
Uğur Ergan
SDG Yeni Suriye’de ABD ve İsrail’in gözü
Suriye’de geçici Cumhurbaşkanı Ahmet eş Şara ile Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) lideri “Mazlum Kobani” kod adlı Ferhat Abdi Şahin arasında varılan 8 maddelik anlaşma, bölge güçlerinin oyun planlarında birtakım değişiklikler getirirse şaşırmamak lazım.
Bu yıl sonuna kadar sonuçlandırılması planlanan anlaşmayla ilgili şimdiden kesin kanaatlara varmak doğru bir yaklaşım olmaz. Çünkü bahsettiğimiz coğrafya başta Türkiye, ABD, Rusya, İran, İngiltere ve İsrail dahil olmak üzere önemli aktörlerin fink attığı bir alan. Sonuçta kimin eli, kimin cebinde belli olmayan, anlık değişimlerin rutinleştiği Ortadoğu’dan bahsediyoruz.
Hemen şunu belirtmekte fayda var. ABD hamisindeki Mazlum Kobani’nin, ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı General Michael Erik Kurilla ile görüşmesinden sonra Şam’a giderek Şara ile anlaşmayı imzalaması önemli bir ayrıntı. Kurilla, SDG ile İsrail arasında mekik dokuyan bir isim. Bu durumda anlaşmanın ABD ve İsrail’in onaylı olduğunu söylemek pek yanlış olmaz.
Anlaşmada yer alan “Kürt toplumu, Suriye devletinin asli bir bileşenidir ve Suriye devleti, vatandaşlık hakkını ve tüm anayasal haklarını garanti altına alır” maddesi, Kürtler açısından önemli. Devrik lider Esad, 1962 yılından beri kimliksiz bırakılan ve “yabancı” olarak kayıt altında tutulan Suriye Kürtlerine, 2011’de kimlik verileceğini açıklamış olsa da bunun ne boyutta gerçekleştiği belirsiz. Anlaşmaya göre artık Kürtler Suriye vatandaşlığı kimliğine sahip olabilecekler.
Ankara açısından en hassas madde şu; “Kuzeydoğu Suriye’deki tüm sivil ve askeri kurumlar, sınır kapıları, havaalanları ve petrol ile gaz sahaları da dahil olmak üzere Suriye devleti yönetimine entegre edilecek.”
Bu maddeden herkesin anladığı, 100 bin kişilik güce sahip olduğu iddia edilen, ABD’nin IŞİD’e karşı mücadele ediyorlar gerekçesiyle akıl almaz boyutta silahlandırdığı (neredeyse bir kolordunun ihtiyaç duyacağı boyutta silahlanma), Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden PKK ve uzantılarını barındıran SDG, Suriye’nin yeni ordusuna entegre edilecek.
Entegrenin nasıl olacağıyla ilgili birçok iddia havada uçuştuğu için şu aşamada net bir şey söylemek mümkün değil. 7 Şubat’taki “Şara ziyaretinin perde arkası ve SDG Düğümü” başlıklı yazımızda, Şara’nın SDG’yi Suriye Ordusu potası içinde eritmeye daha yatkın görünüp, ABD ve İsrail’i de hesaba katarak denge politikasını sürdürmekten yana olduğunu belirtmiştik. Ankara’nın ise Şara’ya “SDG yapılanmasının tek bir blok olarak Suriye ordusuna alınması bizim için önemli soru işaretlerine neden olur. Buna olumlu bakmayacağımızı bilin” mesajı verdiğini vurgulamıştık.
Başkente ulaşan ilk bilgiler SDG’nin blok halinde Suriye Ordusu’na geçmeyeceği yönünde. Eğer böyleyse SDG içinde Türkiye’nin tüylerini diken diken eden Suriye dışından gelmiş terör örgütü mensupları ne olacak? Bu önemli bir soru. Özellikle komuta kademesindeki isimlerin SDG’den ve Suriye’den ayrılacakları, üçüncü ülkelere geçiş yapacakları iddiaları var. Bu iddialar ne derece doğru, zaman gösterecek.
Bir başka önemli soru, ABD’nin verdiği son derece modern silahlar ve diğer askeri teçhizatın ne olacağı? Benim şu aşamada Ankara’da aldığım hava, ABD’nin bu silahlarla birlikte bölgeden çekilme eğiliminde olduğu yönünde. Ayrıca, “ABD ve İsrail’in onay verdiği bu anlaşmanın, İran’a karşı bir tampon görevi de var. Yani SDG yeni Suriye’de ‘ABD ve İsrail’in gözü’ olarak yer alacak” yorumlarını da duydum.
Yazının başında dediğim gibi burası Ortadoğu ve yıl sonuna kadar 8.5 ay gibi çok uzun bir zaman var. Fazla heyecana kapılmadan bekleyelim bakalım.