Mehmet Şandır

Mehmet Şandır

SAVAŞI GÖRDÜM

BENCE; yaşamın değerini bilelim.

SAVAŞ denilen ‘ölümün’ dehşetini anlamak için savaşın yaşandığı bölgenin görülmesi gerekirmiş, televizyondan seyretmek yetmezmiş; bunu gördüm.

Geçen hafta Suriye’nin kuzey batısındaki Bayırbucak bölgesi Türkmen Dağı’na gittim, 14 yıl süren Suriye iç savaşının tahribatını yerinde gördüm ve yaşananları yaşayanlardan dinledim.

İç savaşların en önemli sonucu; yüzlerce yıl komşu olarak birlikte yaşamış insanların birbirlerine düşman olmaları ve bunun acıklı, hazin sonuçlarıdır. Şimdi nasıl birlikte yaşayacaklar?

Lazkiye şehrine bağlı bu bölgede Türkmenlerle Nuseyri inancına bağlı Arap soylular bitişik köylerde ve şehir merkezinde birlikte yaşarlar. Çocukları aynı okullara gider, tarlaları sınırdaştır, işyerleri bitişiktir, aynı yolları kullanarak köylerine çıkarlar, aynı hattan elektrik alırlar, aynı şebekeden su içerler; aynı caddenin etrafında esnaflık yaparlar, iş ortağıdırlar, birbirlerinin müşterisidirler; yani aynı mekanda aynı hayatı yaşarlar.

Her şey paramparça olmuş. Esat rejimine destek verenler; (bunların arasından teşkil edilen Şabbiha denilen silahlı güçler) 14 yıl boyunca rejim güçlerinin karadan ve havadan verdiği destekle komşularına yani Türkmenlere saldırmışlar, öldürmüşler, köylerini tahrip etmişler ve göçe zorlamışlar. Türkmen Dağı köyleri yıkılmış, evler, okullar, özellikle de camiler tahrip edilmiş, meyve bahçeleri kesilmiş, dağları/ormanları yakılmış; köyler insansız, tarlalar orman olmuş, bahçelerde meyve ağaçları bakımsızlıktan yabanileşmiş...

Bu bir savaştan öte; bölgede bulunan tüm köyler ve köylerdeki tüm yapılar yıkılmış; içinde yaşanılamaz hale getirilmiş, yaşam alanları tahrip edilmiş; adeta yaşam imha edilmiş.

Ne hazin ki bölgedeki komşu Nuseyri köyü her şeyi ile duruyor. Evleri yıkılmamış, insanları tarlasında çalışıyor, okulları açık. Hayat var ancak yanındaki Türkmen köyü harabeye dönüşmüş; bomboş; bombalarla yıkılmış binaların her şeyi; kapısı, penceresi, hatta toprak damların altındaki ağaç kirişler kesilmiş, duvar içlerindeki elektrik kabloları sökülmüş; çalınmış. Tam bir enkaz yığını haline getirilmiş bir hayalet şehre dönüşmüş.

Hatta mezarlıklar yıkılmış; Ablaklı köyünde köyün mezarlığı Şabbiha güçleri tarafından dozerlerle tahrip edilmiş; toplanan insan kemikleri savaş sonrasında birlikte yeniden gömülmüş; bir anıt mezar yapılmış. Topluca Fatiha okuduk, ağlaştık. Kendi köyümde doğduğum evi bulamadım; yıkılmış, her taraf orman olmuş, dedemin olmayan mezarına uzaktan dua ettim.

İç savaşın bu ibretlik manzarasını bizzat gördüm.

Mesela, halamın köyü Mılıklı bombalarla enkaza çevrilmiş. Hemen bitişiğindeki Mollaosmanlı ve Mezere köyleri hayat dolu; evler bakımlı, güller çiçek açmış, bahçeler bakımlı, insanlar tedirgin olsalar da işlerinde çalışıyorlar, sokaklarında çocuklar, kediler, köpekler koşuyor; ölüm ve hayat yan yana; savaş sonrasının hazin manzarası...

ŞİMDİ KÖYE GERİ DÖNME ZAMANI

Bir kısmı Türkiye’ye sığınmış bir kısmı başka şehirlere göçmüş bu bölge insanının köylerine dönebilmesi için öncelikle güvenliğin sağlanması gerekiyor. Savaş sonrası dönemde güvenlik ciddi bir sorun oluşturmaktadır. Özellikle bölgenin doğusundaki köylerde rejim güçleri tarafından döşenmiş mayınlar henüz yerinde duruyormuş; bunların temizlenmesi gerekiyor. Köylerde yabancıların işgali ve hırsızlık olayları devam ediyor; dağlarda korku kol geziyor...

Köylerine geri dönecek olan insanların öncelikle ilk anda barınabilecekleri bir mekan oluşturulması gerekiyor; evlerini yapabilmeleri için malzeme yardımı yapılmalı, maddi destek verilmelidir. İnsanlar çok yoksullaşmış...

Köye dönüşü başlatmak için öncelikle eskiden nahiye merkezi olan Gebelli ve Kastal’da Eylül ayından önce okul, sağlık ocağı, karakol ve belediye gibi kamu binalarının yapılması gerekmektedir.

İnsanları köylerine dönmeye ve yeniden üretim yapmaya istekli ve hazır gördüm.

Geçen hafta anlatılması çok zor bir deneyim yaşadım. Yaklaşık 60 kişi, Hatay’ın Yayladağı Gümrük kapısından Suriye’ye giriş yaptık. Hepimiz, Türkmen Dağı diye bildiğiniz Bayırbucak bölgesi köylerinin çocuklarıyız, bu köylerde doğmuşuz, atalarımızın mezarları orada. Çoğu savaştan kaçıp Türkiye’ye sığınan insanlar; savaşın bitmesi ile ilk defa köylerine gidiyorlar. Yıkılmış binaların enkazında çocukluklarını, hayatlarını aradılar; anlatılmaz anlar yaşadık. İnsanların konuşmadan/konuşamadan ağaçları taşları okşadıklarını, için için ağladıklarını gördüm.

80 yıla yaklaşan ömrümün en hüzünlü belki de en anlamlı iki gününü yaşadım geçen hafta sonu; tespitlerimi ve düşüncelerimi yazarak ilgililere ulaştıracağım. Kendimi o insanlara ve o topraklara borçlu hissediyorum.

Allah, Devletimize zeval göstermesin!

Ülkemizin ve toplumsal barışın değerini bilelim!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Şandır Arşivi