Siyasetin iş dünyası ile derdi…

“Ticaret adamının siyaset ile işi olmaz/olmamalıdır” denir denmesine ama lafta kalır. Siyasetten nemalanabilme söz konusu değilse siyasetle ilgilenmek iş dünyasının tercihi değildir. Politikacılar, iş dünyasını politik meselelerin içine çekme eğilimindedirler. Bu gerçek sadece Türkiye’ye özgü de değil. Trump’ın Elon Musk ile yaşadıkları, çalışma arkadaşlarını iş dünyasından seçmesi; Putin’in Rus oligarklar ile ilişkileri farklı yönetim biçimlerinden örneklerdir. Zira demokrasi ve otokrasi fark etmeksizin tüm rejimlerin iş dünyası ile bir derdi var. 19 Mart operasyonu sonrasında yaşananları hatırlayalım. İş dünyası kategorize edilerek çarşaf çarşaf boykot listeleri yayınlandı.

Bu meseleyi işlememe ilham kaynağı olan iki çıkış oldu geçtiğimiz hafta. Önce Fatih Altaylı, arkasından Bilal Erdoğan iş dünyasını hedef alan açıklamalar yaptılar. Altaylı’nın durumu malum... Ali Duran Topuz’un kavramsallaştırdığı “antihukuk rejiminin” mağduru pozisyonunda... Desteğe ihtiyacı olan bugünlerde yanında olunmasını bekliyor. Sonuçta gazeteci olarak senelerce toplumsal sorumluluğunu yerine getirdi. Eleştirilebilecek tarafları olsa da özellikle kendi medya girişimi sonrasındaki yayın politikasını ve cesaretini takdir etmek gerekiyor. Bilal Erdoğan’a gelecek olursak; kimse tam olarak ne iş ile iştigal ettiğini bilmese de sivil toplum alanındaki faaliyetleriyle öne çıkıyor. Türkiye’nin yeni rejimi içerisinde “baba” kontenjanından itibar görüyor, konuştukları da bağlayıcı oluyor.

Altaylı, kendisini cezaevinde ziyaret eden Yalçın Doğan’a yaptığı açıklamada, tutuklanmasına tepki göstermeyen iş dünyası için, “Cezaevinden bir çıkayım hepsinin içinden geçeceğim. Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN bunların ruhunu okumuş, onlara layık oldukları gibi davranıyor. Erdoğan müthiş bir sosyolog ve psikolog.” ifadelerini kullanmış. Bir defa ülkedeki hukuksuzluğun cezasını özgürlüğünden feragat ederek ödeyen bir gazetecinin böyle tehditkâr bir üslup takınması yakışıksız olmuş. Kamuoyuna mal olmuş kişilerin öyle bir hakkı olmasa da bunları kızgınlıkla edilmiş lakırdılar olarak görelim. Hedefinde muhtemelen “eski para”nın sahipleri olan TÜSİAD mensubu iş adamları var.

Birazdan Bilal Erdoğan’ın açıklamaları bağlamında değineceğimiz üzere TÜSİAD zaten iktidar çevrelerinin hedefinde. Daha birkaç ay önce gayet normal beyanatları yüzünden adliye koridorlarına düştüklerini hatırlıyoruz. Kendilerine reva görülen muameleye hak vermek ve bunun üstünden Tayyip Erdoğan’ı takdir etmek ise tam olarak talihsizliktir. Altaylı’nın ifadesinden yola çıkacak olursak iktidar iş dünyasının içinden mi geçiyor? İş dünyasının içinden geçilmesini gerektiren ve Tayyip Erdoğan’a hak verdiren gerçek nedir? Eğer iş dünyasının içinden geçilmesini gerektiren kusurları var ise ve Altaylı bunları biliyor ise ifşa etmek için cezaevine girmeyi beklememeliydi. Amacı sitem etmek ise üslubu bu olmamalıydı.

Gelelim Bilal Erdoğan’a... Açıklamasında; “Asrın felaketi olduğunda TÜSİAD neredeydi? TÜSİAD çıkıp da ‘Biz de şöyle 50 bin konutu TÜSİAD üyeleri olarak yapıyoruz.’ diyemez miydi? Ne oldu, biriktirdiğiniz paralar nereye gitti? Yine elini cebine daldıranlar bir şekilde ‘yandaş’ diye yaftalananlar…” dedi. Bilal Erdoğan’ın açıklamaları hangi sıfatı ile okunursa okunsun iktidarın bakışını yansıtıyor.

Altaylı’nın zımnen hedef aldığı zümre, Bilal Erdoğan tarafından direkt hedef alınıyor. TÜSİAD hedef alınırken ve demonize edilirken yandaş iş adamlarının yüceltilmesi de tuhaf olmuş. Yandaş tabir edilen iş adamlarının çoğu bu dönemde palazlandılar ve servetlerine servet kattılar. Bir yerde kendilerine sunulan imkânların diyeti ödettiriliyor! Gülenci yapı ile kavga ettikleri dönemde telefon tapeleri sosyal medyaya düşen meşhur iş adamını hatırlayalım. Milletin bir yerleri ile alakadar olurken içinde bulunduğu durumdan memnuniyetsizliğini de dile getiriyordu. Ayrıca bahse konu olan hayır işidir ve kişinin veya kurumun inisiyatifine bağlıdır. Devletin görevi olan işlerin, “Cumhurbaşkanının oğlu” sıfatıyla lütuf gibi lanse edilmesi ise abesle iştigaldir.

Kapitalist dünya gerçekleri ışığında meseleye bakıldığında sermaye için önde gelen kendi çıkarlarıdır. Sol pencereden meseleye bakarak “vahşi kapitalizm” edebiyatı yapmak ara süreçleri atlamamıza sebep olmasının yanında bizleri bugünün dinamiklerini analiz etmekten de alıkoyar. TÜSİAD üyelerinin kahir ekseriyeti bugün sosyal sorumluluk bilincini haiz, çalışan haklarına saygılı, kültür ve sanat faaliyetlerini önemseyen kurumlardır; haklarını teslim etmemiz gerekir.

Ahde vefa meselesine gelecek olursak... İş dünyasını eleştirenlerin, tam 2951 gündür uyduruk gerekçelerle hapiste olan sosyal ve siyasal duyarlılık sahibi iş insanı Osman Kavala için ne yaptıkları konusunda bir özeleştiri getirmelerini de ayrıca salık veririz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Boray Acar Arşivi