları Suriye topraklarında yer bulmamalı. SDG’yi oluşturan unsurların tamamı silah bırakmalı. SDG yapılanmasının tek bir blok olarak Suriye ordusuna alınması bizim için önemli soru işaretlerine neden olur. Buna olumlu bakmayacağımızı bilin. SDG ortadan kalktıktan sonra Kürtlerin Suriye’de eşit, onurlu bir vatandaş olarak siyaset hakları diğer vatandaşlar gibi korunmalı. Merkezi yönetim çatısı altında siyasi temsilleri sağlanmalı.”

Dikkat edilirse, Şara basın toplantısında Türkiye ile stratejik ortaklıktan, terörle mücadeleden, Suriye’nin kuzeydoğusunda Türkiye’nin toprak bütünlüğünü engelleyen tehditlerden bahsetti. Ama ağzından SDG diye bir şey çıkmadı.

Diyeceksiniz ki adam daha ne desin?

Ben de size Şara’nın söylediklerini başta ABD Başkanı olmak üzere tüm Batılı liderlerin de söylediğini ama Türkiye’yi hedef alan terör örgütüne desteklerini de açık şekilde devam ettirdiklerini hatırlatırım.

Şara’nın elbette PKK’ya desteği yok ama öyle anlaşılıyor ki, SDG’yi Suriye Ordusu potası içinde eritmeye daha yatkın görünüp, ABD ve İsrail’i de hesaba katarak denge politikasını sürdürmekten yana.

Çünkü Trump yönetiminin Suriye’den askerlerini çekmesi halinde, ABD’nin hamiliğini yaptığı SDG ile ilgili ne gibi talepleri olacak, onu bekliyor.

Biraz kaba olacak ama hergün “Manyakça söylemleri” ile dünyayı diken üstünde oturtan Trump gerçeği nedeniyle pek de haksız sayılmaz.

DİZLERİNİ DÖVENLER

“Biden gidecek, Trump gelecek, dertler bitecek” diye zil takıp oynuyorlardı.

Trump, soykırımcı faşist Netanyahu yönetiminin yerle bir ettiği Gazze’ye göz koyunca başladılar köşelerinde “Bu kadarını ben de beklemiyordum tehcirci Trump” diye dizlerini dövmeye.

Birileri “Mehmetçik Gazze’yi korumalı…Şam fethedilmişse Kudüs'ün fethi de yakındır" demişti.

Dizlerinizi döveceğinize “Ne oldu hani Kudüs’ü fethedecektik, Gazze’ye girecektik” diye sorsanıza.

Öyle işkembe-i kübradan sallayıp Şam’a, Halep’e, Kudüs’e, Gazze’ye plaka numarası dağıtmaya benzemiyor ne yazık ki bu işler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Uğur Ergan Arşivi